Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Avrasya Ülkelerinde Din Hizmetleri

Altınoluk Dergisi, 2000 – Eylul, Sayı: 175, Sayfa: 021

Din hizmetleri ve eğitimi, örgün ve yaygın olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.

Bu hizmetlerin bugüne kadarki durumları ile ilgili genel bir tespitte bulunup ardından bu hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılması konusunda neler yapılabilir, onun üzerinde durmak ve düşüncelerimi arz etmek istiyorum.

TESBİT

I- Örgün Din Eğitim ve Hizmetleri

Örgün din hizmetleri alanında bugüne kadar yapılanlar mahallî dinî idarelerin, gerek kendi imkânları, gerekse başta Türkiye Diyânet İşleri başkanlığı ve Türkiye Diyânet Vakfı olmak üzere diğer bazı sivil teşebbüslerin katkılarıyla açılan İlâhiyat fakülteleri, İmam Hatip ve İlâhiyat Liseleriyle diğer okullardan ve Kur’an kurslarından ibarettir. Bazı ülkeler ise Türkiye’deki İmam Hatip ve İlâhiyat fakülteleriyle Diyânet’e bağlı Kur’an kurslarına öğrenci göndererek bu ihtiyacı karşılama yoluna gitmişlerdir. Bunlardan her iki yolu işleten ülkeler olduğu gibi sınırlı sayıda hiç birine yanaşmayan ülkeler de vardır.

II- Yaygın Din Eğitim ve Hizmetleri

Bugüne kadar yaygın din hizmeti alanında yapılanlar, ülkelere ve bölgeye göre değişmekle birlikte cami ve mescid inşası, camilerde az da olsa Kur’an eğitimi hizmetiyle mahallî din hâdimlerinin süregelen içi boşaltılmış şeklî bir görüntüden ibâret cenaze ve yas törenleridir. Halkın taleplerine cevap veremeyen eski din hâdimlerinin yerine bir yandan yenilerinin yetiştirilmesi zor şartlarda sürerken diğer yandan T.C. Diyânet İşleri Başkanlığının görevlendirdiği din adamları ile diğer gönüllüler hemen hemen bütün ülkelerde yaygın bir din eğitim ve hizmeti vermektedir. Birbiriyle çok organize olmamış bu hizmetler, her ne kadar çok önemli bir boşluğu dolduruyorsa da henüz beklenen ve olması gereken düzeyde değildir.

NELER YAPILABİLİR?

Bu tespit ve değerlendirmelerden sonra neler yapılabilir? Örgün ve yaygın eğitim hizmetlerine göre kısa bir değerlendirme yapalım.

I- ÖRGÜN EĞİTİM VE HİZMET ALANINDA

Bu alan devletlerin doğrudan ilgilendiği veya ilgilenmesi gereken önemli ve geniş bir alandır. Örgün eğitim alanındaki hizmetleri beş ana başlık altında toplamak mümkündür.

1- İLKÖĞRETİM OKULLARI

Eğitim süresi kaç yıl olursa olsun, neredeyse bütün hür dünyada ilköğretim çağındaki çocukların, velilerin isteklerine bağlı olarak, din eğitimi alması bir temel hak olarak görülmektedir. Bu cümleden olarak bazı Türk Cumhuriyetleriyle akraba toplulukların yaşadıkları ülkelerde ilköğretimin belli sınıflarına din dersleri konulmaktadır. Nitekim Bulgaristan’da bile bu tür bir uygulamanın haberini aldık.

Bu, güzel bir gelişmedir. İyi geliştirilir ve ortak müfredat programları yapılarak karşılıklı tecrübelerden yaralanılabilirse çocuklar, millî kimliğin bir parçası olan din kültürüne devlet eliyle sağlıklı bir biçimde ulaşmış olurlar. Bu konuda Şûramız tavsiye kararları ve rehberlik toplantıları ile daha etkin rol oynayabilir.

Söz buraya gelince hemen “bu dersleri kim okutacak?” sorusu ile karşılaşıyoruz. Bu önemli bir mesele. Çünkü şu anda pek çok ülkede böyle bir dersi okutacak yeterli eleman bulmak çok zor, hatta imkânsız. Bildiğim kadarıyla Türk Cumhuriyetleri İlâhiyat Fakülteleri’ndeki programlarda yeterli pedagojik formasyon eğitimi bulunmadığından öğretmenlik hakları yoktur; dolayısıyla İlâhiyât mezunları bu derslere giremeyecek. Oysa bu çok zor bir iş değil. Eğitim Fakültelerinden destek alınarak çözülebilir. Bürokratik engelleri aşmak için biraz çaba gerekiyor.

