Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

KUR’AN’DA KAVL / SÖZ ÇEŞİTLERİ

Kur’an’da geçen söz çeşitlerini iyi ve kötü olmak üzere iki grupta tasnif etmek mümkündür.

A- Kur’an’da Ma’ruf/İyi Sözle İlgili Kavramlar ve Âyetler
Kur’an’da mâruf/iyi söz ile ilgili dokuz kelime kullanılmıştır:

1- Kavlün ma’rûf: Genel kabullere uygun olumlu, doğru ve gönül incitmekten uzak söz anlamınadır. Bir âyette şöyle geçer:
قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَاۤ اَذًى وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ
“Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.”
Kavlen ma’rûfâ: Kur’an’da kanadı kırık kuş gibi himâyeye muhtaç yetimler ile yakın akrabâ ve yoksullara karşı söylenmesi istenen güzel söz anlamında kullanılmıştır:
وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُوۨلُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًاa-
“(Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın/yararlandırın ve onlara güzel söz söyleyin.”
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاۤءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًاb-
“Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı malları aklı ermezlere (reşid olmayanlara) vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”
Kavlen ma’rûfâ: Kur’an’da ayrıca kalbinde mânevî hastalık bulunan kimselere karşı herhangi bir töhmet, fitne ya da yanlış anlaşılmaya mahal bırakmamak için yerinde söylenmesi istenen söz anlamında kullanılmaktadır:
يَا نِسَاۤءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَاۤءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا
“Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.”
2- Kavl-i adl: Adâletli, dengeli, tutatlı ve yerli yerince söylenmiş söz demektir. Kur’an’da şöyle geçmektedir:
وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰى وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُوا ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli ve dengeli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”
3- Kavl-i hasen: İnsanlara söylenmesi istenen güzel söz için kullanılmış bir kavramdır. Kur’an’da şöyle geçmektedir:
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪يۤ اِسْرَاۤء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ
“Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve «İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin» diye de emretmiştik.”
4- Kavlen kerîmâ: Kur’an’da anne-babaya karşı söylenmesi istenen saygılı ve iltifatkâr söz anlamında olup şöyle geçmektedir:
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُوۤا اِلَّاۤ اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَاۤ اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَاۤ اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de saygılı güzel söz söyle.”
5- Kavlen meysûrâ: Fakir-fukarâya, muhtaç ve mahrumlara verecek bir şey bulamayınca söylenmesi istenen, gönül alıcı, tesellî edici işi kolaylaştırıcı söz için kullanılmıştır. Kur’an’da şöyle geçer:
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاۤءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا
“Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda bulunduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.”
6- Kavl-i tayyib: Genellikle slogan ve şiâr anlamında, kelime-i tevhîd için kullanılan güzel söz demektir. Nitekim iki âyette şöyle geçmektedir:
وَهُدُوۤا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوۤا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ
“Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.”
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاۤء تُؤْت۪يۤ اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَب۪يثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَب۪يثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ
“Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer.”
7- Kavlen belîgâ: Tebliğ esnâsında gönüllere işleyecek açık ve tesirli söz için kullanılır. Sözün tesirli olabilmesi ve gönüllere ulaşabilmesi için kalpten gelmesi gerekir. Çünkü kalpten gelen söz kalbe ulaşır. Ağızdan çıkan söz kulak duvarını aşamaz. Kur’an’da şöyle buyrulur:
اُوۨلٰۤئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪يۤ اَنْفُسِهِمْ قَوْلًا بَل۪يغًا
“Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara gönüllerine etki eden söz söyle.”
8- Kavlen sedîdâ: Samîmî, âdil, hak-şinas, öze uygun, doğru ve sağlam bir söz demektir. Âyetlerde şöyle geçer:
وَلْيَخْشَ الَّذ۪ينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًا
“Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah’tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.”
يَاۤ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًا
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
9- Kavlen leyyinâ: Zâlimlerin kalbini yumuşatmak için söylenen etkili, faydalı/ diplomatik söz ve üslûb dektir. Âyet tebliğde sert ve haşin hitapların, menfî bir tesir hâsıl edeceğini ifâde etmektedir. Bu yüzden tatlı dil ve güler yüzle, nefret ettirmeden, müjdeleyen ve muhabbeti artıran bir üslûb ile konuşmayı öğütlemektedir.
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
“Ona (Firavn’a) yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.”

B- Kur’an’da Münker/Kötü Söze Dair Kavramlar ve Âyetler
Kur’an’da münker/kötü sözü anlatmak için beş kelime kullanılmıştır. Onlar da şunlardır:
1- Kavl-i sû’: Kötü söz demektir. Kur’an’da şöyle geçer:
لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّوۤءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعًا عَل۪يمًا
“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.”
2- Kavl-i münker: Genel kabullere aykırı, akla sığmayan asılsız ve çirkin söz demektir.
اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَاۤئِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْ اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰئ۪ۤ وَلَدْنَهُمْ وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
“İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.”
3- Kavl-i zûr: Hilâf-ı hakîkat, yalan söz demektir.
وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ
“(Haram olduğu) bildirilenler dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan ve yalan sözden sakının.”
4- Kavl-i lahn: Münafıkların eğip bükerek söyledikleri yaldızlı; ama yamuk söz demektir.
وَلَوْ نَشَاۤءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ
“Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları yaldızlı konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.”
5- Kavl-i zuhruf: Aslı olmayan, süslü ve etkileyici söz anlamınadır.
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاۤءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.”