Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

MUALLİM OLMAK

Değerli meslektaşlarım, eğitim dünyâmızın adsız kahramanları!
Sizler dünyânın en değerli işini yapıyor, en değerli mesleğini icrâ ediyorsunuz. Çünkü eğitim, öğretim ve öğretmenlik her şeyden önce ilâhî, melekî ve nebevî bir iştir…

Değerli meslektaşlarım, eğitim dünyâmızın adsız kahramanları!
Sizler dünyânın en değerli işini yapıyor, en değerli mesleğini icrâ ediyorsunuz. Çünkü eğitim, öğretim ve öğretmenlik her şeyden önce ilâhî, melekî ve nebevî bir iştir.
Öğretmenlik ilâhî/rabbânî bir iştir. Çünkü Allah Teâlâ, Rabb sıfatının sâhibidir ve bu sıfatıyla besleyen, yetiştiren, büyüten ve eğitendir. Kâinâtta bütün varlıkların, görünen ve görünmeyen âlemlerin Rabbı olan Allah, aynı zamanda ilk mürebbî ve ilk muallimdir. Öğretmenin ilâhî vasfı insanları ve eğittiklerini hem maddî, hem de mânevî olarak eğitmektir. Öğretmenlik ilâhî vasfı îtibâriyle rabbânî özellikler taşır. Öğretmen mesleğinde fânî olmalı ki öğrencisi onunla aynîleşebilsin.
Öğretmenlik melekî bir iştir. Çünkü kâinâtın gözde varlığı olan insanı eğitecek ve onlara rehber olacak peygamberlere ilâhî vahyi getiren ve ilâhî hakîkatleri öğreten Cibrîl-i Emîn, bir melektir. Onun muallimliğinin ilk ve temel vasfı, peygamberleri ve onlar vâsıtasıyla insanları korktuklarından emîn kılmak, teskîn etmek ve güven vermektir. Nitekim Cebrâil Hz. Peygamber’e de ilk defa melek sûretinde göründüğünde ondan ürken ve “oku!” hitâbına: “Ben okumak bilmem” diyen Hz. Peygamber’i o, kucaklayarak şefkatle bağrına basmış ve rahatlatmıştır. Öğretmenin melekî vasfı talebesini korkudan emîn kılmak ve ona güven vermektir. İnsan yapısı îtibâriyle korkuya ve kaygıya mütemâyildir. İlk defa okula başlayan çocuğun taşıdığı kaygılar sebebiyle öğretmeninden ürkmesi çok doğaldır. Öğretmeninden ürken ve annesine sığınan çocuğu, tecrübeli bir öğretmen nasıl şefkatle bağrına basarak kendine güvendirir ve okula ısındırırsa aynen onun gibi ömür boyu öğretmen, talebelerine güven vermek ve şefkat göstermek durumundadır.
Öğretmenlik nebevî bir iştir. Çünkü bütün peygamberler Allah’ın mesajını insanlara taşıyan ve bu mesajları davranış ve sözleriyle onlara öğreten rehberlerdir. Peygamberlerin fıtratlarında bulunan iletişimdeki en önemli vasıfları merhamet; yâni şefkat ve sevgidir. Peygamberler bu özellikleri sâyesinde insanlara karşı hoşgörülü davranmışlar, yanlışlarını yerine göre görmezden gelmişler ve ümmetlerinin kendilerine güven duymasını sağlamışlardır. Böyle bir güven ortamı tesis etmeden müessir olmuş muallim yoktur. Nitekim Peygamberimiz’in peygamberlik öncesi dönemde bile el-Emîn/güvenilir olması onun başarısının temel sebeplerinden birisidir.
Vasfı merhamet ve sevgi olan öğretmen, talebelerinin önce kalbine ulaşır, oradan da beynine ulaşma imkânı elde eder. Çünkü kalbine ve gönlüne giremediğiniz insanların beynine ulaşamazsınız.
Genelde peygamberlerin, özelde Hz. Peygamber’in eğitim ve öğretimdeki vasıflarını Kur’an: “Âyetleri okumak, tezkiye, kitâbı öğretmek/tâlim ve hikmet şeklinde” sıralamaktadır.
