Altınoluk Dergisi, 1988 – Agustos, Sayı: 030, Sayfa: 014
İslam tasavvufunda halkı Hakk’a götüren yol demek olan tarikatler, Allah ve Rasülü’nün ahlakıyla ahlaklanmış insan-ı kamiller yetiştirmeyi hedef almıştır.Kemal yolunda insan için en büyük engel nefistir. Mutasavvıfların gözünde nefs, Adem’in toprağının, şeytan ayağının değdiği kısmından yaratıldığı için insandaki kötü huyların ve şeytanî sıfatların merkezidir. Bu yüzden daima kötülüğü emreden, şerre çağıran bir özelliğe sahiptir, (bkz. Yusuf. Suresi, ayet:53) Kur’an-ı kerim’de nefsin bu özelliğine dikkat çekilerek “Nefsini arındıran (tezkiye eden) felaha erer. Nefsini günah ve masiyetle kirleten ise ziyana uğrar.” (Şems süresi, ayet: 9-10) buyurulmaktadır.
Nefsin hususiyetlerini göz önünde bulunduran tasavvuf büyükleri, ayet ve hadislerin aydınlığında “nefs engelini aşma” konusunda muhtelif yollar göstermişler bunları uygulayarak muhib ve müntesiblerini imanda itminana erdirmeye gayret sarfetmişlerdir. Mutasavvıfların bu konuda yazdıkları eserlerden günümüze ulaşabilenlerin en eskilerinden biri, Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin Uyübün-nefs ve mudavatüha adlı risalesidir.1 Sülemî bu risalesinde nefsin kusurlarını ve tedavî yollarını göstermiştir. Biz bu yazımızda Sülemî’nın tesbit ettiği nefse aid 67 hastalık ve tedavi yolunu diğer tasavvufi eserlerden de istifade ile özetlemeye çalışacağız.
Nefsin en önemli hastalık ve kusuru Hakk ile ülfetten, taat ve ibadetten hoşlanmamasıdır. Bunun sebebi kişinin nefsin her isteğine ram olup boyun eğmesidir. Tedavisi ise nefsin isteklerine karşı koymak, riyazat ve mücahede yapmaktır. Nefsi, nefse ağır gelen şeylerle meşgul etmek, az yemek, az uyumak, az konuşmak, ve mümkün mertebe halk ile ihtilaftan (insanların arasına karışmaktan) sakınmaktır.
Nefsin kusurlarından biri gaflettir. Sebebi “masiva” denilen dünyalık şeylere ilgi duymak, sevgi beslemektir. Bundan kurtulmanın yolu Hakk’ın kendisinden gafil olmadığını bilmek, zikre devam etmektir. Zikir insan gönlündeki masiva şaibesini, dünya ilgi ve sevgisini azaltan, gönlü Hakk’a bağlayan en güçlü etkendir. Çünkü birşeyin adını anmak, onu sevmekle ilgilidir. İnsan sevdiğini anar, andığını da sever, sevdiğinden gafil olmaz.
Nefsin en önemli kusur ve hastalıklarından biri de itibar duygusu ve baş olma tutkusudur. Bu da kendini beğenme hastalığından kaynaklanır. Bunun da tedavisi Allah’ın kendisine hakkı hakk bilme lütfunda bulunduğunu, kendisinin Allah’ın bu lütfuna karşı şükürde kusur ettiğini düşünerek tevazu ve alçak gönüllülük yolunu tutmaktır. Baş olma ve riyaset duygusu insanda en güçlü iç güdülerden biridir. Bu yüzdendir ki Peygamberimiz (s.a.) “İdarecilik ve riyasete talip değil, matlüb olmayı” emreder. Yani kişi, riyasete kendi isteğiyle değil, başkaları tarafından layık görülerek getirilmelidir.
– Nefsin tuzaklarından biri de tama; hırs ve dünyaya düşkünlüktür. Sebebi ölümü unutmak, nefsin insana telkin ettiği ebediyet duygusuna aldanmaktır. Tedavîsi ölümü çokça hatırlamak, ebediyet yurdunun dünyada değil, ahirette bulunduğunu düşünmek, tama’ hastalığının insanı cimriliğe, cimriliğin de kişiyi maddeye ve kula kul olmaya götüreceğini hesaplamaktır.
– Nefsin kusur ve noksanlarından biri öfkelenip kızma hastalığıdır. Gadap şeytani bir sıfattır. Tedavisi nefsi kazaya rızaya alıştırmakla olur. Peygamberimiz’in öfkelenmemek, gadabını yenmek husüsunda pekçok tavsiyeleri vardır. Öfke aklı baştan alır, muhakeme ve kontrolü kaybettirir.
Nefsin ayıplarından biri de başkalarının sahip olduğu nimetleri kıskanmaktır. Hasedin sebebi ilahî taksime razı olmamaktır. İnsan, ilahî taksime razı olma özelliği kazandığı an, nefsin kıskançlık kıskancından kurtulur.
Nefsin hastalıklarından biri de malayanî denilen manasız, boş şeylerle uğraşmaktan hoşlanmasıdır. Bunun sebebi dünyaya aldanmaktır. Bundan kurtulmak ömrün sayılı nefeslerden oluşan bir sermaye olduğunu anlayarak vaktin değerini bilmek suretiyle olur.
– Nefsin kusurlarından biri de halkın ayıplarıyla uğraşıp kendi eksiklerini görmezden gelmesidir. Bunun sebebi, nefsin kendini beğenmesidir. İnsan, gözü dışarı dönük olduğu için daima karşısındakini görür. Nefsin bu hastalığından kurtulmak için ona kusur ve hatalarını göstermek gerekir. Kusurlarını gören nefs, başkalarının kusurlarını araştırmaya mecal bulamaz.
