Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Hilal ve Sarık Hâlâ Aslan Pençesi Altında

Altınoluk Dergisi, 1992 – Aralik, Sayı: 082, Sayfa: 017

Doç. Dr. H. Kamil YILMAZ’IN Bulgaristan Gezi Notları

Bulgaristan’da İslam yeniden filizleniyor. Bazı camiler açılmış, bazı vakıf malları iade ediliyor. Halk yeniden İslam’ı öğreniyor. Bütün bu iyi gelişmelerin yanında bazı çarpıklıklar hala tüyler ürpertiyor. Mesela Rusçuk Hürriyet meydanında büyük bir heykel var. Rusya tarafım gösteriyor. Güya, hürriyet ve iyiliğin oradan geleceğini sembolize edermiş. Bu heykelin önünde, sağında ve solunda iki aslan var. Bunlardan birisinin pençeleri altında “Osmanlı fesi” ve “İslam sancak-ı şerifi” ezilmiş. Türk ve İslam düşmanlığının en somut örneği. Bulgarlar kırk yıldır “Türk düşmanlığı” temasım ısrarla işlemişler.

Bulgaristan, XIV. asrın ortalarından XX. asrın başlarına kadar yaklaşık beş yüz yıl Türk idaresi altında kalmış bir Osmanlı vilayeti. Osmanlı idaresinde bulunduğu yıllarda nüfusunun yarıya yakını Türk ve Müslümanların teşkil ettiği bir ülke. Türkiye’de bugün babadan-atadan Bulgaristan’la ilişkili 5. 000 000 kadar Türk’ün bulunduğu düşünülürse Bulgaristan’ın ve Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın ülkemiz insanı açısından önemi ortaya çıkar.

Bulgaristan, 9. 000.000 nüfuslu, 110.000 km2 yüzölçümüne sahip. Nüfusun hemen iki milyona yakınının Türklerden oluştuğu söyleniyor.

“Ata yurdu” Bulgaristan seyahati, benim için bir “sıla” özelliği taşıyor. Beş günlük gezi programı içinde Sofya, Rusçuk, Şumnu ve Tırnova gibi şehirleri ve bazı köyleri görme imkanı bulduk. Komünist rejimin yıkılışıyla birlikte Türklere uygulanan baskı ve zulümde belli bir gevşeme olmuş. En azından sayıları dörde ulaşan İmam-Hatip mektepleri açılmış. Sofya’da bir İslam Enstitüsü faaliyete geçmiş. Köylerde Kur’an okumak, camiye gitmek, sünnet töreni yapmak serbest hale gelmiş. Gezimizin amacı da bir bakıma bu gelişmeleri ye-rinde görmek ve tesbitlerde bulunmak.

26 Ekim Çarşamba sabahı, erken saatlerde bindiğimiz Balkan havayollarına ait Bulgar uçağı bizi önce Filibe’ye, ardından Sofya’ya götürdü. Bulgar yolcuların bagaja vermeyip ellerinde taşıdıkları çantalardan bagaj haklarını fazlasıyla kullandıkları ve Türkiye’den pek çok şey götürmeye azmettikleri anlaşılıyor. Böyle yapmakta pek de haksiz olmadıklarını Bulgaristan’a vardıktan sonra daha iyi anladık. Çünkü bu insanlar, aradıklarını kendi memleketlerinde bulma imkanına sahip değiller.

Havaalanına bizi karşılamaya gelen ve orada bize mihmandarlık edecek olan Rusçuk İ.H.L. Müdürü Yusuf Nuri Bey’le birlikte Sofya’dan Rusçuk istikametine yola koyulduk. Yolda Yusuf Nuri Bey’le Bulgaristan’ın dünü ve bugünü üstüne değerlendirmeler yaparken 320 km. yolu nasıl çabucak geldiğimizi anlayamadık bile.

RUSÇUK

Rusçuk, Romanya sınırında, Tuna boyunda, 65. 000’i Türk, toplam 240. 000 nüfuslu bir şehir. Vaktiyle 35 cami bulunan bu güzel şehirde bugün sadece iki cami ayakta kalabilmiş. Bu iki camiden biri yıkılmaya terkedilmiş durumda. Diğeri ise geçen yıl açılan İHL’nin yanı basında. Komünist rejim döneminde boks salonu olarak kullanılmış. Geçen yıl alınmış ve minaresi yapılarak ibadete açılmış. Hatta minaresinin alemi Türkiye’den iş maksadıyla oraya giden bir hayırsever tarafından gönderilmiş. Hilal şeklindeki alem, yerine konulunca Bulgarlardan bir kısmım kızdırıp kirlendirmiş. Bazıları okul müdürüne telefon ederek: “Senden başka akıllı yok muydu onu yaptıracak seni oraya asacağız” gibi tehditler savur-muşlar. Şu anda beş vakit ibadete açık. Cemaatinin çoğu da İmam-Hatipli gençler.

