Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

İbrahim Edhem

Altınoluk Dergisi, 1986 – Agustos, Sayı: 006, Sayfa: 020

ADI İbrahim Bin Edhem Bin Mansur, künyesi Ebü İshak. Horasan’ın Belh bölgesinden, Sultan oğlu Sultan. Belh Padişahıydı. Bir gece tahtı üzerinde uyuyakalmıştı. Gece yarısı sarayın tavanında birinin çatıyı gıcırdatarak yürüdüğünü duydu ve sıçrayarak bağırdı:

-Kimsin ve sarayımın tavanında ne arıyorsun? Çatıdaki sesin sahibi cevap verdi:

-Ben yabancı biri değilim, devemi kaybettim, onu arıyorum. İbrahim iyice dehşete kapıldı ve:

-Sen deli misin, tavanda devenin işi ne? diye sordu, Tavandaki ses:

-Asıl deli sensin. Zira altın taht ve atlas ipekler İçinde Allah’ı bulacağını sanıyorsun? dedi. Bu sözler, O’nun kalbini haşyetle ve dehşetle doldurdu. Kulağına bu sesin akisleri çınladı, durdu.

AVA MERAKLIYDI. Bir gün atıyla ve köpeğiyle avlanmaya çıktı. Kaldırdığı avını kovalarken hatiften şöyle bir nida işitti:

“Ey İbrahim, sen bunun için mi yaratıldın ve bununla mı emrolundun?” geri döndü bakındı ve sesin sahibini aradı, fakat bir türlü göremedi. Bu hal üç defa vaki oldu. Bunun üzerine mana sultanlığını dünya sultanlığına tercih ederek gönül erleri yoluna girdi. Sırtındaki saltanat libasını çıkardı ve yolda rastladığı koyun çobanına verdi. Kendisi onun süf elbisesini giyerek Mekke’nin yolunu tuttu.

Hasan Basri’nin meclîsine vardı ve tevbe etti. Fırat Nehrinin kenarında bir zaviye yaptırdı. Gündüzleri Hasan Basri’nin meclisinden ilim tahsil ederek, geceleri tamamıyla ibadetle geçirdi.

Süfyan Sevri, Fudayl bin İyad, Şakik Beihî ve Malik bin Dinar gibi zahidlerle görüştü.

Bütün ömrü boyunca orak biçmek ve bağ bekçiliği yapmak gibi işlerde çalışarak elinin emeğiyle geçindi.

İMAM-1 AZAM’LA sohbetlerde bulundu. Nitekim İmam-ı Azam’ı ziyarete geldiğinde bir kere İmam-ı A’zam kendisine:

“İbrahim Edhem Seyyidimiz ve Efendimizdir.” diyerek iltifat etti. İmam-ı Azam’ın talebeleri “O bu efendiliği ne ile elde etti?” diye sordular. İmam Azam da: “O devamlı surette Hakk Teala ile meşgul, biz ise başka şeylerle” buyurdu.

Derdi ki:

“Kalplerinizi Allah korkusuyla, cesetlerinizi Allah’a ibadetle meşgul edin. Yüzlerinizi haya, dillerinizi zikr-i ilahi ile tenvir edin. Gözlerinizi haramdan sakının.”

* * *

Sehl bin İbrahim anlatıyor:

İbrahim bin Edhem’le dost idik. Ben hastalandım. Elinde bulunan herşeyi benim için harcadı. Biraz iyileştiğimde iştahım açıldı. Kendisinden yiyecek istedim. Bu sefer bana eşeğini satarak yiyecek almış. Hastalığım geçince “İbrahim, eşek nerde?” diye sordum;Sattım” dedi, “Öyleyse ben şimdi neye bineceğim” dedim. “Sırtıma binersin kardeşim” dedi ve beni üç konak sırtında taşıdı.

BİR ziyafete çağrılmıştı. Davette bulunanlar çağrıldığı halde henüz gelmeyen bir zattan bahsederek: “Zaten o, çok ağır canlı bir adamdır.” dediler. İbrahim: “Vay başıma gelenlere! Nasıl oldu da insanların gıybet edildiği bir yere geldim.” diyerek hemen orayı terketti ve üç gün hiçbir şey yemedi.

DÜNYA SEVGİSİ

Dünya hakkında şöyle öğüt verirdi:

“Hey kardeş! Dünyadan yüz çevir, çünkü dünya sevgisi insanı kör ve sağır yapar, zelil eder.”

“İnsanlar arasına çokça karışmak dünya sevgisindendir. İnsanlardan uzaklaşmak dünyayı terketme alametidir. Eş ve dostunuzu azaltın, Allah dostluğuna yönelin.”

“Sevgilinin hoşlanmadığını sevmek, sevgi alameti değildir. Rabbımız dünyayı zemmetti; biz ise onu övmekle meşgulüz. O dünyaya buğzetti biz ise onu sevmekle meşgulüz. O bizi dünyadan zühde teşvik ediyor, biz ise şunu her şeye tercih ediyoruz.” Sordular:

-Kalpler neden perdelenir?

-Allah’ın buğz ettiği şeyi sevmekten; dünyayı sevip, ona meyletmekten, oyun ve eğlenceye dalmaktan, ebedî hayat için ameli terketmekten.

“Hırs ve tamaın azlığı sıdk duygusunu doğurur. Çokluğu ise gam ve korkuyu arttırır.”

