Altınoluk Dergisi, 1987 – Mart, Sayı: 013, Sayfa: 035
ADI Maruf bin Feyruz veya Feyruzan; künyesi Ebu Mahfuz, nisbesi el-Kerhî. Tebe-i tabiîn neslinden. Pekçok tabiî ile görüştü. Davud et-Taî’nin mürîdi, Seriy es-Sakatî’nin şeyhi.
Anne-babası hristiyandı. Küçük yaşta onu Mesîhî bir muallime teslim ettiler. Muallim ona “teslis” inancını telkin ederek: “Allah üçün üçüncüsüdür.” deyince O: “Hayır, Allah tektir.” diye karşılık verdi Bu cevaba sinirlenen muallim onu iyice dövdü. O’ da mektepten kaçtı. Ehl-i Beyt-i Resûl’den İmam Ali Rıza’nın yanına vardı, müslüman oldu. Ne bulduysa onun nezdinde ve hizmetinde buldu.
Marufun mektepten kaçarak ortalıktan kaybolması annesini ve babasını pek üzdü. Kendi kendilerine şöyle karar verdiler:
“Eğer oğlumuz geri gelirse hangi din üzere dönerse biz de onun dinine gireriz”. Neden sonra Maruf çıktı, geldi; evin kapısını çaldı. Sordular: “Hangi din üzere döndün?” O’da: “Hanif diniyle” diye cevap verdi. Bunun üzerine ebeveyni de müslüman oldu.
Davud et-Taî’nin sohbetlerinde bulundu. Der ki: “Davud’un sohbetlerinde bulunanlardan biri bana: “Sakın ameli terk etmeyesin!” diye nasihat etti. Ben ona: “Amel ile neyi kastediyorsun?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Devamlı surette Hakk’a itaat, halka hizmet ve nasihat.”
Oruçlu bulunduğu bir sırada: “İçene Allah merhamet etsin” diyerek dolaşan bir sakaya rastladı. Ondan su aldı ve içti. Sebebini soranlara: “Filvaki nafile oruca niyetliydim. Ama sakanın duası belki muteber olur ümidiyle suyundan içtim.” cevabını verdi.
Ölüm anında: “Dünyaya çıplak geldim, çıplak gitmek istiyorum.” diyerek sırtındaki gömleğin fakirlere verilmesini vasiyet etti.
H. 200/M.827 yılında Bağdad’da vefat etti. Kabri ziyaretgahtır.
Maruf’a göre tasavvuf: “Hakikatleri almak, halkın elinde olandan ümit kesmekti.” Fütüvvet ehli olmanın üç şartını da şöyle sayardı:
1. Hilafsız vefakar olmak; yani vefada sadık olmak.
2.Cömerdlik görmeden methetmek;iyilik gördüğünü herkes över, ihsan görmeden övmek ise er kişinin işidir.
3.İstemeden vermek.
* * *
Sordular:
Sevgi nedir? Şöyle cevap verdi:
Sevgi insanlardan öğrenilecek bir şey değildir. O bir Hak vergisidir, herkese nasib olmaz.
Anlatırlar:
Bir kere abdest bozdu ve hemen teyemmüm etti. Sordular: “Hemen biraz ilerde su var, niye teyemmüm ettin?” Şöyle cevap verdi: “Ne malum, belki o suya ulaşamadan emr-i Hakk vaki olacak.”
Süleyman Daranî anlatıyor:
Maruf’a: “Allah’a itaat edenlerin bunu nasıl başardığını” sordum. Şöyle cevap verdi: “Kalplerinden dünyayı çıkararak. Eğer kalplerinde dünyaya ait bir şey bulunsa secdeleri sahih olmaz.” Sordum: “Dünya kalpten ne ile çıkar?” Dedi ki: “Hakk sevgisi ve halka hüsn-i muameleyle.”
Sordular:
-Velilerin alametleri nelerdir? Buyurdu ki:
-Üzüntüleri Allah için, meşguliyetleri Allah iledir. Sığındıkları yer de Hakk Teâlâ Hazretleridir.