1- Âyetleri okumak: Âyet delîl ve mûcize demektir. Mutlak mânâda âyet lafzıyla kasdedilen kâinâttaki Allah’ın varlığına delîl olan her şeydir. Göklerde ve yerde, insanlarda ve canlılarda bulunan kevnî âyetlerle ilâhî kelâmın tezâhürü olan kelâmî âyetler bu kavramın içine girer. Peygamberler ve Peygamberimiz insanlara önce kendilerini tanımak sûretiyle varoluş sürecine yoğunlaşmalarını ve oradan kudret-i ilâhiye için delîller çıkarmalarını istemektedir. Baktığımız her şeye görmek üzere bakmayı ve gördüğümüzden de ibret alıp farkında olmayı algılayacak bir ibret nazarıyla okumaktır bu. Boş ve anlamsız nazarlarla bakmak olsa olsa seyretmektir, okumak değildir. Bizden istenen okumaktır. Öğretmenin talebesine öğreteceği de kendisini, evreni ve hayâtı okumasıdır. Oradan ona varlık sâhibiyle iletişim kuracak duyarlılık kazandırmasıdır.
2- Tezkiye: Arınmak demektir. Peygamberlerin önemli vasıflarından biri olan tezkiye insanlara güzel ahlâk ve erdemli vasıflar kazandırmaktır. Yâni onları sâdece öğreterek yetiştirmek değil, eğiterek hayâta hazırlamak, kötü vasıflarından arındırmaktır. İnsanın kötü vasıflarından arınması, nefsine karşı iç mücâdeleyle ve ciddî bir irâde eğitimiyle gerçekleşecek husûsiyettir. Öğretmen talebesine bu özgüven ve mücâdele azmini aşılamalı, onu bu alanda da başarıya ulaştıracak bir donanıma sâhip kılmalıdır.
3- Kitâbı öğretmek/tâlim: Öğretmenin varlık âlemini seyr ve temâşâ sonucu hayâtı okumayı öğrettiği, tezkiyeyle iç mücâdele donanımı kazandırdığı talebelerine bundan sonraki süreçte kitabı okumayı öğretmesi, ilmî araştırmalara yönlendirmesi ve ona kendini yenileme alışkanlığı kazandırması demektir. Okumayan, meslekî açıdan kendini yenilemeyen insanlar zaman içerisinde heyecânlarını kaybeder ve etkilerini yitirirler. Okuyan ve literatür tâkip eden insanlar ise işleyen demir gibi ışıldar ve sürekli yeniliklerle ilgi odağı olurlar.
4- Hikmeti öğretmek: Hikmet, olayların arka planını, herkesin farkına varmadığı inceliklerini görmek demektir. Hikmete ermek yoğunlaşmakla gerçekleşebilecek bir gönül aydınlığıdır. Hiç kimseye peygamberlerden sonra gökten hazır bilgi gelmediğine göre insanlar, idrâk ve irfânlarını geliştirecek ortamlara muhtâçtır. Öğretmenler talebelerine insanlığın hikmet mirası olan eserleri okumak ve yorumlamak sûretiyle, riyâzat ve çileyle hikmete ermeye hazırlamalıdırlar. Nitekim Eski Yunan filozoflarının da hikmet denilen “sofia”ya ermek için ciddî bir riyâzat dönemi geçirdikleri ve çileye tâlip oldukları bilinmektedir. Hikmete ermek belki biraz hayâtın zorluklarıyla mücâdele etmekle elde edilebilecek bir keyfiyettir. Bu bakımdan gençleri hayâtın zorluklarına karşı dirençli olmaya teşvîk etmeli ve çekilen sıkıntıların kendilerini hikmete hazırlayacağı onlara anlatılmalıdır. Hikmete tâlip olmak büyük bir hayra tâlip olmak demektir. Çünkü kime hikmet verilmişse ona büyük bir hayır verilmiştir.
Öğretmen hedefleri olan derdli insandır. Kendisine emânet edilen yavruları kendi yaşayacakları dönemin şartlarına göre yetiştirir. Onları eğitmenin derdine düşer. Nasıl çiftçi ektiği tohumun derdine düşerse öğretmen de talebelerinin derdine düşer ve onları kurda kuşa yem etmez. Eğitimci talebesinde sağlam bir vicdan inşâ etmeye çalışır. Eğitimcinin kalitesi yetiştirdiği talebelerinde görülür. Nitekim Ziyâ Paşa der ki:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Görünür şahsın rütbe-i aklı eserinde.
Gerçek eğitimci düzgün karakteri sâyesinde insanları arkasından sürükleyebilendir. İnsanları peşi sıra sürükleyen dehâ değil karakterdir. Çünkü insanlar dehâya hayrandır, ama karakterin peşinden giderler.

