Altınoluk Dergisi, 2003 – Nisan, Sayı: 206, Sayfa: 006
İnsan ile nisyan arasındaki ilişki mâlumdur. “Hâfıza-i beşer nisyân ile mâlüldür” demişlerdir. İnsanoğlu nisyâna ve isyâna; gaflet ve fetrete yatkın bir varlıktır. Ancak gaflet ile nisyân arasında fark vardır. Gaflet, kulun irâdî olarak ilgisizlik sebebiyle unutmasıdır. Nisyân ise gayr-ı irâdî olarak unutmasıdır. Bu yüzden Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’inde: “Sakın gâfillerden olma!” (el-A’râf, 7/205) buyurduğu halde “unutanlardan olma!” buyurmamıştır. Çünkü unutmak sorumluluğu kaldıran bir keyfiyettir. Nitekim Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden hatâ, unutma ve zorla yaptırılan şeyin cezâsı kaldırılmıştır” (Mevsûa etrafi’l-Hadis, V, 146) Bu mânâsıyla unutma yerine göre bir nimettir. İnsan unutma sâyesinde hayâtın acılarından kurtulabilmekte; yeni şeyler öğrenebilme imkanı elde etmektedir.
Zikirle gaflet arasında ilişki kuran ve gafillerden olmayı yasaklayan âyet şöyledir: “Ey Muhammed, nefsinde Rabbını zikret, Tazarru, yakarış ve bir nevi korku ile sesli olmayarak sabah ve akşam, içinden Rabbını zikret, gâfillerden olma.” (el-A’raf, 7/205)
İnsanın ruhu ile bedeni arasında ilginç bir ilişki vardır. Bu ilişki şahsiyet bütünlüğünü meydana getirir. Ruhta meydana gelen hâdiseler bedene, bedende meydana gelen hâdiseler de rûha etki eder. Bu etkinin bir takım tezâhürleri vardır. Nitekim ekşi bir meyve, yada turşu hayal ettiğimiz zaman ağzımızda bir sulanma meydana gelir. Bir fâciayı anlatırken başağrısı veya baygınlık hissedebiliriz. Bunlar rûhun bedene etkilerinden kaynaklanan şeylerdir. Bedende meydana gelen bir takım yara ve hastalıkların acısının da ruha tesiri vardır. İmanda tefekküre engel olmayacak ve kendi kendisinin duyacağı kadar dille zikir alışkanlığı yerleşince hayal âleminde rûha doğru yükselen bir nûr meydana gelir. Bu nur ruhtan dile, dilden hayâle yansıyarak gider. Karşılıklı asılmış aynaların birbirinin ışığını güçlendirmesi gibi, sürekli birbirini takviye eder. Dünyâda beden mülkünün ruh denizinde gerçekleşen bu yolculuğun gemisi nefis, dümeni zikir, kaptanı da kalptir. Kalp kaptanı zikir dümenine iyi sarılırsa nefs gemisi gaflet dalgalarından kolayca geçebilir. Çünkü bu seferin mutlak tehlikesi gaflettir.
Gaflet Hak’tan habersizlik, kendini tanımama ve âlemi Hakk’ın tecelli aynası olarak görememe aymazlığıdır. Dünyaya dalıp âleme nazar ile tefekkür özelliğini kullanamamaktır. Âlemdeki incelikleri ve hikmetli özellikleri görememektir. Enfüs ve âfâka; öze ve dışa ibret nazarıyla bakamamaktır. İnsanın gözündeki gaflet gönül gözüne büyük bir perdedir. Bu sebeple insan aradığının farkında olmadığı gibi bulduğunun farkında da olamamaktadır. Hz. Mevlânâ gafil insanın hâlini şehirde karpuz kabuğu ve saman arayan öküz misâliyle anlatır:
Öküzün biri, ansızın Bağdad’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa dolaşır.
Bağdad şehrinde hoşlandığı nimetlerden yalnız kavun ve karpuz kabukları görür.
Öküzle eşeğin seyrine lâyık olan şey ya yola dökülen