Altınoluk Dergisi, 1990 – Eylul, Sayı: 055, Sayfa: 030
İBN SEMMAK kuddise sirruh
Adı Muhammed bin Sabih , künyesi Ebu’l-Abbas, İbn Semmak lakabıyla meşhur. İbn Semmak Balıkçıoğlu demektir. Belki de atalarından bu işle meşgul bulunanlar olduğundan bu lakabı almıştır. Küfe’lidir. Harun Reşid zamanında bir ara Bağdat’a geldi ve bir süre ikamet etti. Sonra tekrar Küfe’ye döndü ve 183/799 yılında verat etti. Hişam bin Urve ve A’meş gibi ilk hicri asır ricalinden olan kimselerle görüştü ve onlardan, rivayetlerde bulundu. Ahmed bin Hanbel ve benzeri bazı alimler de kendisinden rivayetlerde bulundu. Ma’ruf Kerhî de ondan feyz alanlardandır.
Harun Reşid ile pek çok defalar görüştü. İlk görüşmeleri şöyle gerçekleşti:Harun Reşid bir ara, kendisinin cennetlik olduğuna dair yemin etmişti. Alimlerden bu yemini desteklemek için görüş istedi. Hiç kimse onun cennetlik olabileceğine dair bir şey söylemedi. Harun Reşid, İbn Semmak’ın adını duymuştu. Onu çağırtıp bu meseleyi ona da sordu, İbn Semmak dedi ki:
– Ey müminlerin emiri, günah işlemeye gücün yettiği ve imkan bulduğun halde hiç Allah’tan korkarak günahı terk ettiğin oldu mu?
Harun Reşid şu cevabı verdi:
– Evet, gençliğimde bir başkasına ait bir cariye gördüm, hoşuma gitti. Ona yaklaşmak istedim. Sonra cehennemi düşündüm, zinanın büyük günahlardan olduğunu hatırladım ve bu işten vazgeçtim.
Bu cevap karşısında İbn Semmak, Harun Reşid’e:
– Müjdeler olsun ey müminlerin emiri, sen cennetliksin, dedi. Harun da:
– Nereden çıkarıyorsun bunu? diye sordu, îbn Semmak:
– Allah Teala buyurur: “Kim Rabbının makamından korkarak nefsinin arzusuna karşı çıkarsa onun varacağı yer, cennettir.”(en-Naziat, 79/40)
Harun da bu açıklamadan memnun kalarak ona ikramlarda bulundu. Aralarındaki dostluk bağı arttı. Fakat İbn Semmak, Halife’ye nasihatten asla geri durmadı. Bir defasında Halife’ye şöyle öğüt verdi:
-“Ey müminlerin emiri, senin Allah Teala’nın huzurunda bir yerin ve makamın var. Ancak huzur-u ilahideki duruşun bittikten sonra oradan ayrılıp ya cennete, ya da cehenneme gideceksin. Acaba senin yerin hangisi olacak?” Harun bu sözleri duyunca kendini tutamadı ve hıçkıra hıçkıra ağladı.
KORKU-ÜMİD DENGESİ
İbn Semmak, korku ve ümid dengesi konusundaki sözleri, vaaz ve öğütleriyle meşhurdu. Allah’tan korkun O’na hiç itaat etmemişsin gibi olsun; yani ibadet ve itaatına güvenme! Allah’tan ümidin de hiç günah işlemeyenlerin ümidi gibi olsun; yani hiç ye’se kapılma!
O’na göre tasavvuf, vusulü gerçekleştirmek için usule; yani şeriat esaslarına sımsıkı sarılmaktı. Çünkü asıllara yapışıp fuzuli ve lüzumsuz olanları terk etmek akıllı kimselerin işiydi.
Derdi ki: “Kendini sabra alıştıran, ibadet konusunda güçlü olur. Halkın elindekilere göz dikmekten sakınan, insanlardan müstağni olur. Nefsinin istekleri kendisini üzen kimse, onun ıslahını başkalarına bırakmaz. Hayırdan hoşlanan ona muvaffak olur, şerden hoşlanmayan ondan uzaklaştırılır. Ahiret yerine dünya nasibine razı olan, nefsinin yanıltmasına kurban gider.”
“YOL GÖSTERİCİ UYUYAMAZ”
Bir arkadaşına mektup yazarak şöyle nasihatte bulundu: “Sana, gizli halini bilen, aşikar halini murakabe eden Allah’tan korkmanı tavsiye ederim. O’nu gönlüne yerleştir. O’ndan, sana yakınlığı ve üzerindeki kudreti ölçüsünde kork! Bilesin ki O, seni daima görüp murakabe ediyor. Ve sen O’nun otoritesinden çıkıp bir başkasının otoritesine girmeye güç yetiremezsin. O’ndan, gerektiği gibi sakın. Bilesin ki akıllının günahı, ahmağın günahından, alimin hatası, cahilin hatasından daha büyüktür. Biz kendimizi halka yol gösterici sanıyoruz. Denizdeki yol gösterici uyuyamaz, biz ise uyuyoruz.”
“Sevgili kardeşim, Allah’a çağıran kaç kişi gördüm ki Allah’tan gafildir. Nice Allah’tan korkutan kimseler vardır ki, Allah’a karşı cüretkardır. Nice Allah yoluna davetçi vardır ki, Allah’tan kaçmaktadır. Nice Kur’an okuyanlar vardır ki, Kur’an’ın dışına çıkmıştır. Gözünü aç, dostunu, düşmanını iyi bil!”