MUALLİM/ÖRETMEN OLMANIN ÖZELLİKLERİ
1. Öğretmen Varlığını Sorgular ve Hedef Belirler
“Ben niçin varım? Ne işe yararım?” sorusuyla kendisine hedef belirler. Çünkü hedef koymak alışkanlıkların dışına çıkıp rahâtı terk edebilmektir. Nebevî bir çileye talip olmaktır. Nitekim Allah Rasûlü ömrü boyunca kendisi için hedefler belirlemiş ve bunların gerçekleşmesi için kavlî ve fiilî duâlar etmiştir. Nitekim iki Ömer’den birinin Müslüman olması,  Tâif halkının soyundan mümin insanların gelmesi,  Mekke halkının Müslüman olması duâ ve hedefiyle Roma, Bizans, Yemen ve İran’a İslâm’ın ulaşması temenni ve kaygıları  bu türden nebevî hedeflerdir.
Öğretmen şunu bilir ki insanın kapasitesi koyduğu hedefler kadardır. İnsan için en büyük mutluluk büyük hedefler belirlemek ve onlara ulaşmaktır.
Hedefsiz, plansız ve programsız çalışma verimli tarlaların nadasa bırakılması ya da yaban otlarıyla dolmasına seyirci kalınmasıdır.
Büyük hedefler ve büyük inançlar büyük sonuçlar doğurur. Başarılı olanlar, nereye gittiklerini bilenlerdir. Çünkü neyi aradığını bilen bulduğunun farkında olur.
Başarmak insanın kuvvetlerini bir hedefe kilitlemesi ve onu elde etme sürecine girmesidir. İnsan istediklerine odaklanmalı, istemediklerine değil.
Hedefsiz yaşanmaz. Meselâ size sorsam ve desem ki: “On beş saniyede bana üç hedefinizi söyleyebilir misiniz?”

2. Öğretmen Kendini ve Yaptıklarını Hesâba Çeker
Öğretmen, kalp ve gönül sorgusuyla: “Bugün Allah için ne yaptım?” “Yaptıklarımın ne kadarı Allah için?” diye sormalıdırr. Nitekim hadîste buyrulmuştur:
حاسبوا انفسكم قبل ان تحاسبوا
“Hesâba çekilmeden önce nefsinizi hesâba çekiniz.”
Büyük bir hesap vardır. Nitekim Allah Teâlâ buyurur:
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ

“Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.”
Kişisel gelişimciler insanlardan sabah planlama, akşam sağlama isterler. Mutasavvıflar ise amellerin hem önünde hem sonunda muhasebe yaparlar. Nitekim Hâris b. Esed Muhâsibi bu özelliği ile anılır ve bilinir.

3. Öğretmen Dert Sahibidir
Kendi içinde kulluğu, hizmeti, başkalarının sıkıntılarını ve islâmı derd edinir. Bu yüzden uykusu kaçar.
İnsanın, kendi motorunun elektriğini üreten dinamo gibi olması için dert sahibi olması gerekir. Dert insanı şarj eder, ataletten harekete geçirir, heyecan verir. Bu yüzden hayatın zorlukları karşısında insanın ne kadar yıkıldığından çok ne kadar ayağa kalkabildiği önemlidir. Bu da dertle olur.
Ömer b. Abdülaziz: “Allah Rasûlü’nün bana hesap sormasından korkarım” derdi.
Ebu’l Hasan Harakânî: “Horasan’dan Şam’a bütün Müslümanların derdi benim derdimdir” der.
Muhammed İkbâl: “Dünyanın gidişatından Müslümanın sorumlu olduğunu” söylerdi.

