Altınoluk Dergisi, 1993 – Ocak, Sayı: 083, Sayfa: 033
Esmer tenli, yuvarlak, aydınlık yüzlü, seyrek sakallıydı. Feyz ve cez-besi yüksekli. İbadet ve zühde düşkündü. Kerameti zahir ve bahir olmakla birlikte sırrım insanların gözünden saklardı. “Kendisini bilen, Rabbını bilir” kaidesince kendi özündeki gerçeğe ermeğe büyük gayret sarfederdi. Tasavvufî disiplinin maddî ve manevî izleri hayatında görülebilecek olgunluktaydı.
Altın silsilenin 22. halkası Hacegî Muhammed îmkenegî, 21. halkadaki Derviş Muhammed’in oğlu ve halifesi. 918/1512 yılında Semerkand ile Buhara arasındaki İmkene köyünde doğdu. İlk temel İslamî bilgileri de, ileri seviyedeki tasavvufi incelikleri de babasından öğrendi. Sağlığında vekili, ölümünde halifesi oldu.
Hacegî, “hoca” anlamına gelen ve Nakşî şeyhlerinin adlarının basında “şeyh” manasına kullanılan “hace” kelimesinden. Sonundaki nisbet “ya” sı sebebiyle Farsça kaideye göre “h” harfi “g”ye dönüşmüştür. “Hacegî” hacegan yoluna mensup demektir.
“İmkenegî”, İmkene’li anlamına. Aynı kaideye göre nisbet “ya”sı gelince “h” sesi “g”ye çevrilmiş.
Osmanlı devletinde tasavvufun en canlı olduğu yıllarda yaşayan bu gönül eri de babası gibi, meçhul kalanlardan. Bir asra yakın ömür sürerek 1008/1599 yılında vefat ettiği ve yaklaşık 38 yıl şeyhlik ettiği halde Osmanlı ülkesinde pek tanınmıyor. Belki bugün Taşkent ve Buhara kütüphanelerinde komünist zulmünden kurtulabilen kitaplarda onlara dair bilgiler bulunabilir. Ayrı bir araştırma konuşu. Bizim en önemli kaynağımız olan Abdullah b. Muhammed el-Hanî’nin el-Hadaiku’1-verdiyye fî hakaik ecillai’n- Nakşbendiyye, adlı eserinde bilgiler çok sınırlı. Ancak orada adı geçen Şerhu silsileti’z-zeheb diye bir eser var ki, biz henüz ona ulaşamadık. Türkî cumhuriyetlerin kapılarının açılmasından sonra sanırız ki. bu araştırmalar daha da kolaylaşacaktır. ve minallahi’t-tevflk.
Kaynaklar: el-Hadaiku’1-Verdiyye, s. 177 : Hadaik Tercemesi, s. 719-721; Adab. s. 59.
MUHAMMED BAKI BILLAH
-kuddise sirruh-
Ortaboylu, kırmızı tenli, seyrek sakallıydı. Vefatında henüz sakalının çok az bir kısmı ağarmıştı. Uzlet ve riyazat ehliydi. Kur’an tilavetine düşkündü. Geceleri az uyurdu. Az yemek ve az konuşmak onun tabii hali olmuştu.
Müceddid-i elif-i sânî; yani hicri ikinci bin yılın yenileyicisi unvanının haklı sahibi İmam-ı Rabbani hazretlerinin mürşidi. Hacegân pirânının ulularından.
O’nun hayat coğrafyası bugün Afganistan’ın baş şehri olan Kabil’den, Özbekistan’da Buhara yakınındaki Semerkant’a, oradan Hindistan’ın Delhi’sine kadar, Acem, Türkistan ve Hind diyarını içine alır.
673/1565 yıllarında Kabil’de doğdu. Gençlik yıllarında dini ilimler tahsili için Semerkant’a gitti. Orada bir süre dini ilimler tahsiliyle meşgul oldu. Ardından gönlüne tasavvuf yoluna sülük arzusu düşünce kendini Hâcegi Muhammed İmkenegi’nin kapısında buldu. Batın alemi kendisine bu gönül Sultanı eliyle açıldı. Üveysi-meşreb olduğu için gerek Şah-ı Nakşbend, gerekse Ubeydullah Ahrar hazretlerinden feyz aldığı kaydedilir. Hz. Ahrar, kendisine üveysi yolla emaneti yükledikten sonra onu Hindistan tarafına yolladı. Hindistan’da Delhi civarında Cihânâ-bâd’a yerleşti. Çevresine iman ve irfan nuru seçmeye başladı. Hindu, ya da putperest halka İslâm’ı, müslümanlara da tasavvufu anlatarak Ahmed Faruk es-Serhîndî’nin yetişeceği ortamı hazırladı.
Nazarı etkileyici, konuşması cezbedici, tavırları sevimliydi. Bu yüzden meclisine katılanlar, kısa zamanda muhib ve müntesibi olurlardı. Teveccüh ettiği kimselere nazarlarından cezbe aksederdi. 1014/1605 yılında Delhi’de öldü. Kabri Delhi’de Kadem-i Saadet resminin bulunduğu cami civarındadır.
Cemal Tecellisi
Anlatıldığına göre büyük oğlu Abdullah, elinde bir ayna olduğu halde babasının yanına geldi. Muhammed Baki Billah dedi ki:
– Oğlum, elindeki aynada bir suretine bak bakalım!
Abdullah, çevirip bakınca aynada kendisini değil, babasını gördü. Hem de Mimsiyah sakallı babasını bembeyaz sakallı ve nurlu yüzüyle.
Gördüklerinden şaşkına dönen Abdullah’ın halini farkeden babası:
– Şaşkınlığa gerek yok. Aynada yüzümde ve sakalımda gördüğün beyazlık ve nur, Allah’ın cemal nurudur. Bizden değil, dedi.
Kur’an okumaya düşkünlüğü sebebiyle geceleri çok az uyurdu. Tanyeri ağarıncaya kadar Kur’an ve özellikle de Yasin okurdu. Tanyeri ağardığını görünce de:
– Aman Allahım, geceler ne çabuk geçiyor? diye hayıflanırdı.
İmam-ı Rabbani’nin Hüsn ü Şehâdeti
Talebesi İmam-ı Rabbanî’nin şeyhi ve emaneti devraldığı mürşidi hakkında söyledikleri ise şöyle:
– Nakşı meşayıhının ulularındandı. Velayet makamının en üst noktasında, kutbiyyet sırrına ermiş bir Muhammedî-meşreb erdi. Arifler serdarı, mesnedimiz, mürşidimiz irfan sahibi üstadımız Muhammed Baki Billah.
rahmetullahi aleyh.
Kaynaklar: el-Hadaiku’l-verdiyye, 178; el-Hadaiku’l-verdiyye Tercemesi,s.721-723;Adab,60.