Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

RÛHU’L-BEYÂN/BURSEVÎ’DEN I. C

Rûhu’l-Beyân, tasavvufî tefsir olarak haklı bir şöhrete sahiptir. Gerçi Rûhu’l-Beyân sâdece tasavvufî bir tefsir değildir. Nitekim Rûhu’l-Beyân’da tefsir geleneğinin rivayet ve dirayet usûlleriyle, işâret denilen tasavvufî metodun üçü de vardır.
Bilindiği gibi rivâyet tefsiri; Kur’an’ın âyet, hadis ve sahâbe rivâyetleriyle yapılan nakle dayalı yorumlardır. Dirâyet tefsiri; Kur’an’ın dil incelikleri, ilmî mahsûl ve aklî yorumlarla yapılan açıklamalarıdır. İşârî tefsir ise; gönül sultanlarının rûhî, kalbî ve gönül zenginlikleriyle Kur’an’ın zâhirî, lâfzî mânâsına uygun olarak ortaya koydukları bâtınî mânâlar, ilhamlar, keşfî bilgiler ve tasavvufî-işârî yorumlardır.
İşârî ya da tasavvufî denilen bu tefsir tarzı Kur’an’daki: “Allah’tan korkun; takvâ üzre olun ki Allah size öğretsin.” (el-Bakara, 2/282)  âyeti ile “Eğer takvâ üzere olursanız Allah size furkan; iyi ile kötüyü ayırd edecek bir nur verir.” (el-Enfal, 8/129) âyetinde işaret edilen mânevî, kalbî fetihlerin ifade ettiği mânâya uygun olarak gelişmiştir. İlk devirlerde sadece bazı âyetlerin yorumlarından ibaret olan bu tefsirler zaman içinde bütün Kur’an’ı kapsayacak şekilde gelişmiştir. Bu mânâda en eski tasavvufî tefsir Ebû Abdurrahman Sülemî (ö. 412/1021)’nin Hakâiku’t-tefsir’i ile Kuşeyrî (ö.465/1072)’nin Letâifu’l-işârât’ıdır. Bu vâdîde yapılan araştırmalar, sayıları yüzlere ulaşan tefsirin varlığından bahsetmektedir. Doğrusu bu alan zengin bir kültür mirası olarak kütüphanelerimizde önemli bir yer tutmaktadır.