Bulgar anayasasında azınlıkların dini okul açabilmelerine dair bir maddeden yararlanarak açılmış bulunan Rusçuk İmam-Hatip Lisesi’nde 45’i kız, 45’i erkek olmak üzere toplam 90 öğrenci okuyor. Bizdeki imam-Hatip Lisesi müfredatına benzer bir programları var. Dört yıllık bir lise eğitimi veren bu okulda haftalık toplam 30 saatlik dersten 20’si kültür, 10 tanesi de dini derslerden oluşuyor. Gerek yerli Türk hocaları gerekse Türkiye’den giden Akif Dursun ve Yunus Keleş isimli hocalar çok bereketli hizmetler veriyorlar.

Kız ve erkek öğrenciler, aynı binada, ayrı ayrı sınıflarda okuyorlar. Kızların sadece derslerde başları örtülü. Bizde bazı okullardaki uygulamanın tam tersi. Bu yıl kaydolan öğrencilerin ekserisi köylerde başlayan Kur’an kurslarında okuduğu için Kur’an okumasını öğrenerek gelmiş. Türkiye’den giden hocaların gayretleriyle okuyuşları hayli düzelmiş. Müezzinlik ve imamlık yapabilecek konuma gelmişler.

Yeni düzenlemelerle Türklere ve Türk vakıflarına ait binalar sahiplerine iade edilmeye başlayınca burada bulunan hayli vakıf binası da Türklerin eline geçmiş Son olarak bu vakıflardan daha önce müzik binası olarak kullanılan bu mektebi de almış durumdalar Bu binayı kız şubesi yapmak istiyorlar Ancak binanın tadilat ve onarımı için maddi desteğe ihtiyaçları var Vakıfların bütün mallarım henüz ele geçirebilme değiller Mesela Rusçuk meydanında otel olarak kullanılan büyük bir bina var Türk vakfı imiş Bugünlerde gen alınması çalışmaları sürüyor Bu tür binalar alınırsa işler daha iyi yoluna girecek

Bütün bu iyi gelişmelerin yanında bazı çarpıklıklar hala tüyler ürpertiyor Mesela Rusçuk Hürriyet meydanında büyük bir heykel var Rusya tarafını gösteriyor Güya, hürriyet ve iyiliğin oradan geleceğini sembolize edermiş Bu heykelin önünde, sağında ve solunda iki aslan var Bunlar dan birisinin pençeleri altında “Osmanlı fesi” ve “İslam sancak-ı şerifi” ezilmiş Türk ve İslam düşmanlığının en somut örneği Bulgarlar kırk yıldır “Türk düşmanlığı” temasını ısrarla işlemişler Bunda belli ölçüde muvaffak olmuşlar Çünkü bu menfi propaganda sonucu Türkler ezilmiş, sinmiş ve aşağılık kompleksine kapılmışlar Bu yüzden bazıları Türkçe Konuşmaktan utanacak kadar Türklüğünü gizlerken bazıları da adını kendiliğinden değiştirecek bir kimlik bunalımına düşmüş

Yeni yeni esmeye başlayan hürriyet rüzgarı bir rahatlama ve güven ortamı meydana getirmeye başlamış.

Yirmi yıldan ben Türkoloji fakülteleri kapalı bulunduğu ve Türkçe eğitimi yasak olduğu için Türkçe, 300 – 500 kelime ile konuşulan bir dil haline gelmiş.

ŞUMNU YOLUNDA

Eskiden ben Bulgaristan denilince genellikle bizim aklımıza hep “Şumnu” gelir. Çünkü Şumnu Türklerin en yoğun olduğu yerlerden“Deliorman” bölgesinin en önemli şehri Ayrıca Nuvvab diye bilinen mezunları Türkiye’de de büyük hizmetler vermiş bir mektebin bulunduğu şehir Bu yüzden biz, Rusçuk a gelişimizin ikinci gününde hemen oraya gitmek istediğimizi mihmandarımız Yusuf Nuri Bey’e iletiyoruz Ertesi gün Yusuf Bey in arabasıyla Rusçuk a 110 km mesafedeki bu şehre gitmek üzere yola çıkıyoruz Yol üstünde, Nuvvab mezunlarından Hasan Hafız Hüseyin Çerkezoğlu Hoca’nın imamlık yaptığı Vetova kasabasına uğruyoruz Burası 6 500 nüfuslu %30’u Müslüman, %70 ı Hıristiyan bir kasaba iki camii var Camiin bin hiç kapanmamış Çerkez oğlu hocanın imam olduğu bu camie devam eden cemaat pek azmış Cumaları bir kaç kışı Gençlerin camiye gitmesi direk olarak olmasa bile dolaylı yolla yasaklanmış Bazı kimseler camiye gidenlerin çetelesini tutmakla görevlendirilmiş Yapılan teshillerde camiye gittikleri anlaşılanlar, çok ağır psikolojik baskılara maruz bırakılıyor, bazan da hapislere gönderiliyormuş.