– Nefsin hastalıklarından biri de içini ihmal edip dışını süslemeye çalışmak. Olduğundan fazla görünmektir. Bunun sebebi de itibar duygusu ve halkın saygısını kazanma tutkusudur. Hadislerde “riya” diye isimlendirilen ve şirk-i asgar sayılan bu halin tedavisi, Allah’ın kalıba değil, kalbe baktığı, ahiretteki derecenin kalpteki duygulara bağlı olarak eksilip artabileceğini bilmek suretiyle mümkün olabilir. İçte bulunan bir hali dışta izhar etmenin bir faydası bulunmadığını düşünmek gerekir. Halkın övgü ve yergisinin Hakk nezdinde hiçbir değeri yoktur.
– Nefsin arızalarından biri de amellerine karşılık beklemektir. Tedavisi amelindeki eksiklik ve ihlas azlığını görmektir. Çünkü kaderde yazılan herşey dünyada ve ahirette karşımıza çıkacaktır. İnsan yaptığı amele karşılık bekleyecek olursa ücretle çalışan işçi durumuna düşer. Halbuki kula yakışan Allah Teala’nın büyüklüğü karşısında boyun eğmektir. Nitekim Rabiatü’l-Adeviyye’in:”ilahî ben sana cennet ümidiyle tapıyorsam onu bana haram kıl! Eğer cehennem endişesiyle tapıyorsam beni ona at! Ben sana sen olduğun için, kulluğa layık olduğum için tapıyorum.” Sözü bu anlamdadır.
– Nefsin taşkınlık ve şaşkınlıklarından biride Allah’ın teminat altına aldığı rızık konusunda telaşlanıp rızık teminine önem vermesi, kendisine farz ve başkasının onun yerine yapıvermesi kabil olmayan ameller konusunda tenbellik göstermesidir. Bunun sebebi tam teslim olamamaktır. Tedavisi kendisini yaratanın Allah olduğunu düşünüp O’nun rızka da kefil bulunduğunu bilmektir. Kişinin rızkı ve ömrü önceden tayin olunmuştur. Bu yüzden kula düşen sebeplerine sarılarak o rızkı aramaktır. Rızık kesilince ömrün sona ereceğine, ömür devam ettikçe rızkın da devam edeceğine gönülden inanmaktır.
– Nefsin tuzaklarından biri de salihlerin kıyafetlerine bürünüp fesatçıların amelini işlemektir. Tedavisi içi ıslah etmeden dışı süsleme sevdasına düşmemektir. Çünkü kişinin kalbini ıslah etmeden salihler libasına bürünmesi kulu yanıltıp günahta ısrara sürükler. Kalbinde huşudan eser bulunmayan kimse, kendini huşu sahibi gibi göstermeye kalkarsa kendisinin olmayan birşeyi kendisinin olduğunu söyleyen yalancının durumuna düşer.
– Nefsin kusurlarından biri de yapılan ibadetten tad almaya engel olmasıdır. Bunun sebebi ya amellere riya karışması ya sünnetlerin terkedilmesi, ya da helal lokmanın azalmasıdır. Tedavisi ihlas ile amele zorlamak ve helal lokmayı artırarak haramlardan sakınmaktır.
– Nefsin hilelerinden biri de kulu daha önceki amellerinden geri bırakması, buna rağmen nefsin bu geri kalışa aldırış etmeyip önem vermemesi, ihmal ve kusurla yaptıklarını mükemmel görmesidir.
-Nefsin tuzaklarından biri de ağlayınca ferahlayıp rahatlamasıdır .Tedavisi ise ağlamakla birlikte üzüntüyü sürdürmektir. Bu suretle nefis ağlama sebebiyle rahatlamaya fırsat bulamaz. Üzüntüden dolayı ağlayan ağladığında açılıp rahatlar. Ama üzüntüsü kesilmeden Hakk korkusuyla ağlayan, ağlamakla üzüntüsünü artırır.
Nefse aid ayıplardan biri de halka vaaz etmeyi, yön vermeyi sevmesi, insanların gönlünü çelmek için çaba sarfetmesi, iyiliğe emirde kendini unutmasıdır. Bunun da tedavisi, öğütleri önce;kendine uygulamaktır, insanlara kal (söz) ile değil, hal ile vaaz etmektir. Peygamberimiz Miraç gecesinde dudakları ateşten makaslarla kesilmekte olan bir kavmin yanından geçerken Cebrail’e bunların kimler olduğunu sordu. Şu cevabı aldı; Bunlar ümmetinden insanlara iyiliği emreden, kitabı, okudukları halde kandilerini unutan hatiplerdir. (İbn Hanbel, III, 120.231.293)
Nefsin afet ve kusurlarıyla ilgili rivayetler pek çoktur. Bu konuda sözün özü, “nefsin ıslahı, nefse karşı çıkmak ve onun önünü kesmektir.”(2)
(1) Kütüphanelerimizde yazma olarak bulunan bu risale Süleyman ATEŞ tarafından neşir ve tercüme edilmiştir, bkz. A.Ü. tlahiyak Fak. İslami İlimler Enstitüsü Dergisi. III, 213-263 (2) Nefs terbiye tezkiyesi konusunda krs. Hakim et-Tirmîzî. Esraru mücahedefin-nefs, Kahire 1984 İbn Ebi’d-dünya. Muhasebetün-nefs. Beyrut 1986; Fahreddin er-Razî. en-Nefs ve’r-Rüh