Nureddin Topçu merhum, insandaki 3K formülü ile karın, kafa ve kalbin ihtiyaçlarına vurgu yapar. İnsanda 3K’nın tekâbül ettiği üç önemli ihtiyaç vardır:
1- Karın/beslenme ve gıda,
2- Kafa/bilgi ve öğrenme,
3- Kalb/manevi terbiye ve eğitim.
Nureddin Topçu merhum, insandaki 3K formülü ile karın, kafa ve kalbin ihtiyaçlarına vurgu yapar. İnsanda 3K’nın tekâbül ettiği üç önemli ihtiyaç vardır:
1- Karın/beslenme ve gıda,
2- Kafa/bilgi ve öğrenme,
3- Kalb/manevi terbiye ve eğitim.
İnsan bu üç ihtiyaçla dünyaya gelmektedir.
1- Karın/beslenme ve gıda ihtiyacı
İnsan, ana karnında annenin kanıyla beslenerek gıda ihtiyacını görür. Dünyaya gelince yine ana sütüyle beslenir. Daha sonra hâricî gıdalar almaya başlar. Bu gıdalar, tıyb ve helâl oluşu nisbetinde insanın rûhânî hayatına tesir eder. Güzel bir İslâm şahsiyetinin teşekkülünde helâl gıdanın çok mühim bir yeri vardır.
Bedenimize zarar verebilecek maddî gıdalardan uzak durmak gerektiği gibi mânevî hayatımıza zarar verebilecek haram ve şüpheli lokmalardan da titizlikle kaçınmak gerek. Zira vücuda haram veya şüphelinin girmesi, ağacın içinde bir çürüğün meydana gelmesi gibidir.
2- Kafa/ilim öğrenme ihtiyacı
İlim öğrenme, fıtratımıza yaratılıştan verilen bir ihtiyaçtır. İlmin nihâî zirvesi mârifetullah; yâni bizi yoktan var eden Allah’ı kalb ile bilmektir.
3- Kalb/manevi terbiye ihtiyacı
Diğer mahlûkatta mürebbî ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar bu cihanda imtihana tâbî olmadıkları için fıtratlarına kodlanmış olan sevk-i tabiîler istikametinde yaşamaktadırlar.
İnsan diğer yaratıklardan farklı bir varlıktır. Ahsen-i takvîm ile esfel-i sâfilîn arasında gidip gelme özelliğine sâhiptir. Yani meleklerden üstün bir yüceliğe ulaştıracak kabiliyet ve istîdadlar da, hayvanlardan daha şaşkın bir süfliyâta düşürecek zaaflar da onun fıtratında meknuzdur.
Bu sebeple insanın, kendisini yüceliklere sevk ve irşâd edecek, onu nefsin rezilliklerine sürüklenmekten îkâz edecek; yani eğitip geliştirecek olan mürebbîlere, insan terbiyecilerine ihtiyacı vardır.
Cenâb-ı Hak, insanoğluna ilk mürebbî olarak anne-babayı vermektedir. Çocuğu masum olarak anne-babaya emânet etmekte ve onlara zimmetlemektedir.
İDARECİNİN HUSÛSİYETLERİ
İdârecilik insanları sevk ve yönetim kabiliyeti ve liderlik vasfı demektir. Liderlik vasfı olan insanlar da başkalarını hesâba katarak onlarla takım ruhu ile çalışabilenlerdir. Bu bakımdan başarılı bir idarecide olmazsa olmaz vasıfların bir kısmı şunlardır:
1- Takım rûhu ile hareket edebilme kabiliyeti
Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti cemaatin üzerindedir. Fatiha suresindeki Allah’a kulluk ve O’ndan yardım dilemeyi ifade eden âyette münferid hallarde bile cemî sîgasıyla duânın talim edilmesi bizim dinimizde takım ruhuyla hareket etmeye ve kalbî beraberliğe ne kadar önem verildiği görülmektedir.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
“(Allah’ım!) Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Sen’den yardım dileriz.”
