Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

İGEDER ÖĞRETMENLER SEMPOZYUMU AÇILIŞ KONUŞMASI

Değerli meslektaşlarım, eğitim dünyâmızın adsız kahramanları!
İGEDER’in düzenlemiş olduğu böyle bir sempozyumda sizlerle birlikte olmaktan çok mutluyum. Eğitimin ve eğitimcinin, gündemin aşağılarına düştüğü günümüzde sizlerin onu gündemimize almanız son derece anlamlıdır. Böyle bir toplantının açılışında hepinizi en kalbî duygularımla saygı ve sevgiyle selâmlıyorum.

Değerli meslektaşlarım, eğitim dünyâmızın adsız kahramanları!
İGEDER’in düzenlemiş olduğu böyle bir sempozyumda sizlerle birlikte olmaktan çok mutluyum. Eğitimin ve eğitimcinin, gündemin aşağılarına düştüğü günümüzde sizlerin onu gündemimize almanız son derece anlamlıdır. Böyle bir toplantının açılışında hepinizi en kalbî duygularımla saygı ve sevgiyle selâmlıyorum.
Sizler dünyânın en değerli işini yapıyor, en değerli mesleğini icrâ ediyorsunuz. Çünkü eğitim, öğretim ve öğretmenlik her şeyden önce ilâhî, melekî ve nebevî bir iştir.
Öğretmenlik ilâhî bir iştir. Çünkü Allah Teâlâ, Rabb sıfatının sâhibidir ve bu sıfatıyla besleyen, yetiştiren, büyüten ve eğitendir. Kâinâtta bütün varlıkların, görünen ve görünmeyen âlemlerin Rabbı olan Allah, aynı zamanda ilk mürebbî ve ilk muallimdir. Öğretmenin ilâhî vasfı insanları ve eğittiklerini hem maddî, hem de mânevî olarak eğitmektir. Öğretmenlik ilâhî vasfı îtibâriyle rabbânî özellikler taşır. Öğretmen mesleğinde fânî olmalı ki öğrencisi onunla aynîleşebilsin.
Öğretmenlik melekî bir iştir. Çünkü kâinâtın gözde varlığı olan insanı eğitecek ve onlara rehber olacak peygamberlere ilâhî vahyi getiren ve ilâhî hakîkatleri öğreten Cibrîl-i Emîn, bir melektir. Onun muallimliğinin ilk ve temel vasfı, peygamberleri ve onlar vâsıtasıyla insanları korktuklarından emîn kılmak, teskîn etmek ve güven vermektir. Nitekim Cebrâil Hz. Peygamber’e de ilk defa melek sûretinde göründüğünde ondan ürken ve “oku!” hitâbına: “Ben okumak bilmem” diyen Hz. Peygamber’i o, kucaklayarak şefkatle bağrına basmış ve rahatlatmıştır. Öğretmenin melekî vasfı talebesini korkudan emîn kılmak ve ona güven vermektir. İnsan yapısı îtibâriyle korkuya ve kaygıya mütemâyildir. İlk defa okula başlayan çocuğun taşıdığı kaygılar sebebiyle öğretmeninden ürkmesi çok doğaldır. Öğretmeninden ürken ve annesine sığınan çocuğu, tecrübeli bir öğretmen nasıl şefkatle bağrına basarak kendine güvendirir ve okula ısındırırsa aynen onun gibi ömür boyu öğretmen, talebelerine güven vermek ve şefkat göstermek durumundadır.
Öğretmenlik nebevî bir iştir. Çünkü bütün peygamberler Allah’ın mesajını insanlara taşıyan ve bu mesajları davranış ve sözleriyle onlara öğreten rehberlerdir. Peygamberlerin fıtratlarında bulunan iletişimdeki en önemli vasıfları merhamet; yâni şefkat ve sevgidir. Peygamberler bu özellikleri sâyesinde insanlara karşı hoşgörülü davranmışlar, yanlışlarını yerine göre görmezden gelmişler ve ümmetlerinin kendilerine güven duymasını sağlamışlardır. Böyle bir güven ortamı tesis etmeden müessir olmuş muallim yoktur. Nitekim Peygamberimiz’in peygamberlik öncesi dönemde bile el-Emîn/güvenilir olması onun başarısının temel sebeplerinden birisidir.
Vasfı merhamet ve sevgi olan öğretmen, talebelerinin önce kalbine ulaşır, oradan da beynine ulaşma imkânı elde eder. Çünkü kalbine ve gönlüne giremediğiniz insanların beynine ulaşamazsınız.
Genelde peygamberlerin, özelde Hz. Peygamber’in eğitim ve öğretimdeki vasıflarını Kur’an: “Âyetleri okumak, tezkiye, kitâbı öğretmek/tâlim ve hikmet şeklinde” sıralamaktadır.