Çerkez oğlu Hoca 1913 yılında Rusçuk’un Beyalan köyünde doğduğunu 1943-1947 yılları arasında Nuvvab’da okuduğunu, rahmetliAhmed Davudoğlu ve Mehmed Bekir Engin’in talebesi olduğunu anlatıyor, 1954 yılma kadar sokaklarda sarıkla dolaştığını o tarihten sonra artık bunun mümkün olmadığını söylüyor.

Yeni başlayan hürriyetle birlikte cemaatinin cumalarda 40-50 ye kadar çıktığını vakit namazlarında ise bu sayının 5-10 u geçmediğini ekliyor Cemaate gelenlerin yaşlarının genelde altmışın üstünde olduğunu yaşları küçük olan çocuklara Kur’an okuttuğunu da bu arada ilave ediyor.

Yaşı seksene ulaşan bu yaşlı, fakat dinç hoca efendiden geçirdiği devirleri şöyle bir değerlendirmesini istiyoruz, şunları söylüyor

“Ben 1922’den berisini hatırlıyorum. 1922-1933 arası Bulgaristan bizim için Türkiye’den, İstanbul’dan farksızdı. Hatta ben o yıllarda kendimi Türkiye’nin bir şehrinde Antalya’sında, İzmir’inde yaşıyor sayardım. 1933’te Faşizm, yani Nasyonal Sosyalizm geldi. Ondan sonra durumlar değişti, işler zorlaştı. 1944’te Ruslar geldi. Ruslar önceleri büyük bir serbestlik verdiler. Sanki onların bu durumu, fırtına öncesi sessizliğini andırıyordu. 1954’ten sonra kızılca kıyamet koptu. Bulgarlar Rusların da teşvikleriyle zulümlerini giderek artırdılar. Türk ve islam kimliğini yok etmeğe kalkıştılar.”

LOCVA KÖYÜ

Çerkez oğlu Hocaya arz-ı veda ettikten sonra Şumnu yolu üstünde eski müftü Nedim Gencev’ın köyüne uğruyoruz Burası 1500 haneli iki camii, bir mescidi bulanan bir Türk koyu eski müftü Gencev in Araplardan aldığı yardımlarla açtığı bir “Türk-İslam Okulu” var bu köyde Ancak Gencev’ın durumu anlaşılıp tekrar müftü seçilemeyince, müftünün Arap yardımına vesile saydığı mektep de kapanmak durumuna kalmış Yem müftü ‘Binanın anahtarlarının müftülüğe devri şartıyla okulu tekrar açacaklarını söylemişse de eski müftü, inisiyatifi kaybetmemek için ‘Ben buraya özel okul açacağım” demiş ve anahtarları vermemiş Hal böyle olunca da okul, şu anda kapalı. Talebeleri Rusçuk ve Şumnu mekteplerine dağılmış

Mektebi bahçesinden ziyaret edip bir iki resim aldıktan sonra köyün en büyük camiine gidiyoruz 15-20 kadar cemaat yazdan kalma güzel bir sonbahar günü camı avlusunda sohbet ediyorlar Yanlarına varıp selamlaşıyoruz. Yüzlerinde gülmeyi unutmanın burukluğu ve camı avlusunda Türkiye’den gelen insanlarla sohbet etmenin sevinci var. Yüzlerinden hissedildiğine göre bu insanlar hala tedirgin. Yüreklerinin ürpertisi dinmemiş Bulgarlara bir turlu güvenemediklerini iç geçirerek anlatıyorlar Mekteplerinin kapanmasının üzüntüsünü. çaresizliğin sıkıntısını belirtiyorlar

