Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

RÛHÂNÎ HAYAT

İnsan, beden gibi bir madde, rûh gibi bir mâna taşıyan, Allah’ın yeryüzünde kendine halife kılmak için en güzel bir biçimde (ahsen-i takvim); mükerrem olarak yarattığı yüce bir varlıktır.
İnsan, bedenî yapısı itibarıyla maddî şeylere ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçlarının karşılanması duygusu insanda fıtrî olarak mevcuddur. Rûhî yapısı açısından da rûhânî ve mânevî gıdalara ihtiyaç hisseder. Selim bir fıtrat sâhibi olan her insan bu ihtiyaçlarını fark edip karşılanması yollarını araştırır.
Şu bir gerçek ki XIX. Yüzyılda gerçekleştirilen sanayi ınkılâbı ve onunla birlikte bütün dünyaya ağırlığını hissettiren materyalist düşünce, insanın rûhânî ve mânevî dünyasını allak bullak etti. Gelişen teknoloji karşısında şaşkına düşen bir takım pozitinist ve materyalist düşünürler insanlığın aradığı ve dinlerin vaad ettiği cenneti dünyada gerçekleştirilebilecekleri zehâbına kapıldılar. Materyalist düşünce ve özellikle Marksist akım, bu anlayışla bütün dünyayı sarstı. Doğu bloku ülkeleri, Batı ve Amerikan insanı maddeyi neredeyse ilahlaştırarak Allah ve âhireti inkâra kalkıştı. Aradığı mutluluğa inkârla ereceğini sandı. Ancak bir türlü bu mutluluğa erişemedi. Çünkü insanı, fıtratına ters bir yönde yürüten bu sistem, neticede tıkandı. Marksizm sistem olarak iflas etti. Materyalist ve kapitalist düşünce de insan konusunda birşeyi noksan bıraktığını fark etmeğe başladı. Çünkü elinde maddi güç ve teknoloji vardı ama, Batı insanı can çekişiyordu, mutsuzdu, uyuşturucu müptelasıydı. Nüfus geri saymaya başlamış, teknolojiyi eline geçiren insan rûhânî ve mânevî açlığı sebebiyle iyice gaddarlaşmıştı. Çünkü insanın rûhânî ve mânevî hayatı ihmâl edilmişti.
XXI. yüzyılın başında dünyanın yüz yüze olduğu bu tablo karşısında insanın yeniden kendini ve ihtiyaçlarını gözden geçirmesi gerekiyor. Bu gözle insanın rûhânî ve mânevî ihtiyaçlarını incelediğimiz zaman onların iki boyutu olduğunu görüyoruz. I – Ferd planında ki rûhânî ve mânevî ihtiyaçları; II – Toplum planındaki rûhânî ve mânevî ihtiyaçlar.