Altınoluk Dergisi, 1986 – Temmuz, Sayı: 005, Sayfa: 022
SÜFYAN BİN SAÎD BİN MESRUK, muhaddis müfessir, fakîh ve zahid. Hasan Basrî, Malik bin Dînar, Ebü Haşim Sufî ve Rabia Adeviye ile çağdaş.
Nesebi Sevr bin Abd Menaf vasıtasıyla Adnanilere ulaşır. Emevî halifesi Süleyman bin Abdülmelik devrinde (4.95/M.713) Irak’ta Küfe yakınında Esir denilen yerde doğdu.
Babası Saîd bin Mesruk, Küfe’nin meşhur muhaddislerinden ve İbn Maîn, Ebu Hatim el Iclî, Nesaî, İbn Hibban ile İbn Medînî’nin sika ravilerinden. Annesi Tabakat kitaplarında adı geçen zühd ve vera sahibi saliha bir hatun.
Süfyan Sevrî’nin yetiştiği dönemde memleketi Küfe, şer’i ilimlerin önemli merkezlerinden biriydi. Babasının ilim ehlinden olması Süfyan’ın ilim yoluna girmesini kolaylaştırdı. Kendisi şöyle anlatıyor: “Kalbimde herhangi bir niyet taşımadığını halde adet kabilinden ilme başladım. Fakat sonra Cenab-ı Hakk bana ilimle rıza-i Barî’yi kazanma azim ve niyeti lütfetti.”
* * *
Hadisilminde “Emiru’l-müminîn” sıfatına hak kazanacak bir seviyeye ulaştı. Kuvvetli hafızası sayesinde hadisleri yazarak değil, ezberden naklederdi. Asrındaki müfessirlerin büyüklerindendi.Kurân ilimlere dair geniş bilgi sahibiydi. Günümüze kadar ulaşabilmiş bir tefsin vardır.(1)
Fıkıh ilminde de ictihad ve rey sahibiydi. Hicrî V. Asr’a kadar fıkhî görüşü ve fetvalarıyla amel edilmiş, fıkhına tabi olanlara Sevrî denilmişti. Nitekim Cüneyd el-Bağdadî, Hamdun el-Kassar onun fıkhıyla amel eden ünlü süfilerdir.
Hayatının büyük bir kısmı memleketi Küfe’de geçti. Abbasî halifesi Ebü Cafer zamanında kadı tayin edilmek istenen Ebü Hanîfe, Mısar bin Kudam ve Şüreyk’in dördüncüsüydü. Kaçarak bir gemiye sığındı ve kadılıktan kurtuldu. Bilahare, önce Medîne’ye sonra Mekke’ye hicret etti. Vefatına yakın Basra’ya göçtü ve orada vefat etti.(H.161/m.777)
Süfyan Sevrî, maîşet, temini için ticaretle de meşgul olmuş, fakat zamanının ekserisini ilim neşrine ayırmıştır. İmam Malik, Şube, Yahya bin Şad el-Kattan, el-Evzaî, Abdullah bin Mübarek ve Süfyan bin Uyeyne onun talebeleri arasındadır.
İlim ve hadis tahsilini edeb şartına bağlamış ve şöyle buyurmuştu: “İlim ve hadis öğrenmek isteyen önce edeb öğrensin. Bu edeple yirmi yıl amel etsin ki, ilim tahsiline layık olsun. Alimler bozulunca onları kim düzeltecek. Onların bozulmalarının sebebi de gönüllerinin dünyaya meylidir.”
“İlim için gerekli şart onu bulma yollarım öğrenmektir. İlmi elde edince amel, sonra sorulana cevap, ihlas ve sükut, ilim adamları tam ihlas sahibi olsalardı bildikleriyle amel etmekten daha kıymetli bir şeyin bulunmadığını anlarlardı.”
Buyurdu:
” İnsanların en azizi şu beş sınıftır:
1-Zahid alim, 2-Süfî fakîh, 3-Mütevazi zengin, 4-Hazret-i Peygamber neslinden gelen şerif.”
Asrındaki müfessirlerin büyüklerindendi.
Kur’an ilimlerine dair geniş bilgi sahibiydi. Günümüze kadar ulaşabilmiş bir tefsiri vardır.
O’na göre zühd, dünyaya karşı zahid olmak kanaat ve kasr-ı emel sahibi bulunmaktır.
Sordular:
-Rasûlullah’ın “Allah, eti çok olan aileye buğz eder.” hadis-i şerifinden maksad nedir? Cevap verdi:
-Halkı gıybet ederek etlerini yiyenlerdir.