O’na göre zühd üçtür:

1-Farz olan zühd, haramlardan sakınmaktır.

2- Selametli olan zühd, şüphelilerden sakınmaktır.

3- Faziletli olan zühd. İse helaller de itidaldir.

“Yiyeceğin helal ve temiz olsun da, zararı yok gece namazı kılma ve gündüz nafile oruç tutma.” buyururdu.

O’na göre şöhrete bel ve gönül bağlamamak da zühd alametiydi. Şöyle buyururdu: “Şöhreti ancak Allah’a sadakatle bağlanmayanlar sever.”

MUASIRI Rabia Adeviyye gibi muhabbeti ilahiyye konusunda söz söyleyen ilk sofilerdendir. Şöyle buyururdu:

“Allah’ım sen pek iyi bilirsin ki benim indimde dünyanın bir sinek kanadı kadar değeri yoktur, sen beni zikr-i ilahine yoldaş, sevgine layık kıldığın ve taatı bana kolaylaştırdığın sürece cenneti dilediğine ver.”

“Eğer insanlar hubb-i ilahiyi gerçek manasıyla bilseler, yemekten içmekten kesilirler, dünya her şey sevgileri azalırdı.”

“Halkı bir kenara koy, Hakk’a dost olmaya bak.”

Adamın birine sordu:

-Allah dostlarından olmak ister misin?

Adam;

-Evet isterim, deyince:

-Dünya ve ahiretle ilgili hiçbir şeye rağbet etme! Kendini sadece Allah’a ver, yüzünü münhasıran O’na yönelt!” buyurdu.

ADAMIN biri kendisine arkadaş olmuştu. Ayrılacağında İbrahim’e sordu:

-Şayet bir ayıp ve kusurumu gördüysen beni irşad et! İbrahim şöyle cevap verdi:

-Sende herhangi bir kusur ve ayıp görmedim, çünkü sana sevgi gözüyle baktım. Bu yüzden de herşeyin hoşuma gitti.

İNCELİK

Bir hac mevsiminde Mescid-i Haram’da Şakik Belhî ile karşılaştı. Şakik, İbrahim’e sordu:

-Zühd yolunun esası nedir?

-Allah verince yer, vermeyince sabrederiz.

-Bu senin dediğini Horasan’ın köpekleri de yapar.

-Ya sizin anlayışınız nasıldır?

-Biz bulunca dağıtır, bulamayınca sabrederiz, dedi. Bunun üzerine Şakik, İbrahim’e:

-Sen bizim üstadımızsın, dedi.

Kendisinden nasihat isteyen birine şöyle öğüt verdi:

-Bağlı olanı aç, açık olanı bağla! Yani bağlı olan kesenin ağzını aç, açık olan dilini bağla!

DUALARIMIZ

Sordular:

-Dua ediyoruz kabul olunmuyor. Acaba sebebi nedir? Cevap verdi:

-Yüce Allah’ı tanıyor, fakat itaat etmiyorsunuz. Rasulünü biliyor, fakat sünnetine tabi olmuyorsunuz. Kur’an okuyor, fakat onunla amel etmiyorsunuz. Nimeti yiyor, fakat şükretmiyorsunuz. Cennetin itaatkarlar için donatıldığını biliyor fakat ona gönülden talip olmuyorsunuz. Cehennemin asiler için kurulduğunu biliyor, fakat ondan kaçıp korunmuyorsunuz. Şeytanın size düşman olduğunu biliyorsunuz, fakat onun dostluğundan çıkamıyorsunuz. Ölümü biliyor, fakat hayırlar yapmıyorsunuz. Ölüleri toprağa gömüyor, fakat ibret almıyorsunuz. Kendi kusurlarınızı bırakıp başkalarının kusurları ile uğraşıyorsunuz. Bu halinizle duanız nasıl kabul edilsin?

BİR adama şöyle nasihat etmişti:

“İyi bilki, altı dik ve sarp yokuşu tırmanmadan salihler derecesine eremezsin.

1- Nimet ve refah kapısını kapatıp şiddet ve sıkıntı kapısını açmadıkça,

2- İzzet kapısını kapatıp zillet kapısını açmadıkça,

3- Rahat kapısını kapayıp cehd kapısını açmadıkça,

4- Uyku kapısını kapayıp seherîlik kapısını açmadıkça,

5- Zenginlik kapısını kapayıp fakirlik kapısını açmadıkça,

6- Yaşama emeli kapısını kapayıp ölüme hazırlanmadıkça…”

İsyanda bulunduğu için kendisinden yardım isteyen birine şu nasihatte bulundu:

“Şu altı öğüdü kabul edersen bir daha zarar görmezsin:

1- Günah işlemek istediğin zaman Allah’ın rızkını yeme!

2- Günah işlemek istediğin zaman O’nun mülkünden çık!

3- Günah işlemek istediğin zaman öyle bir yerde ol ki, O seni görmesin!

4- Ölüm meleği geldiği zaman O’na: “Tevbe edebilmem için bana mehil ver” de!

5- Sorgu melekleri geldiğinde onları defet!

6- Kıyamette günahkarları cehenneme atınız, fermanı gelince sen gitme!

Gönüller sultanı İbrahim Edhem’in vefatı H.161.M.777 yılında Şam’dadır. -rahmetullahi aleyh-