4. Öğretmen Yaptığı İşi Güzel Yapar, Kendini Geliştirir
Allah Kur’an’da “فَأَحْسِنُوَاْ” “güzel yapınız”  buyurduğu gibi, pek çok âyette muhsinleri sevdiğini bildirmektedir. Allah Rasûlü de: “ فا حسن عمل ذا ا” “Allah yaptığı işi güzel yapanı sever”   buyurmaktadır.
Kendini yenilemeyen yenilir. Kendini geliştiren ise yücelir.

5. Öğretmen Benlikten Geçer, “Ben”e Çarpı Atar
Benlik olan yerde bereket olmaz. “Ben, ben” diyenler insanları etrafından kaçırır. Bundan kurtuluşun yolu nefs tezkiyesidir. Öğretmen önce kendi gönlünü îmar ve tezkiye eder. Tasavvufta “iskatü’l-yâât” diye bir prensip vardır. Bu mülkiyet iddiâsından geçmek demektir. “Benim malım”, “senin malın” yok. Hepsi Allah’ın. Nefsin iki anlamı vardır:
a. Ego = Ene; ben
b. Kötülüğü emreden nefs
Tasavvufî anlayışta gerçek hürriyet nefs esaretinden kurtulmaktır.

6. Öğretmen İbnü’l-vakttır
Zamanın kıymetini bilir, onu iyi yönetir.
Asr Sûresi’nde Allah Teâlâ zamana yemin ile insanlığın husranda olduğuna dikkat çekmektedir. İnsanlığı husrana sevk eden şeylerin başında zamanı iyi kullanamamak gelir. Bugün “Time Management” adıyla hayatımıza giren kavram zaman yönetiminin önemine işaret etmektedir. Zamanı planlı yaşamak, her şeyi vaktinde yapmak demektir.
Plansız zaman, sahipsiz ve sınırları belli olmayan mîrî arâzî gibidir. Her zaman birileri tarafından işgal edilebilir. Bu yüzden Allah Teâlâ müminin boş vaktinin olmamasına dikkat çekerek şöyle buyurur:
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
“Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.”
Bir işten boşalınca öbürüne geçmek hem dinlenmek, hem de verimli çalışmaktır. Zaman kaygısı, maişet endişesi taşımak demek değildir.

7. Öğretmen Sevgi Abidesidir
Öğretmen sevgi ve heyecan aşılayan ve insanları ateşleyendir. İşin temeli insan sevgisidir. Çünkü Öğretmen yaratandan ötürü yaratılanları sever. Yûnus’un ifâdesiyle:
Elif okuduk ötürü   Pazar eyledik götürü
Yaradılanı severiz  Yaradandan ötürü

Ben gelmedim dâvî için Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim
Önemli olan gönül yapmak ve gönle girmektir. Gönlüne girmediğiniz insanın beynine eremezsiniz.

 

8. Öğretmen Karakter Sahibidir
Karakter davranışlardaki tutarlılığı ifade eder. Karakter insânî ilişkilerde, doğruluk, güven vefâ ve dürüstlüktür. İnsanlar dehâya hayrandır, ama karakterin peşinden gider. Nitekim es-Sâdık ve el-Emîn sıfatlarıyla karakter şâhikası olan Hz. Muhammed’in (s.a.) Kureyş müşriklerine bile: “Biz sana yalancı diyemeyiz”  dedirtmişti.

9. Öğretmen Model İnsandır
Öğretmen rehberdir, otoriter değil; karizmatik ve sempatiktir. Cezâ ve sorgu hâkimi veya polis ve jandarma gibi davranmaz. Eğitmek, doğruları söylemek ya da şiddet uygulayarak zorla yaptırmak değil, yaparak örnek olmaktır. Bizde baba, hoca ve koca otoriter olarak algılanmış ve bu yüzden zaman zaman iletişim problemlerine ve şiddete davetiye çıkarılmıştır.