Temel İlköğretim okullarında “dindersleri” liyakatli, iyi yetişmiş, dini bilen ve dünya şartlarından haberdar, pedagojik formasyon almış kişiler tarafından verilirse elbette çok yararlı olur. Dinin millet ve ülke bütünlüğündeki kültürel harç olma özelliği hemen kendisini gösterir. Değilse hep şikâyet edegeldiğimiz yanlışlarla kalırız.

2- MESLEK OKULLARI

a) Meslek Liseleri

Bizdeki İ.H.L.’lere benzer tarzda Azerbaycan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Bosna-Hersek gibi ülkelerde meslek liseleri bulunmaktadır. Bunların adları İmam Hatip Lisesi, İlâhiyât Temâyüllü Lise ve Medrese gibi farklı da olsa, işlevleri birbirine yakındır. Genelde öğrencilerini dinî eğitim veren fakültelere hazırlayan; bir kısım ülkelerde diğer fakültelere girme imkânı da sağlayan bu okullar din adamı yetiştirmede ve mesleğe yönlendirmede çok verimli olmasa da orta öğretim çağındaki gençlere daha kapsamlı bir dini eğitim vermektedir. Bu açıdan bakıldığında yararları ferdî ve sınırlıdır. Kanâatimce bunların yerine daha yoğun dinî eğitim veren meslek yüksek okulları açılmalıdır.

b) İlâhiyat Meslek Yüksek Okulları

Orta öğretim seviyesindeki dinî meslek liselerinin yerine ilâhiyât meslek yüksek okulları daha verimlidir. On bir yıllık temel eğitimini tamamlamış gençlerden meraklı ve kabiliyetli olanları imtihanla seçilip bu okullarda en az iki yıl süreyle yoğun bir din eğitiminden geçirilir. Liyakatleri sabit olanlar camilerde görevlendirilerek hem meslek sahibi olur, hem dinî hizmet ve eğitimin bir uzvu olur. İçlerinde kabiliyetli ve istekli olanların ilâhiyât lisans eğitimini tamamlamasına da imkân verilir.

3- KURAN EĞİTİM MERKEZLERİ

Bunlar hâfız yetiştirilmek üzere her memlekette belli sayıda açılabilecek merkezlerdir. Öğrencileri temel eğitimi veya on bir yıllık eğitimi bitirmiş olanlardan seçilerek alınır. Öğrencilerin çok iyi bir ortamda zorlanmadan hafızlık yapmaları sağlanır. Başaranlar doğrudan ilâhiyât fakültelerine öğrenci veya camilere imam ve müezzin olabilirler. Kur’an eğitim merkezleri aynı zamanda mûsıkî, hat ve tezhib gibi güzel sanatların meşk edildiği kültür merkezi konumundadır. Çünkü sanat dalları birbiriyle irtibatlıdır. Aynı alanda meşk edilmesi geçişleri kolaylaştırır.

4- İLÂHİYÂT FAKÜLTELERİ

Lisans düzeyinde eğitim veren bu fakültelerin Türkiye ilâhiyat fakültelerinde olduğu gibi hem doğrudan din hizmetlerinde istihdam edilebilmeleri, hem de ilk ve orta öğretim kurumlarında öğretmenlik yapabilecek statüye kavuşmaları gerekir.

5- YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA

İlâhiyât fakültelerini bitiren gençlere şimdilik Türkiye’de daha sonra kendi ülkelerinde yüksek lisans ve doktora imkânı verilmelidir. Her ülkenin dinî problemlerini çözecek ve ihtiyaçlarına cevap verecek iyi yetişmiş din alimlerine ihtiyacı vardır. Bugün artık âlimliğin yolu belli ölçüde yüksek lisans ve doktoradan geçiyor. Dolayısıyla ilâhiyât mezunları içinde liyakatlilere Türkiye’de veya Batı ülkelerinde yüksek lisans ve doktora imkânı sunulmalıdır.