Seriy es-Sakatî anlatıyor:
“Maruf el-Kerhî’yi rüyada görmüştüm. Sanki O, Arş-ı Ala’nın altında ve Allah Teâlâ meleklerine: “Biliyor musunuz bu kimdir?” diye soruyor. Melekler şöyle cevap veriyor: “Sen daha iyi bilirsin ya Rabb!” Allah Teâlâ buyuruyor: “Bu Maruf Kerhî’dir. Aşkımdan sarhoş olmuştur. Bana kavuşuncaya kadar ayılmaz.”
* * *
İbrahim Utruş anlatıyor:
“Dicle kenarında Maruf Kerhî ile oturuyorduk. Bir sandal içinde def çalan, raks eden ve içki içen bir grup genç geçti. Dedim ki:
“Şu isyankarlara beddua etseniz.” Maruf ellerini kaldırdı ve: “İlahî, bunları dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir .” diye dua etti. Dedim ki: “Biz senden beddua etmeni istedik, dua değil.” Şöyle karşılık verdi: “Şayet Allah bunları ahirette neşelendirecek olursa, dünyada tevbe nasîb eder.”
Muhammed bin Hüseyn babasından naklediyor:
Ölümünden sonra bir defa Marufu rüyada gördüm ve: “Allah sana nasıl muamele buyurdu?” diye sordum. “Allah beni bağışladı” dedi. “Zühd ve veraın sayesinde mi?” diye sordum. Dedi ki: “Hayır, Vaiz İbn Semmak’in şu nasîhatına uymam sebebiyle: “Bir kul tamamıyla Allah’tan yüz çevirirse Allah da ondan yüz çevirir. Kul kalbiyle Allah’a yönelecek olursa Allah da rahmetiyle ona yönelir ve bütün mahlukatın yüzünü de ona yöneltir. Allah’a ara sıra yönelene de Allah ara sıra merhamet eder.” Bu söz kalbime tesir etti ve bütün kalbimle Allah’a yöneldim. Efendim Ali bin Musa Rıza’nın hizmeti dışında bütün mal ve meşguliyeti terkettim. Bunu imam Ali Rıza’ya da söylediğimde, O, bana “Nasihat olarak bu söz kafidir.” buyurdu.
Maruf Kerhî, zaman zaman nefsini azarlar, kendi kendine şöyle çıkışırdı: “Bre miskin, kaç defadır ağlayıp sızlar, pişmanlık duyarsın. Ne faydası var ki? Sen ihlaslı olmaya bak, o zaman kurtulursun.”
Şöyle buyururdu:
“İyilerin kalpleri takvaya açıktır ve takva giren kalpten ancak iyilik sadır olur. Kötülerin kalpleri ise günahla kirlenmiş sü-i niyyetle kararmıştır.”
“Salihler çok fakat, salihlerin içinde sadık olanlar pek az.”
“Dilini başkasını yermekten koruduğun gibi övmekten de koru.”
“Allah Teâlâ bir kulunun hayrını murad ettiği zaman ona amel kapısını açar, cedel kapısını kapatır. Bir kimsenin de şerrini murad ettiği zaman amel kapısını kapatır, cedel kapısını açar.” Bir başka rivayette: “Allah hayrını murad ettiği kimseye amel kapısını açar, gevşeklik ve tembellik kapısını kapatır.” buyurmuştur.
“Allah’ın kuluna gadabının alameti onu malayani (boş ve lüzumsuz şeyler) ile meşgul etmesidir.”
“Amelsiz cennete talip olmak bir çeşit günah, sebepsiz şefaat beklemek bir nevi gurur, emrine itaat etmediğin kimseden merhamet ummak ise cehalet ve ahmaklıktır.”
“Allah’a öyle tevekkül et ki, O senin muallimin, yoldaşın ve biricik müracaat kapın olsun. Zira insanlar sana ne zarar verebilir, ne de fayda sağlayabilirler.
Rahmetullahi aleyh.
Kaynaklar: Hilyetü’l-evliya, Vlll/360-368; Sülemî, Tabakatu’s-sufiyye, 83; Şarani, I/84; er-Risaletu’l-Kuşeyriyye, 12; Sıfatüs-Safve, II/79-83; Vefeyatü’l-a’yan, II/136; Şezeratü’z-zeheb, 1/360; Tarih-i Bağdat, Xlll/199-209