Allah Rasûlü bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Size bir ve beraber olmayı, ayrılıktan sakınmayı tavsiye ediyorum. Çünkü şeytan yalnız olanla beraber, iki kişiden ise daha uzaktır. Cennetin tâ ortasında olmak isteyen kimse, İslâm toplumundan ayrılmasın!”
Peygamber Efendimiz te’yîd-i ilâhîye mazhar olduğu hâlde daima istişare ederdi. Bu durum aslında ona ilâhî bir fermandı. Nitekim Allah Teâlâ Kur’an’da buyurur:
وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
“İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allâh’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
“Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”
“Mü’min, kardeşiyle beraber çoktur (güçlüdür).”
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allâh’tan korkun ki esirgenesiniz.”
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
“…Başınıza bir Habeşli köle bile emir olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim.”
2- İşini ve mesleğini sevme özelliği
Eğitim ve öğretim her şeyden önce ilâhî, melekî ve nebevî bir iştir.
Eğitim ilâhî/rabbânî bir iştir. Çünkü Allah Teâlâ, Rabb sıfatının sâhibidir ve bu sıfatıyla besleyen, yetiştiren, büyüten ve eğitendir. Kâinâtta bütün varlıkların, görünen ve görünmeyen âlemlerin Rabbı olan Allah, aynı zamanda ilk mürebbî ve ilk muallimdir. Öğretmenin ilâhî vasfı insanları ve eğittiklerini hem maddî, hem de mânevî olarak eğitmektir. Eğitim ilâhî vasfı îtibâriyle rabbânî özellikler taşır. Öğretmen mesleğinde fânî olmalı ki öğrencisi onunla aynîleşebilsin.
Eğitim melekî bir iştir. Çünkü kâinâtın gözde varlığı olan insanı eğitecek ve onlara rehber olacak peygamberlere ilâhî vahyi getiren ve ilâhî hakîkatleri öğreten Cibrîl-i Emîn, bir melektir. Onun muallimliğinin ilk ve temel vasfı, peygamberleri ve onlar vâsıtasıyla insanları korktuklarından emîn kılmak, teskîn etmek ve güven vermektir. Nitekim Cebrâil Hz. Peygamber’e de ilk defa melek sûretinde göründüğünde ondan ürken ve “oku!” hitâbına: “Ben okumak bilmem” diyen Hz. Peygamber’i o, kucaklayarak şefkatle bağrına basmış ve rahatlatmıştır. Öğretmenin melekî vasfı talebesini korkudan emîn kılmak ve ona güven vermektir. İnsan yapısı îtibâriyle korkuya ve kaygıya mütemâyildir. İlk defa okula başlayan çocuğun taşıdığı kaygılar sebebiyle öğretmeninden ürkmesi çok doğaldır. Öğretmeninden ürken ve annesine sığınan çocuğu, tecrübeli bir öğretmen nasıl şefkatle bağrına basarak kendine güvendirir ve okula ısındırırsa aynen onun gibi ömür boyu öğretmen, talebelerine güven vermek ve şefkat göstermek durumundadır.
Eğitim nebevî bir iştir. Çünkü bütün peygamberler Allah’ın mesajını insanlara taşıyan ve bu mesajları davranış ve sözleriyle onlara öğreten rehberlerdir. Peygamberlerin fıtratlarında bulunan iletişimdeki en önemli vasıfları merhamet; yâni şefkat ve sevgidir. Peygamberler bu özellikleri sâyesinde insanlara karşı hoşgörülü davranmışlar, yanlışlarını yerine göre görmezden gelmişler ve ümmetlerinin kendilerine güven duymasını sağlamışlardır. Böyle bir güven ortamı tesis etmeden müessir olmuş muallim yoktur. Nitekim Peygamberimiz’in peygamberlik öncesi dönemde bile el-Emîn/güvenilir olması onun başarısının temel sebeplerinden birisidir.
