Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Oruç-Takva

Altınoluk Dergisi, 1994 – Subat, Sayı: 096, Sayfa: 022

İnsandaki beden ve ruh ilişkisi gibi ibadetlerin de bir zâhiri (bedenî) ve bir bâtinî (kalbî ve rûhî) tarafı vardır. İbadetlerden namazı ele alacak olursak onun şartları ve farzları zahirî organları ilgilendirdiği gibi, edası sırasındaki niyyet, ihlâs ve huşû gibi farzları da kalbi ilgilendirmektedir. Nitekim: “Namazlarını huşû ile kılan müminler felâha erecektir” (el-Mü’ minûn, 23/12) ayeti buna işaret eder. Oruç ve kurban ile ilgili âyet-i kerîmelerde de Allah’a yaklaştıracak olan şeyin “takvâ” olduğu vurgulanmaktadır. Nitekim kurbanla ilgili olarak: “Sizin kurbanlarınızın ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşacak değildir. Allah’a ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır.” (el-Hacce, 22/37) buyurulduğu gibi oruçla ilgili olan ayette de: “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz kılındı. Umulur ki bu sayede takvâya erersiniz.” (el-Bakara 2/183) buyrulur.

Namazdaki huşu, Oruç ve kurbandaki takva emirleri, zahirî organlar kadar batinî organların da yükümlülüğünü ifade etmektedir. Ayrıca:“Hakkında bilgi hasıl etmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalb bunların hepsi sorumludur.” (el-İsra, 17/36) âyeti kalbin de diğer organlar gibi sorumlu tutulacağını anlatmaktadır. Hatta kalbin amellerinin değeri, organların amellerinin değerinden üstündür. Çünkü Cenab-ı Peygamber (s.a.): “Allah Teala sizin sûretlerinize değil, sîretlerinize ve kalblerinize bakar” buyurarak bu konuya işaret buyurduğu gibi eliyle kalbini göstererek üç defa “Takva buradadır” buyurmuştur. Takva bir kalb olayıdır. Ona ermenin yolu kalb ve nefse hakimiyeti sağlayan oruç gibi ibadetlerden geçer. Bu yüzden ibadetlerin dış organlar kadar, iç organlarla; kalb, ruh ve nefsle yapılması gerekir. “Umulur ki Oruç sayesinde takvaya erersiniz” ayetiyle bir bakıma orucun bu konudaki etkisi anlatılmaktadır. Orucun takva aracı olması, kalbe de oruç tutturmaya bağlıdır. Ya da bir başka ifadeyle oruç dış organlar kadar kalbin de kolayca iştirak edebileceği bir ibadettir. Bu yüzden onda takvâya, ihlâs ve ihsâna erdirme hassası oldukça yüksektir. İhsân, Allah’ı, görüyormuşçasına kulluktur.” Oruç esnâsında insan, insanların görmediği yer ve zamanlarda bile Allah’tan korkarak ve O’nun gördüğünü düşünerek elini yiyeceklere uzatamaz. Canı çektiği halde Allah’ın kendisini gördüğünü düşünerek sabreder. Bu davranış elbette ihsâna en yakın davranıştır.

Oruç insanı nefs hakimiyetine alıştıran bir irade eğitimidir. Oruç için hadislerde “sabrın yarısı”, (Tirmizî, Dua, 86) Sabır için de “dinin yarısı” ölçüsü verildiğine göre oruç, dînin dörtte biridir. İslam’ın beş şartından kelime-i şehâdeti imân esaslarından sayarsak geriye kalan dört şarttan birinin oruç olması bu keyfiyeti doğrulamaktadır.

Oruçlu iken oruçlu olduğunun bilincinde bulunan kimselere Allah Rasûlü kimseyle çekişmemelerini tavsiye etmektedir. Üstüne üstüne gelenlere de iki defa “Ben oruçluyum” diyerek böyle bir çatışma ve tartışmaya irâdi olarak giremeyeceğini söylemeyi salık vermektedir. Bu da orucun sağladığı ihsan duygusunun toplum hayatındaki bir başka tezâhürüdür. İnsanın içindeki iç barışın ve toplumdaki toplumsal barışın sağlanmasıdır.

Oruçta bir de insanın şehvet duygusunu kırıp azaltma özelliği vardır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) “Oruçta vicâ etkisi vardır” (Buharî, Savm, 10) buyurmaktadır. Vicâ: “Husyelerin sıkılıp enenmesi” demektir. Bu tür bir eneme nasıl cinsî duyguyu azaltırsa oruç da aynı etkiyi meydana getirir. Nefsin meylini azaltır, şehveti kırar. Nitekim Peygamberimiz (s.a.) gençlere: “İçinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Gücü yetmeyenler ise oruç tutsun.” (Müslim, Nikah,1) buyurur. Bir başka hadiste de: “Şeytan insanoğlunun kan damarlarında dolaşır. Oruçla onun yolunu daraltın.” buyurulmaktadır. Bu hadisler, orucun şeytana ve nefse karşı kalkan oluşunu anlatmaktadır.

Orucun mânevî hayatımızdaki diğer önemli bir tesîri de gönüllerde meydana getirdiği inkisâr ve tevâzu duygusudur. Oruçla nefsini eğiten, iradesine şehvetlerine hâkim olma alışkanlığı kazanan kişi, tevâzuu da öğrenir. Karnı tok müstağni insanların azgınlık ve taşkınlığı karnı aç olanlara göre daha yüksektir. Açlıkla aktiviteleri azalan insanlar, aczini daha kolay anlarlar. Başkalarına karşı tavırlarında da alçak gönüllülük hâkim olur. İnsan, gönlü kırarak ve boynu bükük olduğunda kendini Allah’a daha yakın hisseder. Allah Teâlâ’nın kalbi kırık olanlarla birlikte olduğunu” haber veren bir kudsi teyid bu mânâyı ifade etmektedir.