Altınoluk Dergisi, 1986 – Aralik, Sayı: 010, Sayfa: 031
DAVUT bin Nusayr, künyesi Ebu Süleyman, nisbesi et-Tai Abbasi halifesi Mehdi devri zahidlerinden olan Horasan’lı fakat Küfe doğumlu. Bağdat’a gelerek İmam-ı Azam’ın talebeleri arasına katıldı.
DAVUT Fudayl bin lyad ve İbrahim Edhem’le çağdaştır. Fıkıh tahsilinden sonra tekrar Kufe’ye döndü.
Fakat Zühd, takva ve vera yolunu seçerek uzleti ihtiyar etti.
Tebe-i tabiin neslinden. Tabiin’den Abdülmelik bin Umeyr, Habib bin Ebi Amre, Hamid et Tavrîî, İsmail bin Ebi Halid gibi zevattan hadis rivayet etti.
ÖLÜSÜNÜN ardından “şimdi o güzel yanaklarının hangisi çürümede ve gözlerinden hangisi akmada?” beytini okuyarak ağlayan bir kadını gördü, intibaha gelip zühd yoluna girdi. Kendisine miras olarak intikal eden 20 dinarla yirmi yıl geçindi.
Onun anlayışına göre ilim, amel içindi. Amel edilmeyen ilmin lüzumu yoktur. Bir talib-i ilim bütün ömrünü ilim talebine harcarsa nerde ve ne zaman amele vakit bulacak.
EBU HANİFE’NİN ilim meclisine devam ederdi. Bir gün Ebu Hanife kendisine dedi ki,
Ya Davut! Bir aleti, yani ilmi sağlamlaştırdık. Geriye kaldı, onunla amel etmek! Davut Tai diyor ki: “Bu söz üzerine uzlete çekilmem hususunda nefsimle mücadeleye başladım. Nefsime:
“Hiçbir meselede konuşmamak şartıyla Ebu Hanife’nin meclislerine devam etmedikçe seni uzlete çekmek, dedim. Kimseyle konuşmamak şartıyla bu meclislere devam ettim. Bir meseleye cevap vermek zorunda, kaldığım olurdu. Ben o mesele hakkında konuşmamaya susuz kalmış bir insanın soğuk suya duyduğu istekten daha şiddetli bir arzu duyar, fakat konuşmazdım.”
FUDAYL bin İyad, bütün ömrü boyunca Davud’u iki kere görmüştü. Fakat bununla övünür dururdu. Bu ilk görüşmelerinde, evin tavanının altındaki çatlağı gören Fudayl: “Burdan kalk, zira tavan çatlamış üstüne yıkılacak dedi. Davut:”
Ben epeydir hurdayım, bırak çatlığı, tavanın bile farkında değilim diye cevap verdi:
İkinci görüşmelerinde Fudayl, Davud’dan nasihat taleb etmiş oldu. “Halktan firar et!” buyurmuştu.
Yaşı ilerleyip ölümünün geciktiğini gördükçe şöyle derdi:
“Ölüm bize ağır gelmeye başladı, Çünkü bu hayatta çok günahlar işler olduk.”
Denilir ki:
” Davut Tai, herşeye kalp gözüyle bakardı. Onun basiret gözü kafa gözünü zayıflatmıştı. İnsanların gördüğü şeyleri o adeta hiç görmezdi. Tabii insanlar da onun baktığı şeyin farkına varmazdı. İnsanlar onun haline şaşardı. O da insanların haline taaccüb ederdi. O dünyaya aldanmış, dünya akıllarını başlarından almış, dünya sevgisi kalplerini öldürmüş olan ehl-i dünyayı gördüğünde korkar, kendini ölüler arasında gibi hissederdi.”
“Allah’ı dileyen müridin alameti dünyaya karşı müstağni olmak, dünyadan zaruret miktarıyla yetinmek daha fazlasını arayıp sormamak.”
MÜRÜVVET sahibiydi. Hak sahibine hakkını fazlasıyla vermekten hoşlanırdı. Kan aldırdığı adama bir dinar vermişti. “Fazla oldu bu taraf değil mi?” diyenlere, “Mürüvveti olmayanın kamil bir ibadeti de olamaz” buyurmuştu.
“İlahi, senin derdin beni dünyevi dertlerden azad ediyor ve uykumla arama giriyor” derdi. Dünya metaına asla kıymet vermezdi. Nitekim ölüm döşeğinde yatarken gelenler, onun yastığının kerpiç, yiyeceğinin, bir çanak suya batırılmış kuru ekmekten ibaret olduğunu gördüler.
İnsanın amellerine güvenmesinden hoşlanmaz “Bizim amellerimize göre neticemiz ümidsizliktir. Fakat gönüllerimiz hep ümid cihetini iltizam ediyor”, diyordu.
CENNET talebinde bulunmaktan çok cehennemden kurtulmayı dilerdi: “Dilerim ki cehennemden kurtulayım isterse bu kurtuluş yanıp kül olmamdan sonra olsun yeter.”
Dünya hakkında şöyle buyururdu:
“Eğer selamet dilersen dünyaya” ‘Hadi sana selam olsun’ diyerek veda et! Eğer keramet istersen ahirete sen nazarımda ölü gibisin’ diyerek cenazesini kılmak üzere tekbir al!”
“Allah’ı dileyen müridin alameti dünyaya karşı müstağni olmak, dünyadan zaruret miktarına yetinmek. Fazlasını arayıp şımarmamak.”
“Ağırlıklarınız uzun yola çıkacak birinin ağırlığı kadar olsun. Sakın bundan fazla bir dünyalığı kalbinize yerleştirmeyin.”
“Dünyaya karşı saim olun ki, ölümle iftar edebilesiniz”;
“Bedenini baş hale getirmek isteyen dünyadan yüz çevirsin. Kalbini boş hale getirmek dileyen ahireti kalbinden çıkarsın.”
“Ey insanlar! Ehl-i dünya nefislerinin isteklerine karşı acelecidir, dünya hesabıyla bedenlerini yorarlar. Halbuki dünyaya rağbet dünyada ve ahirette yorgunluktan başka bir şey değildir. Zahidlik ise dünyada ve ahirette rahatlıktır, “öyleyse” Aslandan kaçar gibi ehl-i dünya olan insanlardan kaçmamalıdır.”
” Ey Ademoğlu! Emeline kavuşunca sevinirsin. Halbuki sen emeline ancak ecelini tüketerek kavuşuyorsun. Amelini ise sanki faydası başkasına imiş gibi geri alıyorsun.
MARUF Kerhi diyor ki: “Davud Tai kadar dünyaya değer vermeyen ve nazarında dünya “Hiç” olan bir başka kimse görmedim. O’nun nazarında dünyanın ve ehl-i dünyanın değeri bir sivrisineğin kanadı kadar bile değildi.”
Vefat: 165 / rahmetullahi aleyh.
Kaynaklar: Huyetülevliya,VII/335-367Safatusısafve III/131-146; Kuşeyri Terc., 88, Keşfül-mahcüb Terc., 207-208 Nefehatül-uns Terc., 95, el-Makdisi, Kitabüttevabın, 206-207, Şa’rani, et -Tabakakül-kübra, 1/65 Tezkiretül-evliya, 263-269, Münavi, el-Kavakibud-dürriye,1/103; Tarih Bağdat, VIII/3A7 vd.