En büyük insan terbiyecileri peygamberlerdir. Eğitim, bir peygamber mesleğidir.
Peygamber Efendimiz’i Cenâb-ı Hak terbiye etmiştir.
Üsve-i hasenedir.
“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir:
– Allâh’ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;
– Allâh’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.”
Tamircinin sanatı tamir ettiği eşyada belli olur.
Sevgi iki kalb arasındaki cereyan hattıdır. Talebe ile hoca arasında olan sevginin en güzel misali Efendimiz ve ashâb-ı kiram arasında vukû bulmuştur.
3- İslâmî hassasiyetlere sâhip olmak
İslami hassasiyete sahip olabilmek için Kur’anî ifadesiyle kalb-i selime sahip olmak lazımdır. Kalb-i selîmin üç vas¬fı var¬dır:
a- İn¬cit¬memek,
b- İn¬cin¬me¬mek,
c- İyi¬li¬ği sırf Allâh rı¬zâ¬sı için ya¬pıp kimseden bir kar¬şı¬lık bek¬le¬memek.
Bir mü’min, Ce¬nâb-ı Hakk’ın hu¬zu¬ru¬na, hiç kim¬se¬ye ezi¬yet et¬me¬yin¬ce ve¬râ ile; kal¬bi¬ni Rab¬be yö¬nel¬tip kim¬se¬den in¬cin¬me¬yin¬ce ve¬fâ ile; yap¬tı¬ğı sâ¬lih amel¬le¬re herhangi bir fâ¬nî¬yi or¬tak et¬me¬yin¬ce de ih¬lâs ile ge¬lir.
Tebessümüyle İslâm’ın güleryüzünü sergileyecek.
Konuşması bir nezâket, hâli zerâfet olacak.
4- Muhâtablarını şevk ve azim ile motive etmek
Talebenin ruhuna girecek bir damar bulabilmek.
Sevinçte ve kederde iştirak, sıkletlere katlanabilmek.
5- İnsan unsurunu sevmek
İnsana Hâlıkın nazarıyla bakabilme hassasiyeti.
Cenâb-ı Hak insanı mükerrem yarattı.
İnsanın sevilmesi, onun Ecmel, Ahsen ve Ekmel olmasına bağlıdır.
Mevlana şöyle der:
Gel, her ne olursan ol yine gel!
Kâfir, mecûsî, putperest olsan da gel!
Bizim dergâhımız ümidsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tevbeni bozsan da yine gel!
6- Ümmet olmanın kıymetini bilmek
Cenâb-ı Hakk’ın lutfunu tefekkür etmek.
En büyük peygambere ümmet ve en büyük kitaba muhatap olduk.
لَقَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُۧفٌ رَح۪يمٌ
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”
Sahâbe-i kiram Allah Rasûlü’nün en ufak bir arzusuna bile:
“Canım, malım, her şeyim sana fedâ olsun yâ Rasûlallâh!” diye karşılardı.
Allâh’a olan muhabbet, Peygamber Efendimiz’e itaatle kemale erer.
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.”
Efendimize olan muhabbeti artırabilmenin yolu onu yakından tanıyabilmeye bağlıdır. Zira bir mü’minin gönlü muhabbet-i Rasûlullâh’ta ne mertebeye vasıl olursa dünyâda nâil olacağı huzur ve saâdet, âhirette ulaşacağı makam, o nispette olur.
Muhabbetin en büyük alâmeti itaattir; sevilen uğrunda fedâkârlıktır. Seven, sevdiğine gönlündeki muhabbet seviyesinde tâbî olur. Şâyet davranışların temelinde muhabbet varsa, orada samîmiyet, ihlâs ve bereket vardır. Ameller, muhabbet zemîni üzerinde icrâ edildiğinde ulvîleşir.