10. Öğretmen Paylaşandır
Başkalarının acılarını ve sevinçlerini; kendisinin imkânlarını paylaşır; sofrası, kapısı ve gönlü dâima açıktır. Öğretmen müstağnidir; yaptığı iş ve hizmetlerden karşılık beklemez ve almaz. İnsanların dertlerine ve sevinçlerine ortak olur. Nitekim Allah Rasûlü zaman zaman sorardı: “Bugün içinizden bir yetim başı okşayan, bir cenaze teşyi eden ve hasta ziyaret eden var mı?”

11. Öğretmen Hüsn-i Muâmele Sahibidir
Herkesle iyi geçinir, hoş muâmele eder. Nitekim Ra¬ma¬zan-ı Şe¬rîf’te vaaz u na¬sîhat için Er¬zu¬rum’un bir kö¬yü¬ne da¬vet edi¬len İb¬ra¬him Hak¬kı Haz¬ret¬le¬ri’ni alıp kö¬ye ge¬tir¬mek üze¬re, üc¬ret kar¬şı¬lı¬ğın¬da bu iş¬le¬ri ya¬pan gayr-ı müs¬lim bir hiz¬met¬çi gön¬de¬ril¬miş¬ti. Dönüşte İb¬ra¬him Hak¬kı Haz-ret¬le¬ri, Haz¬ret-i Ömer gibi ata nöbetleşe binmeyi teklif etti. Gayr-ı müs¬lim hiz¬met¬çi bu¬na her ne ka¬dar iti¬raz et¬ti ise de Haz¬ret:
-“Ev¬lâ¬dım, son ne¬fes¬te hâ¬li¬mi¬zin ne ola¬ca¬ğı meç¬hul! Sen köy¬lü¬le¬rin se¬ni azarlamasından en¬di¬şe edi¬yor¬sun, ben ise Al¬lah hu¬zu¬run¬da ve¬ri¬le¬cek bü¬yük he¬sap¬tan kor¬ku¬yo¬rum!” bu¬yu¬rdu ve tam kö¬ye gi¬re¬cek¬le¬ri es¬nâ¬da sı¬ra hiz¬met¬çi¬ye gel¬di. Köy¬lü¬ler¬den kor¬kan adam¬ca¬ğız, hak¬kın¬dan ferâgat et¬ti¬ği¬ni be¬lir¬te¬rek, ata bin¬me¬si¬ni ıs¬rar¬la is¬te¬diy¬se de İb¬ra¬him Hak¬kı Haz¬ret¬leri: “Sı¬ra se¬nin-dir!” de¬di ve atın önün¬de yü¬rü¬ye¬rek kö¬ye gir¬di. Halk bu hâ¬li gö¬rün¬ce, he¬men hiz¬met¬çi¬nin et¬ra¬fı¬nı sar¬dı ve: “Vay den¬siz! Genç¬li¬ği¬ne bak¬ma¬dan ata ku¬rul¬muş, şu aksakallı ih¬ti¬yar üs¬ta¬dı yü¬rüt¬mek-te¬sin ha! Bu mu se¬nin sa¬dâ¬ka¬tin! Biz böy¬le mi ten¬bih et¬tik sa¬na!.” şek¬lin¬de muh¬te¬lif ifâ¬de¬ler¬le azar¬la¬ma¬ya baş¬la¬dı.
İb¬ra¬him Hak¬kı Haz¬ret¬le¬ri me¬se¬le¬yi îzâh edince azar¬dan vaz¬geç¬ti¬ler. Bu es¬nâ¬da köy¬lü¬ler-den bi¬ri, gence:
“Bu ka¬dar fa¬zi¬le¬ti gör¬dün, bâ¬ri müs¬lü¬man olsaydın a!” de¬di.
Hiz¬met¬çi, bir¬kaç da¬ki¬ka¬lık sü¬kût¬tan son¬ra dedi ki:
“Eğer si¬zin dî¬ni¬ni¬ze da¬vet edi¬yor¬sa¬nız, as¬lâ! Ama şu mü¬bâ¬rek zâ¬tın dî¬ni¬ne da¬ha yol¬day-ken girdim bi¬le!..”