Köylülerin saygı duyduğu Nuvvablı bir hoca ile daha tanışıyoruz bu köyde Çok düzgün İstanbul Türkçesi konuşan, ağdalı Osmanlıca terkipleri yerli yerince kullanan bu yetmişlik hoca Hafız İskender’den başkası değil Hocaları arasında o da Davudoğlu Hoca’yı veOsman Keskioğlu’nu sayıyor 1989 da Türkiye’ye hicret etmiş Ancak doktor olan oğlu Türkiye de uygun bir iş bulamayıp dönmek zorunda kalınca İskender Hoca ya da onunla birlikte gen dönmek düşmüş. Bu dönüş onu hem üzmüş hem sevindirmiş. Üzmüş, çünkü yıllardır özlemim çektiği, anavatan diye uğrunda hayaller kurduğu Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış Sevindirmiş, çünkü burada bu serbestlik döneminde hizmet görme imkanı elde etmiş Yazları altmış-yetmiş çocuk okutuyor Cuma günleri vaaz ve hutbe vazifesi ile Ramazan programları onun uhdesinde Böylece dindaşlarına yıllardır, yapamadığı hizmetleri yapıyor ve bundan büyük bir mutluluk duyuyor Geçen’yıl Diyanet in misafiri olarak hacca da gitmiş, buna da çocuklar gibi seviniyor

MİDHAT PAŞA çiftliği

Locvadan ayrıldıktan sonra yolumuz eski Tunavalısı (1864-1869 yılları arası) Mithat Paşa’nın çiftliğinin yanından geçiyor Bulgaristan in en verimli bölgesinde bulunan bu çiftlik, şu anda bir “Zirai Araştırma ve Uygulama Enstitüsü” haline getirilmiş Uluslararası bir statüsü bulunduğunu öğrendiğimiz bu Enstitüye Acaba Midhat Paşanın adı verildi mi’?’ diye sorduğumuzda Hayır cevabını alıyoruz O zaman kendi kendilerine “Bulgarlara yaranmak için Osmanlı bayrağına bir de ‘haç ilave edilmesini, teklif etme cüreti gösteren Paşanın ne yazık ki kefereye yaranamadığını düşünüyorum.

ŞUMNU VE NUVVAB MEKTEBI

Artık istikametimiz Şumnu’dur Razgard vilayetinin minareli, camili Türk köylerinin içinden geçerek nihayet Şumnu’ya varıyoruz. Şehrin girişinden görünen tepedeki Osmanlı kalesi, merkezdeki Şerif Halil Paşa Camii, şehrin havasını işitiyor ve bir Türk beldesi görünümü kazandırıyor. XVII. asrin sonlarında yapılmış olan ve halk arasında “Tombul Cami” diye bilinen bu cami de komünist zulümden nasibini almış ve bir kaç hafta öncesine kadar müze olarak kullanılmış. Nüvvab’ın yanında bulunması ve oraya da şimdilerde bir imam-Hatip Lisesi açılmış olması, camiin kurtuluşunu biraz daha çabuklaştırmış. Şimdi bu iki müessese, cami ve nüvvab bütünleşmiş gibi. Çünkü nüvvabın bazı talebeleri camiin medrese hücrelerinde barınıyor ve camide ibadet edip Kur’an okuyorlar. Beş vakit ezan okunmaya başlanmış elhamdülillah.

Nüvvab mektebi 1922 yılında açılmış. Önceleri beş yıllık bir lise statüsünde imiş. 1930’larda Lise kısmı dört yıla indirilmiş ve 1935’te üç yıllık bir yüksek kısmı açılmış. 1950’li yıllarda kapanıncaya kadar bu mektebe toplam 9000 talebe kaydolmuş ve bunlardan 1200 tanesi mezun olmuş. Ahmed Davudoğlu, Osman Keskioğlu ve Osman Kılıç gibi adları Türkiye’de de bilinen hocalar hep bu mektepten mezun.

1990 Ekim’inde yeniden açılıncaya kadar Nüvvab’ın iki binası da komünist rejim zamanında kreş olarak kullanılmış. Birinci bina geri alınınca eğitim-öğretim orada imam-Hatip Lisesi statüsünde başlamış, şimdi ikinci bina da alınmış durumda. ikinci binayı “yurt” haline getirmek için çalışıyorlar.

Nüvvabın müdürü H. Osman Efendi de bir Nüvvablı. Lise tahsilini burada tamamladıktan sonra Tarih tahsili yapmış. Uzun yıllar Bulgar mekteplerinde Tarih okutmuş. Mektebin genel durumu hakkında şunları söylüyor: “Şu anda üç sınıfta toplam 177 öğrenci var. Kız öğrencimiz yok. Öğrencilerimizin bir kısmı Bosnalı, savaş münasebetiyle geldiler.”

