Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî

Altınoluk Dergisi, 1986 – Agustos, Sayı: 006, Sayfa: 022

Son devir Nakşî-Halidî şeyhlerimizden, alim, mutasavvuf ve şair bir zat olan Erbilli Şeyh Muhammed Es’ad Efendi: 1264/1847 yılında Kerkük-Musul civarındaki Erbil kasabasında doğdu. Baba ve anne tarafından seyyiddir Babası, Erbil’de bulunan Halidî tekkesi şeyhi Mehmed Saîd Efendi’dir. Baba tarafından dedesi Hidayetullah Efendi ise Mevlana Halid el-Bağdadî’nin Erbil’de yaptırdığı adı geçen tekkeye tayin ettiği halîfesidir.

Es’ad Efendi ilk tahsilini Erbil ve Deyr’de ikmal ettikten sonra yirmi üç yaşında iken 1287/1870 yılında manevî bir işaretle Nakşî-Halidî şeyhi Tâhâ’l-Harîrî’ye intisab etti. Beş yılda seyr ü sülükünü ikmal ile hilafet aldı. 1292/1875 yılında Hicaz’a gitti. Hac dönüşü, şeyhi de vefat etmiş bulunduğundan İstanbul’a geldi. İstanbul’da önceleri Salkımsöğüt’te Beşirağa Dergahı’nda misafir olarak kaldı. Muhib ve ziyaretçilerinin sayısı artınca buradan ayrılarak Beyazıt – Parmakkapı’da Makasçılar içinde bulunan camiin müezzin odasına yerleşti. Fatih Camii’nde Hafız Dîvan’ı ile Mevlana Cami’nin Lüccetü’l-esrar adlı eserini okuttu. Onun bu derslerine ilim ve irfan erbabından pek çok kimse devam etti. Hoca Yekta Efendi ve emsali alimler onu bu derslerinden tanıyarak kendisine intisab ettiler.

Kısa zamanda şöhreti İstanbul’u tuttu ve Derviş paşazade Halil Paşa kendisini saraya davet ederek kendisinden bir buçuk sene kadar Arapça ve dînî ilimler tahsil etti. Sultan İkinci Abdulhamid Han tarafından da Meclis-i Meşayıh azalığına tayin olundu. Toplantı günleri meclise, ders günleri Fatih Camii’ne, arasıra da Saray’a giderdi.

Bu arada evini Bayezid Camii imaretinin kapısı üstündeki odalardan meydana nazr olan kısma nakletti. Ayrıca kendisine bir tekke tevcih olunması için Meşihat’a müracaat etti. Fındızade Macuncu civarında Kelami Dergahı şeyhliği münhal bulunuyordu. Burası Kadiri tekkesi olduğundan tayin için Kadiri icazetnamesi gerekiyordu. Es’ad Efendi 1303/1888 tarihinde Abdulhamid er-Rikanî’den aldığı Kadiri icazet-nameyi ibraz ile bu tekkeye tayin olundu. Bu tekkede müntesiplerine önce oturarak ve Kadir? evradı okuyarak Kadirî ayini, sonra da Nakşî usulünce “hatm-i hace” yaptırırdı. Ancak Nakşî tarîkatında sohbet esas olduğundan Cuma günleri de zikirden evvel “esrar-ı aşk ve muhabbete dair” sohbet ederdi.

Es’ad Efendi bir ara Halıcılar’da bulunan Feyzullah Efendi Dergahı’na da devam etti. İstanbul’a ilk geldiği bu devrede çeşitli konularda hadislerden denediği Kenzü’l-İrfan adlı eserini neşretti. 4 Onun bu eseri büyük bir hüsn-i kabule mazhar oldu ve kendisinin şöhretini daha da artırdı. Fakat bu eserinin” muzır” olduğuna dair verilen bir jurnal üzerine 1316 / 1900 yılında Abdulhamid Han tarafından sıla-i rahim bahanesiyle memleketi Erbil’e nefyedilerek orada ikamete me’mür edildi.

Erbil’de saliha bir kadın tarafından kendisi için inşa ettirilen tekkede meşrutiyetin ilanına kadar irşad hizmetiyle meşgul oldu 1324 /1908. Mektûbat adlı eserindeki mektuplarının ekserîsini bu esnada Erbil’deh muhîb ve mürîdanıyla muhabereleri teşkil eder.

Es’ad Efendi Meşrutiyeti müteakip Kelamı Dergahını zemin kat üzerine genişleterek yeniden inşa ettirdi. Üsküdar’daki Selimiye Dergahı şeyhliği münhal olunca Es’ad Efendi tevcih olundu. O da buraya niyabeten onu Mehmed Ali Efendi’yi tayin ederek kendisi de arasıra gelip irşad hizmetini oğluyla müştereken devam ettirmiştir.

1330/1914 yılında önce Meclis Meşayıh azası, sonra da reisi oldu. Meclis-i Meşayıh reisliği zamanında tekkelerin ıslahı ve şeyhliklerine ehliyetli kimselerin tayini ile şeyh evladının en iyi şekilde yetiştirilmelerini temin istikametinde çalışmalar yaptı. 1331/1915 yılında Meclis-i Meşayıh reisliğinden istifa etti.

* * *

Es’ad Efendi pek çok halîfe yetiştirdiğinden İstanbul, Anadolu, Yugoslavya ve Bulgaristan’da binlerce müntesibi vardı. Tekkelerin kapatılmasından sonra hiç sokağa çıkmamağa karar vererek Erenköy’deki köşkünde inzivayı ihtiyar etmesine rağmen dikkatler üzerinden eksik olmamıştır.

3-4 Mart 1931 yılında vefat eden Muhammed Es’ad Efendi Menemen’de medfundur.

