Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

“Balkanlar’da İslâm Medeniyeti Sempozyumu” IRCICA Zoru Başardı

Altınoluk Dergisi, 2000 – Haziran, Sayı: 172, Sayfa: 051

Küreselleşme adına, çok kültürlülük namına dünyada güzel şeyler de oluyor. Nitekim bu güzelliklerden biri geçtiğimiz ay Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da yaşandı. Bundan çok değil iki yıl önce yapılması; on yıl önce düşünülmesi bile hayal sayılabilecek bir ilmî toplantı IRCICA tarafından gerçekleştirildi.

IRCICA, İslâm Konferansı Teşkilâtına (İKT) bağlı olarak hizmet veren İslâm Tarih, San’at ve Kültür Araştırmaları Merkezi adında bir kurum. Yirmi yılı aşkın bir süreden beri alanında güzel hizmetler vermekte, ilmi toplantılar düzenlemekte ve eserler yayınlamakta. 2 – 3 Nisan tarihleri arasında Sofya’da gerçekleştirilen “Balkanlar’da İslâm Medeniyeti” konulu ilmî toplantı da bunlardan biriydi.

IRCICA, bu toplantının gerçekleşmesi için sorumluluk paylaştığı Sofya üniversitesi, Sofya İlimler Akademisi ve Sofya İslâm Enstitüsü gibi ilmi kuruluşlarla zoru başararak bir ilke daha imzâ attı.

Balkanlar’daki İslâm Medeniyeti’nin tartışıldığı bu toplantıya muhtelif ülkelerden 97 ilim adamı, 92 tebliğle katıldı. Katılımcı ilim adamlarının ülkelere göre dağılımı şöyleydi: Türkiye 33, Bulgaristan 33, Bosna Hersek 10, Makedonya 3, Romanya 2, Yugoslavya, Arnavutluk, Kosova, Kanada, Lübnan ve Azerbaycan 1.

Sempozyum’un açılışı, Sofya Üniversitesinin görkemli ve yüksek tavanlı konferans salonunda Bulgaristan’dan protokole dahil resmi zevâtın da katılımıyla 21 Nisan cuma sabahı yapıldı. Açılış törenine sempozyum düzenlenmesine katkıda bulunan ilmî kuruluşların yetkililerinin yanısıra Türkiye Büyükelçisi de katıldı.

Protokol konuşmalarının ardından sempozyumun ilk açılış tebliğini delegasyonu temsilen Hollandalı ilim adamı Machiel Kiel sundu. Kiel, genelde Balkanlar özelde Bulgaristan tarih ve medeniyeti uzmanı, Diyanet’in çıkardığı İslâm Ansiklopedisi’nde madde yazarı, dünyaca ünlü bir ilim adamı. Herkes tarafından takdirle karşılanan tebliğinde Balkanlar’daki İslâm Kültür ve Medeniyeti’nin incelenmesinin önyargısız ve önkabûlsüz olması gerektiği husûsunu vurguladı. Tebliği otuz yılı aşkın çalışmasının bir muhassalası gibiydi.

İlmî toplantının tebliğlerle devam edecek asıl kısmı, cuma namazından sonra devreye girecekti. Açılış toplantısından sonra Sofya Kütüphanesi’nde teşhire sunulan Arapça, Türkçe ve Farsça yazmalar sergisi ziyâret edildi. Ardından Sofya’da ibâdete açık tek câmi olan Bânebaşı’nda cuma namazı edâ edildi. Türk, Arap, Pomak, Çingene ve diğer ırklardan İslâm mozayiği insanlar, câmii tıklım tıklım doldurmuştu. Türkçe ve Bulgarca okunan hutbelerden sonra farz namaz, hutbeleri okuyan Türk imam tarafından kıldırıldı.

Cuma namazından sonra ikametimize tahsîs edilen Hotel Prenses’in iki salonunda başlayan ilmî toplantı pazar günü öğleye kadar sürdü. Tebliğler Türkçe, Bulgarca ve İngilizce’den biriyle sunuldu. Simültane olarak diğer iki dile çevrildi.

Sunulan tebliğlerden izleyip dinleme fırsatı bulabildiklerimden bende oluşan kanaat, bildirilerin orijinal, araştırma mahsûlü, emek verilmiş çalışmalar olduğuydu. Tebliğler genellikle tarih, edebiyat, sanat, tasavvuf, folklor ve medeniyet alanlarına âiddi. İlmî toplantı olması sebebiyle halka açık değildi ama, Sofya Yüksek İslâm Enstitüsü’nün acar talebeleri tebliğlerin tamamına yakınını büyük bir ilgi ve heyecanla izlediler. Herhalde okullarının idareci ve hocalarının sempozyumun düzenlenmesindeki katkıları talebelerin de dikkatini çekmiş olmalıydı. Ancak toplantı onları oldukça etkilemiş ve ilmî araştırmalara motive etmiş görünüyordu.

Sempozyum üç gün boyunca yirmi oturum hâlinde gerçekleşti. Sunulan tebliğler için ayrılan 25 dakikalık süre elbette çok kısa idi. Bu yüzden konuşmacılar hazırlıklarının en can alıcı noktalarını özetleyerek tebliğlerini sunuyorlardı. Her oturumdan sonra yarım saatlik süre ile konuşmacılara sorular sorup cevaplandırma fırsatı tanınmıştı.