12. Öğretmen Muâhezeyi Kendine, Müsâmahayı Karşısındakine Gösterir
Beşeri ilişkilerde en kolay yol karşısındakini suçlamak ve kendinin suçsuz olduğunu iddiâ ederek ilişkileri bitirmektir. Başkalarına katlanmak ve kendi kusurunun farkına varmak ise zor ama onurlu bir iştir. Bu yüzden Öğretmen kendine yapılan kötülüklere bile iyilikle mukâbele eder. Nitekim Allah Teâlâ buyurur:
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
Kötülük en güzel hasletlerle savuşturulur:
Gadaba karşı sabır, bilgisizliğe hilim, kötülüğe afv ile mukâbele edilir.
Öğretmen ayb örtücüdür. Meydanda zina eden çiftin üzerine cübbesini örterek “yorganları da yokmuş gariplerin” diyen bir anlayış.
Ayağına basana “Kör müsün!” yerine “Özür dilerim ayağının altına basmışım” diyebilmek.

13. Öğretmen Hoşgörülüdür, Yumuşak Sözle Konuşur
Allah Rasûlü buyurur: “Size iyilik yapana iyilik yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet kötülük yapana da iyilik yapabilmektir.”
Merhametiniz bütün mahlûkata şamil olmadıkça cennete giremezsiniz.
Öğretmen insanlara karşı “kavl-i leyyin” ile konuşur. Nitekim Allah Teâlâ Firavun’a gönderdiği Mûsa ve Hârun’a şöyle buyurmuştu:
فََاذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى   فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى
“Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya çekinir.”
Öğretmen kime ve nasıl tepki verileceğini bilen ama eliyle, diliyle incinse de incitmeyendir. Nitekim Yûnus bunu şöyle ifâde eder:
Dövene elsiz gerek,  Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek, Sen derviş olamazsın.

14. Öğretmen Davranışla Kişiyi Birbirinden Ayırır ve Günahkâra Değil Günaha Kızar
İnsânî ilişkilerde kusûr örtücü olup yapılan yanlış ile onu yapanı birbirinden ayırmak da rahmet gereğidir. Allah Teâlâ peygamberine tâlim ettiği ahlâkta bunu emreder: “Onlar sana uymaz, karşı gelirlerse ben sizin yaptıklarınızdan uzağım, de!”  Âyette “sizden uzağım de” denilmemiş olması, yanlış davranışlar sebebiyle kardeşin üstünün çizilmesine izin olmadığını anlatmaktadır. Çünkü insanın hal ve hareketlerinde meydana gelen değişiklik ve ârızî bir sürçme, bir zaaf eseri olarak ortaya çıkmışsa kişinin bundan vazgeçip düzeltmesi umulur.
Sahâbîler had cezası vere vere bıktıkları birine lanet edilince Hz. Peygamber (s.a.):  “Ona lanet etmeyin, o Allah’ı ve Rasûlü’nü seviyor.”  buyurdu.
Ebu’d-Derdâ Şam’da kadı iken halkın, bir günahkâra sövdüğünü gördü. “Kuyuya düşen bir kardeşinize ne yaparsınız?” diye sordu. Onlar da: “Elinden tutar çıkarırız.” dediler. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ: “Günaha düşen kuyuya düşen gibidir. Bence siz onun kendisine değil, sadece işlediği günaha buğz edin” dedi.
İbrahim Edhem bir sarhoşun ağzını yıkadı. “Allah’ın adını anmak için yaratılan organı o halde bırakmak olmaz.” dedi. İbrahim Edhem’e rüyâsında: “Sen bizim için onun ağzını yıkadın biz de senin için onun gönlünü yıkadık” denildi. Adam’a da dediler ki: “Senin sarhoş kusmuğunu İbrahim Edhem yıkadı, biliyor musun?” O da bundan çok etkilendi ve tevbekâr oldu.
Mevlânâ: Ay geceden ürkmediği için nurlandı. Işık saçmaya başladı. Gül de güzel kokuyu dikenle hoş geçindiği için kazandı.
Eşrefoğlu:
Ol dost için âğûları     Şeker gibi yutmak gerek
Veyiszâde’nin, talebelerinden birinin oğlu içkiye müptela olur.
Fransa’daki sarhoşlar – Hüdayî’ye gelen sarhoşlar
Hapishane vâizi ve Transseksüellerin tepkisi
Cüneyd-i Bağdâdî’nin talebelerinden biri bir günah işledi ve mahcubiyetinden kaçtı. Cüneyd onun peşinden koştu ve yakaladı: “Evladım nereye gidiyorsun? Kimden kaçıyorsun? Bir hocanın talebesine himmet ve desteği böyle zamanda lâzım” dedi.