* * *

Es’ad Efendi uzuna yakın orta boylu, beyaz sakallı, süzme gözlü, esmer tenli, şişmana yakın cüsseli, güleryüzlü, tatlı sözlü, vakur bir zat idi. Çok kuvvetli bir hafızaya sahipli. Senelerce evvel görüştüğü zatı hemen tanır, konuştukları mevzüyu hatırlardı. Anadili Türkçe olmakla beraber aynı kuvvetle Arapça, Farsça ve Kürtçeye de aşına idi. Divanı ve diğer eserleri buna delildir. Türkçe’yi kullanmaktaki mahareti Hüseyin Vassaf Bey’in ifadesiyle “selika-i kalemiyyesi ve tarz-ı ma’nâdaki tevcîhi kendisini sahîfe-i edebiyatta sername-i mübâhât eyliyecek derecededir.” Es’ad Efendi kendisi tekkeden yetişmiş bir şair olmasına rağmen tasavvufi halk edebiyatından ziyade dîvan edebiyatını benimsemiş ve aruzu büyük bir ustalıkla kullanmıştır.

* * *

Eserleri:

1. Kenzü ‘(-irfan: Muhtelif mevzularda derlenmiş bin bir hadîs-i şerîfin tercüme ve izahlarından ibarettir. Eser eski harflerle iki defa neşredildi.

2. Mektûbat: Bilhassa Erbil’de bulunduğu sırada muhîb ve müridlerine yazdığı tasavvufî mahiyette yüzelli dört mektuptan müteşekkildir. Tamamına yakını Türkçe olmakla beraber birkaç Arapça ve Farsça mektup da vardır.

3. Risale-i Es’adiyye: Tasavvuf ve tarikatın lüzumu ve fazaili ile seyr ü sülükün şekil ve adabından bahseden küçük bir risaledir. Erkam Yayınları arasında çıkmıştır.

4. Dîvan: Türkçe ve Farsça şiirlerinin toplandığı eseridir. Aruz veznini büyük bir ustalıkla kullanan Es’ad Efendi, zaman zaman tasavvuf? halk edebiyatı şairleri gibi şiirler ve onlara tahmisler de yazmıştır.

5.Tevhid Risalesi Tercümesi:Muhyiddin İbn Arabî’nin risalesinin Türkçe tercümesidir.

6.Fatiha-i Şerîfe Tercümesi:Bunlardan başka Şeyh Safvet Efendi’nin çıkardığı Tasavvuf ile Beyanü’l-hak ve benzeri mecmualarda neşredilmiş yazıları vardır.

Kaynaklar: Es’ad Erbili,Risale-i Es’adiya: Hüseyin Vassaf, Sefine-i evliya-i ebrar ve şerh-i esrar; Albayrak Sadık, son Devir

GAZEL

“Tecellây-i Cemâlin’den Habîbim, nevbahâr âteş,
“Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş, hâk ü hâr âteş..”

“Şuây-i âfitâbındır yakan, bilcümle uşşakî,
Dil âteş, sîne âteş, hem dü çeşm-i eşkbâr âteş..”

“Hayâl-i şem-i rüyinle, âcep mî yansa cân û dîl,
Nigârım, gel de gör, kalbim de âteş, ah ü zar âteş..”

“Ne mümkin bunca âteşle şehîd-i aşkı gasl etmek,
Cesed âteş, kefen âteş, hem âb-i hoş güvar âteş..”

“Ben el çekdim, safây-î hatır û ârâm-ı cânımdan,
Safâ âteş, cefa âteş, firar âteş, karar âteş..”

“Ne yapsam bu dili mahzûn u mesrûr eylemem şâhım,
Gam âteş, gam-küsar âteş, temennây-i mesâr âteş..”

“Ümid-i âfiyet besler mi Es’ad, Yâr’dan hâşâ,
Saçar oldukça gözden ol nigâr-i gül’îzâr âteş..”

Muhammed Es’ad Erbîlî

“Ey Sevgili peygamberim.

Senin Cemâlinden zuhur eden nûr tecellîleri, baharları yaktı. Gül ve dikenleri eritdi. Bülbül ve sünbülleri yandırdı.”

“Senin nübüvvet güneşinin nurları, âşıkları yakıp, olgunluğa eriştirdi. Aşkının âteşi, sineleri tutuşturdu; Ve senin hasretinden dolayı, göz yaşı dökenlerin gönlünü eritdi, kül etti.”

“Gönlüm, nurlar saçan yüzünün tecellîlelerini hayâl edip, mest olsa çok mudur? Sultanım, gel gör ki, sînem, Senin âh ü zârınla doludur.”

“Aşkla yanıp şehîd olan bir aşk şehidim yıkamak nasıl mümkün olsun ki, Onun cesedi de, kefeni de, üzerine dökülen suyu da, zâten âteş olmuştur.”

“Gönlümü tesellî edecek ve beni safalandıracak olan her fânî şeyden vazgeçtim. Zirâ, bana Sensiz, safâ da ateştir, cefa da ateştir. Firar ve karar da beni hicrân âteşiyle yakmaktadır.”

Ya Rasulallah,

“Ne yapsam, gönlümün kederini gidermeye ve sürûra erdirmeye muktedir olmamaktayım. Zîrâ, bana, gam da, gamımı gidereceğim sandığım her şeyin ve sürür getireceğini ümit ettiklerimin hepsi de yakıcı olmaktadır.”

“Es’ad hiç, îlahî aşkla gönlünün yanıklığına, Hak’dan âfiyet ister mi? Zîrâ O, her biri bir kıvılcım gibi yakıcı yaş damlalarını gözlerinden yanaklarına döker de, bu hâlinin devâmını ister. Çünkü bu hâl, Onun aşkının ifadesi ve devamıdır.