Toplantının ikinci günü otel lokantasındaki akşam yemeğine eski Bulgar cumhurbaşkanı Jelü Jelev’in katılması ve Türk Büyükelçisi ile Ekmelûddin Ihsanoğlu’nun arasına oturması anlamlıydı. Son akşam Bulgaristan Başmüftülüğünün ikram ettiği yemek Sn. Büyükelçimiz’in de katılımıyla çok sıcak bir havada geçti.

Toplantının yapıldığı günler, muhtelif ülkelerde sözde Ermeni soykırımı programlarının yapıldığı günlerdi. Buna rağmen Sofya İlimler Akademisi’nin Balkan Araştırmaları Enstitüsü’nün Ermeni asıllı müdürü Agop Garabedyan‘ın böyle bir organizasyonun tertip heyetinde yer alması ve oturumlara başkan sıfatıyla katılması çok anlamlıydı. Dünyada ve Balkanlar’da sosyal barışa, çok kültürlülüğe bir katkıydı.

Küreselleşen yeni dünya düzeninde farklı kültürleri kendi farklılığı içinde koruma gereği toplantıda sıkça vurgulanan konulardandı. Tebliğlerin tamamını tâkîb etmemiz, programın iki salonda aynı anda devam etmesinden dolayı mümkün olamadı. Ancak IRCICA yetkililerinin tebliğ metinlerinin basılacağı müjdesi teselli kaynağımız oldu.

Sempozyum’un kapanış oturumu pazar günü öğle saatlerine yakın gerçekleşti. Aşağı yukarı bütün katılımcıların iştirâkiyle gerçekleşen bu oturumda herkes memnûniyetini ifade ediyor, başta IRCICA olmak üzre toplantıyı düzenleyen kurumlara teşekkürler ediyorlardı.

Sonuç oturumunda bir şey daha gerçekleşti. O da ?uydu. Makedonya’dan katılan heyetin içinde yer alan Sn. Behîcûddin Şehâbî, Ohri’de üç ay önce anlamsız bir şekilde yıktırılan Fatih Câmii ve İmâreti ile ilgili bir tebliğ bunmuştu. Sonuç oturumunda bu konu ile ilgili bir karar alınmasını teklif etti. Behîcûddin Şehâbî‘ye, büyük bir heyecan uyandıran bu teklif üzerine hem bu câmi ve imâretin yaniden inşâsı için siyâsî ve mâlî destek sözleri verildi, hem de yıkılan bu tarihî eserle ilgili Makedon yetkililere ulaştırılacak ortak bir deklerasyon kaleme alındı. Deklarasyon’da şu görüşlere yer verildi: “Makedon Hükümetine. Toplantıya katılan 70 ilim adamı olarak ortak Balkan kültürünün bir parçası olan XV. yüzyıldan kalma Fatih Sultan Mehmed imaret Camiinin yıkılmasını şaşkınla karşıladık. Bu durum, bizce Makedonya’nın saygınlığına indirilmiş bir darbedir. Olayı kınıyoruz. Uygun bir yerde bu âbide eserin yeniden inşâsını taleb ediyoruz.”

Toplantının belki de en müşahhas faydası ilk elde alınıveren bu karardı. Arkasından bu toplantının gelenekselleşmesi talebi üzerine ikincisinin Arnavutluk’ta yapılmasının kararlaştırılması oldu.

Sadece Bulgaristan’da 3339 Osmanlı Eseri vardı

Ekrem Hakkı Ayverdi‘nin Balkanlar’da Osmanlı Mimârî Eserleri adlı eserindeki tesbite göre Bulgaristan’da Osmanlı dönemine âid câmi, medrese, tekke, mektep, han, kervansaray ve çeşme olarak toplam 3339 hayır eseri bulunmaktaydı. Şüphesiz bunların bugün ayakta kalabilenlerinin sayısı pek azdır. Yine aynı müellifin eserindeki ifâdelerden Bulgar ve Türk halklarının beşyüz yıla yakın bir süre beraber yaşamaktan kaynaklanan ilişkileri, biraz da ırkî yakınlıktan dolayı olsa gerek, dostça olduğu anlaşılıyor, Ne zamana kadar? Ruslar, Panslavist duygu ve düşüncelerle Bulgarları tahrik edinceye kadar. Hatta aynı eserde Filibe’de bulunan câmilerin bir Rus generalinin telkinleriyle yıktırıldığı anlaşılıyor. Hem de ilginç şekilde. Filibe’ye gelen Rus general minareleri görünce “Bunlar niye duruyor burada?” diye soruyor. Bulgar yetkililer: “Ne olacaktı?” diyor. Rus general: “Yıkacaksınız” diyor. Bulgar yetkili “Bütün dünya sefâretlerinin ve konsolosluklarının gözü önünde mi?” deyince Rus generali: “Buraya hiç yağmur yağmaz, gök gürleyip Yıldırım düşmez mi?” diyor, “Yağmurlu bir havada dinamitleri ateşleyip yıldırım düştü diyeceksiniz” diye akıl öğretiyor, bundan sonraki zaman içinde Bulgaristan’daki İslâm ve Osmanlı eserleri imhâ ediliyor.

Netice itibariyle bu ilmî toplantının yapılabilmiş olması, hem de Sofya’da böyle bir katılımla yapılması, önemli bir başarıydı.

IRCICA’nın değerli yöneticileri Genel Müdür Dr. Ekmelüddin İHSANOĞLU ve Genel Sekreter Dr. Hâlid EREN‘i bu başarılarından dolayı kutlamak isterim..