ÖLÜME DAİMA HAZIRIM
Ölümü düşünmeyi ve her gün ölüp yeniden dirilmiş gibi ölüme hazır olmayı öğütlerdi. “Ölüm acısını tadan ve hayatının geri kalan kısmını tekrar yaratılıp dünyada geçirmeyi isteyen ve isteği kabul edilen ve bu sebeple ölüme daima hazır olan kimse gibi olmaya gücün yettikçe öyle yap. Çünkü aldanan malından ve canından hiçbir hayır önceden göndermeyendir.”
Bağdatlılar, İbn Semmak’e “Bize dünyayı anlatır mısın?” dediler. Şöyle konuştu:
– Dünya şehvetlerle kuşatılmış ve afetlerle dolmuştur. Dünya malının helalinin hesabı, haramının azabı vardır. Dünyaya yakınlık ve ilginiz ona göre olsun.
ÜÇ GRUP
İnsanları üç gruba ayırırdı: Zahid, sabir ve ragıb. Zahid, nail olduğu dünyalığa sevinmeyen, kaybettiğine de üzülmeyendi. Sabir, zahide benzerdi fakat zahirde zahiddi; dünyaya değer vermezdi, batın da dünya varlığını ister, yokluğuna sabrederdi. Ragıb ise dünya batakhanesine dalıp orada nefsinin isteklerine göre oynayan ve hiçbir şeyin farkında olmayandı. Bu yüzden ona göre akıllının telaşı kaçmak ve kurtulmak, ahmağın gayreti ise neş’e içinde eğlenip oynamaktı.
Ölümü insana yakın bilenlerdendi ve ölümün soğukluğunu hîssedenlerdendi. Derdi ki: “Ölüm meleğiyle aynı yastıkta yattığı halde uykudan tad ve lezzet alabilen göze şaşarım.”
Tevazuu, “kendini hiç kimseden üstün görmemendir” diye tarif ederdi.
ÖNCEKİLER SONRAKİLER
Önceki nesil île yaşadığı çağın insanlarını karşılaştırır, şöyle konuşurdu: “Bundan önce hasta kalpleri tedavi eden kimseler vardı. Şimdi ise herkes devasız bir derde yakalanmış. Bu durumda Allah’ın dostluğundan ve kitabının sırdaşlığından başka çıkış yolu yok. Şimdiki insanlara amel zor geldiği gibi eskiden de vaaz edenlere vaaz zor gelirdi. Bugün amel ehli kişiler ne kadar az ise eskiden de vaaz edenlerin sayısı o kadar azdı.
Tama ve hırs duygularını insanı esir eden aletlere benzetir, şöyle konuşurdu: Tama boyundaki tasma, ayaktaki bukağıdır, esaretten kurtulmak için bu tasma ve bukağıdan kurtulmak gerekir.
Hayatını bekar olarak geçirdi, hiç evlenmedi.
– Niçin evlenmiyorsun? diye soranlara:
– Ben bir şeytanla başa çıkamıyorum, iki şeytanla nasıl baş edebilirim” dedi.
– Anlamadık, ne demek istiyorsun? dediler.
– Benim bir şeytanım var. Evlenince bir de evlendiğim kadının şeytanı buna eklenecek. Ben bu iki şeytanla nasıl baş ederim, dedi.
GÜNAH İŞLEYENLER
Onun anlayışına göre günah işleyen müslümanlar üç gruptu. Bir grubu vardır, günah işlemiş ve günahından tevbe etmiş ve bir daha günaha düşmemeye karar vermiştir. Bunlar iyilerdir. Bir grup da vardır, günah işler, sonra tekrar tekrar günaha döner ve sonunda üzülür ama yine günah işler, sonra bu durumuna ve günahına ağlar. Böylesinin akıbetinden korkulmakla birlikte durumu ümitsiz de değildir. Bir grup daha vardır ki, günah işler, pişmanlık duymaz, sonra günah işler pişmanlık duyar, fakat mahzun olmaz, günah işler ama ağlamaz. Böyleleri cennet yolundan cehennem yoluna sapmıştır.
BİR DUASI
Allah dostlarını, itaatkarları severdi. Bu yüzden vefat ederken şöyle bir niyazda bulunmuştu:
– İlahi, sana asi olduğum zamanlarda bile sana itaat edenleri sevdiğim malumundur. Benim bu itaatkarlara olan sevgimi isyan ve günahlarıma kefaret say!
– rahmetullahi aleyh-
Kaynaklar: Hilyetü’l-evliya, VIII, 203-217; Sıfatu’s-safve, III, 174-175; İbn Hallikan, Vefeyatü’1-ayan, IV, 301-302; Tezkiretü’l-evliya (trc. S. Uludağ), s. 319-320; el-Kevakibu’d-dürriyye, l, 162-163
ALLAH ALLAH DİYE
Mü’min mevlaya el açar
Açar Allah Allah diye
Güneş ışığını saçar
Saçar Allah Allah diye
Derelerde seller coşar
Coşar Allah Allah diye
Mecnun Leylasına koşar
Koşar Allah Allah diye
Derviş olan hakkı yaşar
Yaşar Allah Allah diye
Yokuş çıkar, dağlar aşar
Aşar Allah Allah diye
Yüreğim kor olur yanar
Yanar Allah Allah diye
Hakkı hakikati anar
Anar Allah Allah diye