15. Öğretmen Fedâkâr, Cefâkâr ve Özverilidir
Allah rızası için aşılamayacak güçlükleri aşmak gerektiğini bilir. Hizmet yolunda her güçlüğü aşmak gerçek fedakârlıktır. Öğretmen mazeret üretmez, iş üretir, çıkış yolu arar. İşinin eri ve kahramanıdır, çiftçi gibi ektiği tohumun derdine düşer, onu kurda kuşa yem etmez.
İnsanlara ulaşmanın yolu onların problemlerini çözmekten geçer, o da; fedakârlık ister; özveri ister; kendinden, keyfinden ve istirahatından geçmek ister; îsar ister; zamanından vermek ister. Zaman insanlara verilecek en değerli armağandır. Sevgi ve zaman iki hazine, biri kullandıkça azalır diğeri ise artar.

 

16. Öğretmen Kötü Sözü Lügatinden, Kötü Zannı Kalbinden Çıkarır
Zan ilişkileri bozar, araya şeytan girer. Şeytan gıybet ve nemîme ile fitne tohumları eker. Öğretmen iletişim eksikliğini giderir. Hitâbetin inceliklerinden yaralanarak insanlarda heyecan uyandırmaya çalışır.

17. Öğretmen İnsanlara Anladığı Dilde Hitap Eder
Nerede ne söylediğini bilir. Lüzûmu kadar konuşur, boş laftan sakınır.
Nitekim Allah Teâlâ buyurur:
وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ
“Onlar boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler”
Herkese anlayacağı dille hitâb etmek nebevî bir usuldür. Nitekim Allah Rasûlü: “İnsanlara akılları ölçüsünce konuşun”  buyurur. Yûnus da sözün yerine ve mahalline göre etkisini ne güzel anlatır:
Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı
Söz ola âğûlu aşı Yağ ile bal ede bir söz

18. Öğretmen Gönülden Konuşur ve Anlaşır
Hal lisanı ile konuşmak en etkin konuşmadır. “Kalbden kalbe yol vardır” sözü gönüller arası konuşmanın bir ifadesidir.
Hz. Mevlânâ: “Hâl / fiil dilinin kâl / söz dilinden etkili olduğunu” söyler.  Yine Mevlânâ’ya göre sükût, ruhlar arasında bir konuşma ve anlaşma ifadesidir. Susmakla sözümüz daha tesirli olur. Dilsiz dudaksız konuşmalarla duygularımızı daha açık anlatabiliriz. Ehl-i kâl lüzumsuz laflar eder, ehl-i hâl kelimesiz, sessiz konuşur. Bir şâir der ki:
“Sen hamûş ol, macerayı çeşm-i giryan söy¬lesin!”
Yani, “Sen sus; macerayı ağlayan göz söylesin!”
Eşrefoğlu der ki:
Dil dudak deprenmeden sözden anlayan gelsin
Beden dili diye anılan şeyi gönül ve hâl dili ile karıştırmamak lazımdır.

19. Öğretmen Sahip Olduğu Şeyleri Âriyet, İşini Emânet Görür
Emaneti koruyarak ona sahip çıkar. Cemaatine ve talebelerine özgüven ve vefa aşılamaya çalışır.

20. Öğretmen Kırmaz, Kırılmaz; İncinmez ve İncitmez
Bugün empati denilen ve kendini başkalarının yerine koymak anlamına gelen bu duygu Öğretmenin duygudaşlığını ifade etmektedir. İnsanın kendisine yapılmasını istediği muâmeleyi başkalarına yapması; kendisine yapılmasını istemediği başkalarına yapmamasını ifâde eden bu davranış toplum içinde insanın kırmadan kırılmadan yaşamasını sağlayacak bir duygu derinliğidir. Başkasının yarasını yüreğinde hisseden başkalarının sevgisine lâyık olur. Nitekim şöyle bir menkıbe nakledilir: Bayezîd ve arkadaşları halka olmuş otururlarken birine batırılan iğne sonucu bütün arkadaşlarının dizinin kanadığı rivâyet edilir. Kardeşleriyle aynı acıyı paylaşarak empati yapan bu insanlar olaydan nasıl etkilenmişlerse vücutları kanamıştır.