1- Âyetleri okumak: Âyet delîl ve mûcize demektir. Mutlak mânâda âyet lafzıyla kasdedilen kâinâttaki Allah’ın varlığına delîl olan her şeydir. Göklerde ve yerde, insanlarda ve canlılarda bulunan kevnî âyetlerle ilâhî kelâmın tezâhürü olan kelâmî âyetler bu kavramın içine girer. Peygamberler ve Peygamberimiz insanlara önce kendilerini tanımak sûretiyle varoluş sürecine yoğunlaşmalarını ve oradan kudret-i ilâhiye için delîller çıkarmalarını istemektedir. Baktığımız her şeye görmek üzere bakmayı ve gördüğümüzden de ibret alıp farkında olmayı algılayacak bir ibret nazarıyla okumaktır bu. Boş ve anlamsız nazarlarla bakmak olsa olsa seyretmektir, okumak değildir. Bizden istenen okumaktır. Öğretmenin talebesine öğreteceği de kendisini, evreni ve hayâtı okumasıdır. Oradan ona varlık sâhibiyle iletişim kuracak duyarlılık kazandırmasıdır.
2- Tezkiye: Arınmak demektir. Peygamberlerin önemli vasıflarından biri olan tezkiye insanlara güzel ahlâk ve erdemli vasıflar kazandırmaktır. Yâni onları sâdece öğreterek yetiştirmek değil, eğiterek hayâta hazırlamak, kötü vasıflarından arındırmaktır. İnsanın kötü vasıflarından arınması, nefsine karşı iç mücâdeleyle ve ciddî bir irâde eğitimiyle gerçekleşecek husûsiyettir. Öğretmen talebesine bu özgüven ve mücâdele azmini aşılamalı, onu bu alanda da başarıya ulaştıracak bir donanıma sâhip kılmalıdır.
3- Kitâbı öğretmek/tâlim: Öğretmenin varlık âlemini seyr ve temâşâ sonucu hayâtı okumayı öğrettiği, tezkiyeyle iç mücâdele donanımı kazandırdığı talebelerine bundan sonraki süreçte kitabı okumayı öğretmesi, ilmî araştırmalara yönlendirmesi ve ona kendini yenileme alışkanlığı kazandırması demektir. Okumayan, meslekî açıdan kendini yenilemeyen insanlar zaman içerisinde heyecânlarını kaybeder ve etkilerini yitirirler. Okuyan ve literatür tâkip eden insanlar ise işleyen demir gibi ışıldar ve sürekli yeniliklerle ilgi odağı olurlar.
4- Hikmeti öğretmek: Hikmet, olayların arka planını, herkesin farkına varmadığı inceliklerini görmek demektir. Hikmete ermek yoğunlaşmakla gerçekleşebilecek bir gönül aydınlığıdır. Hiç kimseye peygamberlerden sonra gökten hazır bilgi gelmediğine göre insanlar, idrâk ve irfânlarını geliştirecek ortamlara muhtâçtır. Öğretmenler talebelerine insanlığın hikmet mirası olan eserleri okumak ve yorumlamak sûretiyle, riyâzat ve çileyle hikmete ermeye hazırlamalıdırlar. Nitekim Eski Yunan filozoflarının da hikmet denilen “sofia”ya ermek için ciddî bir riyâzat dönemi geçirdikleri ve çileye tâlip oldukları bilinmektedir. Hikmete ermek belki biraz hayâtın zorluklarıyla mücâdele etmekle elde edilebilecek bir keyfiyettir. Bu bakımdan gençleri hayâtın zorluklarına karşı dirençli olmaya teşvîk etmeli ve çekilen sıkıntıların kendilerini hikmete hazırlayacağı onlara anlatılmalıdır. Hikmete tâlip olmak büyük bir hayra tâlip olmak demektir. Çünkü kime hikmet verilmişse ona büyük bir hayır verilmiştir.
Öğretmen hedefleri olan derdli insandır. Kendisine emânet edilen yavruları kendi yaşayacakları dönemin şartlarına göre yetiştirir. Onları eğitmenin derdine düşer. Nasıl çiftçi ektiği tohumun derdine düşerse öğretmen de talebelerinin derdine düşer ve onları kurda kuşa yem etmez. Eğitimci talebesinde sağlam bir vicdan inşâ etmeye çalışır. Eğitimcinin kalitesi yetiştirdiği talebelerinde görülür. Nitekim Ziyâ Paşa der ki:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Görünür şahsın rütbe-i aklı eserinde.
Gerçek eğitimci düzgün karakteri sâyesinde insanları arkasından sürükleyebilendir. İnsanları peşi sıra sürükleyen dehâ değil karakterdir. Çünkü insanlar dehâya hayrandır, ama karakterin peşinden giderler.
Öğretmen ve eğitime âid problemlerin görüşüleceği toplantınızın hayırlara vesîle olmasını diliyor, hepinize en kalbî takdir ve şükranlarımı arzediyorum.