II- YAYGIN EĞİTİM VE HİZMET ALANINDA

Yaygın eğitim, örgün eğitim kurumları dışında; camide, iş yerinde ve toplumda her vesileyle yapılan din hizmet ve eğitimidir. Bunun en yaygın yeri camiler, mescidler ve tekkelerdir. Bu yüzden tekkeler ve zaviyeler Osmanlı toplum yapısında sivil yaygın eğitim kurumları olarak değerlendirilmişlerdir. Bosna, Kosova, Makedonya ve Arnavutluk gibi tekke ve zaviyelerin açık olduğu ülkelerde bugün bu kurumların durumu hâlâ aynıdır.

Dinî heyecanın en canlı biçimde yaşandığı alanların başında câmi gelir. Câmi sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda pek çok toplumsal etkinliğin yapıldığı alandır. Bu yüzden cami hizmetlerini iyi yetişmiş, insan psikolojisi bilen dîni özümsemiş, özveri sahibi, derviş ruhlu, alperen gönüllü kimselerden olması gerekir. O zaman gerçekten güzel sonuçlar alınabilir.

Câmilerde halka yönelik Kur’an, ilmihal dersleri; tatil dönemlerinde çocuklara Kur’an eğitimi, bununla ilgili hatim ve hafızlık şölenleri, mevlid törenleri halkın camiye olan ilgisini artırır, dikkatini çeker.

Dînin kültürel hayata, toplumsal alana; sünnet törenleri, muhtelif vesilelerle verilecek ziyafetler, fakir fukaraya aynî ve nakdî yardım, kurban, her türlü infak ve zekat organizasyonu olarak yansımalıdır. Türkiye Diyânet Vakfı gibi diğer sivil toplum örgütleri, bu konuda devreye sokulabilir.

Milli kimlik ve kültürlerin oluşumunda dinin yeri ve önemi herkesçe kabul edilen bir husustur. Dolayısıyla dinin korunması ve dinî hayatın muhâfazası önem arz etmektedir. Globalleşen dünyada “çok kültürlülük” herkesin savunduğu bir durum haline gelmektedir. Çünkü global dünya düzeniyle dünyanın tek dîn, tek millet, tek dil ve tek kültür haline gelmesinden korkulmaktadır.

Tarihte varlıklarını okuduğumuz ve bugün bulunmayan milletlerin yok oluş sebeplerinin başında dil ve din unsurlarından uzaklaşma, ya da bu anlamda kültürel bir istilaya uğrama gelmektedir. Aslında bugün de bir kültür istilası hem de teknolojinin desteğiyle milletlerin korkulu rüyası gibidir. Adı konmasa da, söylenmese de bütün ülkelerin ve milletlerin böyle bir korku yaşadığı görülmektedir.

Bugün Avrasya İslâm Şûrâsı’nın en önemli hizmet ve işlevlerinden biri dini devlet gündemine taşımak olmuştur ve bu süreç devam etmelidir. Bütün dünyada din alanında olup bitenler; devletlerin gündemine sokulmalıdır. Şûra, üye ülkelerin devletlerine din ve dinî ihtiyaçları gündemlerine almada daha ciddî adımlar attırmanın yollarını aramalıdır. Çünkü teklif edilen hizmetlerin büyük çoğunluğu devletin yapması gereken, ya da devlet desteğiyle yapılabilecek hususlardır.

Devlet dini, ülkesinin ve halkının kimliğinin bir öğesi olarak görür, ciddiye alır ve gerekli katkıları sağlarsa, işler daha verimli olur. Değilse din ya büsbütün cılızlaşır, ya da yozlaşır. İkisi de çok sevimli sonuçlar değil. Bu yüzden topyekün bir dini eğitim seferberliğine ihtiyaç olduğunu; bunun da dini ciddiye almaktan geçtiğini düşünüyorum.

Değilse Din, özellikle komünizmden yeni kurtulmuş ülke halklarının gündemine bir şekilde giriyor. Ya Hıristiyan misyonerleri, ya Yahova şahitleri, ya Krişnacılar, ya da farklı mezhep ve meşrep sahibi gruplar tarafından insanların gündemine taşınıyor. Özellikle Batı insanından ümidini kesen bazı kiliseler, Doğu bloku ülkeleri ile Türk ve İslam dünyasında misyonerleri aracılığıyla adeta cirit atıyor. Tesbit ve duyumlarımıza göre bu ülkelerde azımsanamayacak boyutta işler yapıyor ve insanların tarihi dokusundaki kimliklilerini ifsad etmeye çalışıyor, insanları 1000 yıllık kimlik ve kültürlerinden çıkarıp yeni kimlikler vermeye uğraşıyor. Bu yüzden devletler dine ilgi duymalı, insanların din hizmeti talebine köstek değil, destek olmalıdır.