“Devletin hemen hiç yardımı bulunmadığını söyleyen müdür, özellikle pansiyon konusunda büyük sıkıntılarının olduğunu, banyo tuvalet ve yatakhanelerin yeterli olmadığım, yemekhanelerinin ise hiç bulunmadığını anlatıyor. Türkiye’den Arapça, Kur’an ve diğer meslek dersleri için en az iki-üç hoca gönderilmesini istediklerini belirtiyor. Eğitim araç ve gereçlerine, kitap, video gibi temel ve yardımcı malzemelere olan ihtiyaçlarını dile getiriyor.

Bütün Bulgaristan’da ve özellikle Nüvvab mektebinde bir buçuk iki yıldan beri Kur’an okutarak, vaaz vererek hizmet eden, Bulgaristan’ı köy köy dolaşıp eski hocaları Kur’an okutmaya teşvik ederek Kur’an eğitimine hız kazandıran Mustafa Çıtlak Hoca’nın değerli hizmetlerini burada yad etmeden geçemeyeceğim. Mustafa Hoca, Türkiye’deki Müslümanların buradaki yükselen sese bigane kalmamasını, bu hizmetlere maddi manevi destek verilmesinin lüzumunu ısrarla vurguluyor. Mevcud hocaların maddi sıkıntılarım öğrencilerin sefaletini ve ciddi yardım ihtiyacını kendine özgü üslubuyla anlatıyor. Müdür H. Osman Efendi, “bizim desteğe ihtiyacımız, topu topu iki yıldır. Ondan sonra vakıf yerlerimize sahip olacağız. Bizim 1000 dönüm verimli arazimiz ve diğer vakıflarımız var” diyor.

Nüvvab mektebinde bizimle görüşmeye gelen Şumnu Hak ve Özgürlük Hareketi Başkanı Mehmed Bey’in talebi ise Şumnu’da açılan Türkoloji ile alakalı. 190 talebesi bulunan bu Fakülteye öğretim elemanı ve kitap istiyor. Özellikle hikaye ve roman türü Türkçe eserler.

SOFYA

Sofya vaktiyle önemli bir Türk şehri iken bugün Türklerin en az olduğu yerlerin basında geliyor. İbadete açık tek camii Banebaşi CamiiŞehrin merkezinde olduğu için zaman zaman saldırıya uğrayan camileri taşlanan bir cami. Sinan eseri olan Kara Cami hala kilise,Gülcami de müze.

Sofya’da müftülüğün açtığı bir yarı yüksek okul görünümünde üç yıllık İslam Rusçuk’ta bir Türk mektebi olarak yapılan bu taş bina, komünizmin yaklaşık elli yıllık zulmünden sonra Yusuf Nuri Bey’in gayretleriyle 1991’de İmam-Hatip Lisesi olarak açılmış. Bulgaristan Türkünün kimlik mücadelesinde önemli bir adım olarak hizmet vermeye devam ediyor. Yusuf Nuri Bey’in yanındaki İskender Hafız da Locva’da Kur’an bilgisinin yeniden yeşermesinde emeği geçen cefakar hocalardan biri.

Enstitüsü var. Ancak biraz talihsiz bir mektep. Çünkü mektep olmaya uygun bir binası ve yeterli hocası yok. Bu yüzden talebeleri giderek azalmakta. Şu anda müftü seçilen Fikri Salih Hasan bu mektebin son sınıfında talebe. Herhalde buranın problemlerin! en iyi bilen olarak çözme görev ve şerefi de ona ait olur. Müftü, Kahire’de bulunduğu için görüşme imkanımız olmadı. Ancak onun yakın çevresinden ve arkadaşlarından bazı gençlerle tanıştık. Basri Pehlivan adlı bir gencin başkanlığındaki bu ekip, İslam’ı kaygıları sağlam kimseler.

KIRCAALİ

Bulgaristan’ın Kayseri’si diyebileceğimiz bu bölge çok önemli. Gerçi oraya gitme fırsatı bulamadık. Oranın önemi, halkının bir kere çok zeki ve ticarete yatkın olmasından kaynaklanıyor. Ayrıca da Türklerin nüfusunun en yoğun olduğu bölge burası olduğu için buradaki Müslümanlar daha şuurlu. Yeni seçilen müftü de oradan. Bu bölgedeki Metanlı kasabasına da bir imam-Hatip açıldığım duyduk. Bulgaristan Türklüğünün yeniden imarı konusunda bu yöre insaninin bir takım hizmetler üstlenebileceği ve hafta üstlenmesi lazım geldiği kanaati oluştu bizlerde. Eskiden Şumnu’nun üstlendiği görevi şimdi burası üstlenebilir.