İbâdetteki rûhâniyet, muamelâttaki zerâfet, ahlâktaki nezâket, gönüldeki letâfet, sîmâlardaki nûr-i melâhat, lisanlardaki selâset, duygulardaki incelik, nazarlardaki derinlik, velhâsıl bütün güzellikler, O varlık nûruna olan muhabbetten kalblere akseden parıltılardır.
Muhabbet-i Rasûlullâh’ı yaşamayanlar, muhabbettullâh’a ulaşamazlar. Kulu, Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Hazret-i Peygamber Efendimiz’dir.
7- Çocuk eğitimindeki hassasiyetlerimiz
وَاْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًا نَحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.”
Misaller:
Enes
Huzeyfe
Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususlar şunlardır:
a. Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır.
b. Feyizli bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen lokmaların helâlliğine dikkat edilmelidir.
c. Çocuklarda taklid meyli hâkim olduğu için onlara örnek olacak bir davranış güzelliği sergilenmelidir. Zira münâkaşalı ve kavgalı ortamlardan in’ikâs alan çocuk huysuzlaşıp hırçınlaşır.
d. Çocukların davranışları dâimâ kontrol edilip göz önünde yapamadıkları kabahatleri gizli ve tenhâ yerlerde işlemelerine meydan verilmemelidir. Zira bu durumda karakterleri zaafa uğrar, çift şahsiyetli olurlar. Bu hâlin ilk tezâhürleri de yalan ve riyâdır. Çocuklarımızı yalan söylemeye mecbur hâle getirmemeli, zira zamanla yalan, alışkanlık hâline gelebilir.
e. Çocukların güzel işleri takdir edilip mükâfatlandırılmalı , hatâları ise görmezden gelinmemelidir. Çünkü müsbet davranışlar mükâfât ile pekiştirilerek çocuğun şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir. Buna mukâbil, vaktinde îkaz edilmeyen kusurlar da tekrarlana tekrarlana şahsiyetin bir parçası hâline gelir. Bu yüzden bilhassa kız çocuklarının küçük yaşlardaki kıyâfet yanlışlıkları müsâmaha ile karşılanmamalıdır. Zira insanın alıştığı şeyler, zamanla geri dönülemeyen tiryâkilikler hâline gelebilir.
f. Sık sık cezâ vererek çocuk arsız hâle de getirilmemelidir.
g. Emir, yasak ve kâideler telkin edilirken onların kavrayabileceği bir şekilde gerekçeleri de îzah edilerek iknâ edilmelidir. Yüksek sesle yapılan öğütlerin telkin gücü azalır. Bilhassa rûhuna nüfûz edecek şekilde tatlı ifâdeler kullanmak îcâb eder. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: قَوْلاً بَلِيغاً gönüllere işleyecek tesirli, belîğ söz söyleyin buyrulmaktadır.
h. Âdâb-ı muâşeret ve ahlâk kâideleri öğretilmeli, bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar. Zira bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, tevâzû telkin edilmeli, anlayacakları bir dil ile Kasas Sûresi’ndeki “Kârûn” kıssası anlatılmalıdır.
ı. Çocukların meşrû sınırlar dâhilinde çocukluklarını yaşamalarına imkân tanınmalıdır. Fakat ne fazla serbest bırakılmalı, ne de haddinden fazla baskı yapılmalıdır. Zira fazla rahatlık, nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur; fazla baskı da çocuğun ezik ve silik bir karakter sahibi olmasına sebebiyet verir. Bu yüzden ölçülü bir üslûb ile vakitlerini fazîletli birer insan olmalarına vesîle olacak davranışlarla doldurmaya gayret edilmelidir.
i. Kendilerine Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılıp hamd ve şükre alıştırılmalıdır. Peygamber Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret edilmelidir.
j. Yerine getirilmeyecek söz verilmemeli, zira anne-babaya îtimad azalır.
k. Küçük yaşlarda ibâdet ve hizmete alıştırılmalı, ibâdet mes’ûliyeti ve hizmetin ehemmiyeti telkin edilmelidir. Bilhassa namaz ve sadaka.