Şûrâya katılan ülkeler arasında din hizmetleri ve din hizmetlileri transferi ile öğrenci kabulü gibi konularda işbirliği ve sağlanan kolaylıklar artırılmalı; kültür ve eğitim işlerindeki bürokratik engeller kaldırılmalıdır.

Ülkelerimizde bulunan dînî-tarihi eserlerin tespit ve ihyası, olayın kültürel dokusu ile yakından ilgili bir konudur. Bu itibarla öncelikle dinî mimari, tarihi eserlerin tespiti; ardından ihyası dini ve vicdani bir görevdir diye düşünüyorum. Ardından yazma eserlerden kalabilmiş olanların kataloglarının yayınlanması ve özel şahıs mülkü olarak bulunan yazmalar varsa bunların da tespiti ve bilgilerinin belli bir merkezde toplanması son derece yararlı olur.

Geçtiğimiz 21-23 Nisan tarihleri arasında IRCICA tarafından Balkanlar’da İslam Medeniyeti adı altında Sofya’da bir sempozyum düzenlendi ve son derece yararlı oldu. Bu tür bir sempozyum Kafkaslar ve Ortaasya için de düzenlenebilir.

Ayrıca Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Ortaasya’da uygun görülecek yerlerde akademik seviyede inceleme ve araştırma yapacak birer araştırma merkezi açılmasının zaruriyetine inanıyorum. Bu merkezler genel dini konuları ve yerel meseleleri araştırıp ve çözüme bağlamada çok önemli işler görecektir.

Avrasya İslam Şûrâsı Teşkilatı her toplantısından sonra aldığı kararları büyütmeli, devlet ve halk planında uygulamasına ve gereğinin yapılmasına çaba sarfetmelidir.

Alınan kararların her toplantı öncesi veya sonrası uygulanabilme durumu değerlendirilmeli, yapılanlar ve yapılamayanlar üzerinde durulmalıdır. Toplantılarda ortak çalışma planları yapılmalı ve bunların uygulanabilirliği önemsenmelidir.

Çağımız “bilgi=information” çağıdır diyoruz, ama bilgi akışı konusunda sıkıntılarımız var. Özelde İslam ve genelde din konusunda yeni gelişme ve yayınları takip edip üye ülkeleri bilgilendirecek bir bilgi bankasına veya bilgi-işlem merkezine ve yapılan hizmetleri tanıtacak internet web sayfasına ihtiyaç vardır. Büyük finans gerektiren bir information merkezini kurmak doğrusu en çok şuraya yakışır.

Kimlik ve kültürün en önemli unsurlarından biri de dildir. Bu itibarla Türk Cumhuriyetlerinde ortak lâtin alfabesine geçilmesi çok önemli bir adımdır. Bunun intibak süresi hızlandırılmalı; ortak yayınlar yapılmalı ve en önemlisi ortak bir dil kurumu veya dil eğitim ve araştırma merkezi kurarak Türkçe’yi Türk halklarının anlaşabileceği ortak bir dil haline getirmelidir.

Globalleşen dünyada kültür istilâsının dilleri etkileyeceğinden ve bazı dillerin konuşanın kalmayacağından bahsediliyor. Türkçe, İslâm kültürünün Arapça’dan sonra en temel dilidir. Dilimizin böyle bir akıbete uğramaması dili diri tutmaya bağlıdır.

Ortak yayın imkânlarının araştırılması, dili ve dini canlı tutmaya yarayacak vesilelerdir. Özellikle dînî ve millî konuları araştırıp inceleme imkânı verecek sempozyum, panel, konferans ve tartışmalı ilmî toplantılar düzenlenebilir. Böylece daha özel konuların uzmanlarınca tartışma zemini oluşur. Ardından bu toplantı tebliğ ve tartışmaları neşredilerek kamuoyunun istifadesine sunulur.