Kur’anda “Kendileri için hiç bir korku ve hüznün bulunmadığı”[1] bildirilen evliyâullahdır.
Gönül erleri, hadis-i şerifte: “Yüzlerine bakanlara Allah’ı hatırlattığı” anlatılan ricâlullahdır.
Gönül erleri, muhabbet ve mehâbet timsâli Hak dostlarıdır: “Allah Rasûlünün mânevi vârisleri”, “ölmeden evvel ölmek” sırrına ermiş vâsıl-ı kâmillerdir. Azîmeti ruhsata, takvâyı fetvâya tercih eden, zâhir ve bâtını ma’mûr bahtiyarlardır.
Gönül erleri, “Elest Bezmi”nde Hakk’a verdikleri andı unutmayan sâdıklardır. Dünyaya meyli, ahirete hevesi bırakıp rızasına koşan âşıklardır. Nefsin hevâsından kesilip Mevlâ’nın rızâsına yönelen zâhidlerdir. Gece uykusunu, gündüz dünya kuşkusunu terk eden âbidlerdir.
Gönül erleri, Hak’ta fâni olmuş, “Allah’ın ve Rasûlullahın ahlâkıyla ahlâklanmış” örnek şahsiyetlerdir. “İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı” bir zümredir onlar.
İnsan, yapısı itibariyle telkinden çok tatbikten hoşlanan ve ideal örnek arayan ve ondan haz alan bir varlıktır. Bu yüzden Cenâb-ı Hakk, her devirde peygamber göndererek ideal şahsiyetleri müşahhas örnekler hâlinde insanlığa sunmuştur. Son nebi ve âhir-zaman peygamberinden sonra da, O’nun ahlakıyla ahlâklanmış ve O’nun mânevi mirasına hak kazanmış kimseleri bu vazifeye memur kılmıştır.
“Ashabım yıldızlar gibidir, onlardan hangisine tâbi olursanız hidâyete ulaşırsınız.” hadis-i şerîfi farklı karakter yapılarına sahip insanların ashâb içinde kendilerine bir örnek şahsiyet bulabileceklerini ima ederek bizi örnek ideal şahsiyetler aramaya yönlendiriyor. Bu yüzdendir ki, Hz. Peygamberin devlet reisliği ve dînî otoritesi halifede toplanırken, mânevi-rûhânî otoritesi, bu otoriteyi temsile lâyık bu tip kimselere intikal etmiş, tebliğ ve irşad vazifesi bunlar eliyle yapılagelmiştir. İlk devirlerde zâhid, âbid, nâsik gibi sıfatlarla yâd edilen kişiler, hicri II. asırdan itibaren sûfî adıyla anılmaya başlamışlardır. Bunların hayatlarından bahseden kitaplar da genellikle “Evliya ve Sûfiye” tabakâtı olarak şöhret bulmuşlardır.
Altın Çağ’a erişip hidâyet yıldızı sahâbîlerle görüşme bahtiyarlığına eren nesilden başlayarak, eserleri, sözleri ve örnek ahlâkları ile tasavvuf tarihimizde “Altın silsile”nin halkalarını oluşturan Peygamber vârisi Gönül erlerini, “sâlihlerin anıldığı meclise rahmet iner” fehvasınca yâd etmek istiyoruz. Ancak bu yâdımızın bir geçit resmi gibi değil, iz bırakıcı mânevi in’ikâslarla dolu olmasını niyaz ederiz.
[1] Yûnus, 10/62.