İMAM HATİP LİSESİ ÖĞRETMENİ
1. Sağlam Bir İnanç ve Düzgün Bir İbadet Hayâtına Sahiptir
Kur’an’da dâvet insanının özelliklerini anlatan âyette buna işaret buyrulmaktadır:
وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
(İnsanları) Allah’a çağıran, sâlih amel işleyen ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir?
Sâlih amel insanı değiştiren pozitif bir enerjiye sahiptir.
Öğretmen gönül ihyâ ve inşâ etmeye bakar, çünkü aslolan gönül inşâ etmektir.  Başkasını inşa derdine düşen önce kendisini inşâ etmelidir. İnşâ edeceğiniz “insan” ise işiniz zordur.
Kusursuz talebe yetiştirmek için kusursuz hoca olmak gerekir. Tamirciye eşyanın bozuk olanı gider. Tamircinin ustalığı işçiliğinde ve ürettiği sanatta ortaya çıkar.

2. Dünya Malını Gaye Değil Vâsıta Görür
Nitekim âyette buyurulur:
وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاء أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ قِيَاما
“Allah’ın kıyam ve kıvam vesilesi kıldığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin.”
Dünya malı sürekli insanları kendine cezp etmektedir. Nitekim buyurulur:
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”
Vermek sevmektir. Dünya malı devre-mülk gibidir. Nitekim Yûnus ne güzel söylemiş:
Mal sâhibi mülk sâhibi     Hani bunun ilk sâhibi
Mal da yalan mülk de yalan     Var git biraz da sen oyalan

3. Dünya Konusunda Hasbîdir, Hesâbî Değildir
Yâr olduğuna bâr olmaz, kimseden bir şey istemez. Nitekim Allah Rasûlü Medine’ye hicret ettikten bir süre sonra yedi sekiz kadar sahâbinin bulunduğu bir mecliste onlardan “yalnız Allah’a kulluk, beş vakit namaz kılmak ve ülü’l-emre itaat etmek ve hiç kimseden bir şey istememek üzere” bey’at aldı. Râvinin ifâdesine göre: “Bu bey’ate katılanlar, asla kimseden bir şey istemedikleri gibi, savaşta kazara ellerinden kılıçları düşecek olsa bile, onu yerde bulunan kimseden istemez, yere inip alırlardı.”
Dünya ve dünya nimetleriyle ilgi konusunda Rasûlullah’ın yöntemi zühddür. Dünyaya değer vermemek, dünya nimetlerinin peşinden koşmamaktır. Nitekim Allah Rasûlü hem Allah’ın hem insanların seveceği böyle bir ameli şöyle anlatır: “Dünyaya karşı zâhid ol, Allah tarafından sevilirsin; insanların elindekine karşı zâhid ol, insanlar tarafından sevilirsin.”
Dünya ve dünya malı bizzat kendisi mezmûm değildir. Mezmûm olan insanın gözünde tanrılaşan ve insanı kendine esir eden dünya malıdır. Nitekim Hz. Mevlânâ bu konuda şunları söyler:
Dünya nedir? Allah’tan gâfil olmaktır.
Ne kadın, ne kumaş, ne altın değildir.
Dünyayı Allah’tan gâfil olmak olarak gören Mevlânâ dünya malının âhırette geçerli olmayacağını, oraya bunun yerine gönül götürmek gerektiğini şöyle ifâde eder:
Ey zengin götürsen de huzura yüz çuval,
Hak buyurur: Bana gönül getir, bunları geri al!
Ben senden razıyım eğer senden razı ise gönül
O senden yüz çevirirse ben de çeviririm bil.
Ben gönüle bakarım bakmam sana
Ey can, gönül armağan getir bana.