Hastalanmıştı. Hastalığının emareleri doktora anlatılınca doktor:
-Korku bu zatın ciğerlerini parçalamış, dedi. Nabzını eline alınca Hıristiyan doktor:
-Hanifler arasında böyle birinin bulunabileceğini bilmiyordum, dedi ve müslüman oldu,
Hasan Basrî ve Malik bin Dînar gibi yünden yapılmış elbiseler giyerdi. Fakat onun zahidlik anlayışı kuru ekmek yemek ve aba giymekten ibaret değildi. Ona göre zühd, dünyaya karşı zahid olmak, kanaat ve kasr-ı emel sahibi bulunmak!.
* * *
Ölüm ve ahiret hazırlığı hakkında şöyle derdi:
“Bir yerde kalabalık toplansa da bir tellal çıkıp: “Bugün akşama kadar yaşayacağım, diyebilen ayağa kalksın!” dese bir tek kişi bile ayağa kalkamaz. Hayret edilecek şeydir ki, aynı insanlara “İçinizden ölüme hazırlık yapmış olanlar ayağa kalksın!” denilse yine bir tek kişi bile kalkamaz.” Kendisi müridlerinden birisi sefere çıkacak olsa ona: “Eğer gittiğin yerlerde satılık ölüm bulursan benim için de al!” diye ısmarlardı.
Son hastalığında bir namaz için altmış defa teharet yapmış ve:
“Bütün bunlar emr-i Hakk geldiğinde temiz olmak içindir.” demişti.
Şöyle derdi:
“Her şeyin cezası vardır. Arife verilecek ceza da zikirden kesilmektedir. Çünkü sevgiliye anıp hatırlayamamak aşık için en büyük cezadır.”
* * *
Hatem Asam’a şöyle demişti:
“Şu dört şey, şu dört şeyi görmemektendir:
1-Halkı kınamak kaza ve kaderi görmemekten,
2-Müslümanlara hased etmek kısmeti görmemekten,
3-Haram ve helal oluşu şüpheli mal biriktirmek kıyametteki hesabı görmemekten,
4-Allah’ın tehdidinden emin olmak, vaadinden ümit var olmamak Allah’ın ayetlerin! görmemektendir.
* * *
Zamanın fitnelerinden korunmak için, halka şöyle nasihat ederdi: “Halkın arasına fazla karışmayın, uzleti ihtiyar edin. Eskiden insanların birbirleriyle karşılaşıp görüşmeleri birbirlerine fayda sağlardı. Şimdi ise öyle değil. Bu yüzden uzleti ihtiyar edin.”
Buyurdu:
“Sultana karşı emr-i bilmarüf vazifesini ancak sözünü bilen, şefkatle konuşan alim ve muttakî kimseler yapabilir.”
Kendisine verilen hiçbir şeyi almaz, geri çevirir, şöyle derdi;
“Verdikleri şeye karşılık bana üstünlük taslamaya kalkışacaklar. Böyle olmayacağım bilsem alırım.” Bu yüzden kimseden bir şey istemez, borç bile almazdı. Şöyle derdi: “İnsanlar istenen borcu gizli tutmazlar. Gece alsan sabahı zor ederler ve hemen: Süfyan geldi, akşam benden borç aldı, diye yaymaya başlarlar. Bu yüzden uyuduğun ve uyandığın zaman ne alacağın ne de vereceğin olsun.”
“Sultanların kapışma sığınan alim vurguncu, zenginlerin kapısında dolaşan ilim ehli riyakardır.” derdi.
* * *
Mütevaziydi O’nun meclisinde fukara, ümera kadar itibar ve izzet görürdü. İbadetine mağrur olanlardan hoşlanmaz ve şöyle derdi:
“İbadet eden kişi, İbadetine bakarak kendisini kardeşinden üstün görürse yaptığı ibadetler hiç olur. Halbuki görünüşte ibadeti az olan kardeşi, belki harama karşı kendisinden daha dikkatlidir.”
İlimle irfanı birleştirmiş bir mana eriydi.
-Rahmetullahi aleyh
KAYNAKLAR: 1) Tefsiru Süfyan Sevri, imtiyaz Ali Arşî Neşri, Lübnan, 1983, Darül-kütübü’l-ilmiyye.
İbn Sa’d, VI /371; Hılyetü’l-evliya, Vll/356; Sıfatu’s-Safve, 111/147; el-Kevakibü’d-dürriye, 1/115; Tarih Bağdad, IV/1S1; et-Tabakatu’l-kübra (Şaranî), I/40-43; Abdülhalim Mahmud, Süfyanes-Şerri, Kahire, 1981; el-Beyanünî Dr. Muhammed Ebu’l-feth, el-İmam Süfyan es-Şerri, Kahire, 1983