Altınoluk Dergisi, 2006 – Subat, Sayı: 240, Sayfa: 010
İlâhi dinlerin ana hedefi ve peygamberlerin ilk ve temel gayesi, insanları ve insanlığı arıtmaktır; insanların gönüllerini dünyadan arındırmak; nefislerini kötü huylardan tezkiye etmektir.
Tezkiye, tevhide aykırı her türlü inanç ve düşünceden kalbi temizlemekle başlar. Kur’an’da zikri geçen peygamberlerin ana misyonu tevhid mücâdelesidir; insanları küfür, şirk ve ilhâd bataklığından kurtarmaktır. Allah Rasûlü’nün Mekke’de geçen on bir yıllık nübüvvet hayatının ilk safhası tevhid mücâdelesiyle geçmiştir. On birinci yılın sonunda namaz, daha sonra da oruç ve zekât ile arınma sürmüş ve nihayet hac emriyle de taçlanmıştır.
Bütün ibâdetlerin ana hedefi tezkiyeye katkı sağlamak, arınmayı pekiştirmektir. “ Her türlü fuhşiyât ve münkerden alıkoyan ve Allah’ın en büyük zikri olduğu”1 haber verilen namaz, insana sükûtu öğreten ve “huşû ile kılındığında gerçek kurtuluşu sağlayan bir ibâdettir.”2
Oruç insana imsâkı öğreten ve “takvâya ermek üzere kalbi korumak için emredilen”3 bir ibâdettir.
Zekât kelime anlamı itibârıyla arınma mânâsı taşıyan ve “insanı her türlü pintilik, cimrilik duygularından temizleyen”4 ayrıca ihtiyaç sahiplerinin önündeki engelleri kaldırmak için âdetâ tünel açarcasına infak duygusuna erdiren bir ibadettir.
Hacca gelince o, ortalama süresi 20 – 30 gün olan bir mekteptir. Bu mektepte de hedef temizlenme, arınma ve kalbde takvâya ermedir. Nitekim hac ile ilgili âyette şöyle buyrulmaktadır: “Hac bilinen aylardandır. Kim o aylarda hacca niyet ederse hacc esnâsında refes yâni; kadına yaklaşma, füsûk yâni; günah sayılan davranışlara yönelme ve cidâl yâni; kavga ve mücâdele yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Âhiret için azık hazırlayın. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır.”5
Kur’an’ın beyanına göre “alemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak ilk inşâ edilen mabed, Mekke’deki Kâbe-i Muazzama denilen beytullahtır.”6
Hacc, fiziki coğrafyada Mekke ve Medine’ye bir yolculuk olduğu kadar, zaman tünelinde hem geçmişe, hem de geleceğe bir yolculuktur. Geçmişe yolculuktur; çünkü hac mekânları ilk insan Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennetten yeryüzüne indirildikten sonraki buluşma alanlarıdır. Kâbe, rivayete göre ilk defa Hz. Âdem tarafından inşâ edilmiştir. Ayrıca ilk insan Hz. Âdem cennete konulduğunda kendisine yasak meyveden yememesi emredilmişti ve o yasak meyve müfessirlerin yorumlarına göre Havvâ ile cinsel yakınlaşmasıydı.
Hacda “refes” yasağı ile âdetâ cennetteki Âdem ile Havvâ’nın yaşadığı hayata bir dönüş ve ilk varoluş sürecini idrak vardır. “Füsûk ya da fısk yasağı ise cennette Âdem ile Havvâ’nın şeytan tarafından günaha düşürülmesi gibi insanların hacda şeytanın tuzağına düşmemeye direnmesidir. “Cidâl” ile şeytanın, kendisi yüzünden taşlanıp kovulduğu Âdem ve evlâdı ile mücâdelesi hatıra gelmektedir. İnsan hacda başkalarıyla tartışıp kavga ederek böyle bir akıbete düşmekten sakındırılmaktadır. Dolayısıyla insan hacda, ihram yasaklarının câri olduğu süre içinde ilk insanın yaşadığı tecrübeleri yaşamakta ve ilk devirlere seyahat etmektedir.
Yine haccın zaman tünelinde Kâbe’yi ikinci defa inşâ eden Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ile Hâcer validemizle buluşmak ve onların şeytanla mücâdelesini yâd etmek söz konusudur. “Hz. İbrahim zürriyetinden bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için Alah’ın evinin yanında, ziraati olmayan vâdiye yerleştirmişti.”7 Hz. İbrahim’in, eşi Hâcer ile Mekke vâdisine bıraktığı oğlu İsmail, Allah’a emanet edilmişlerdi. Mekke emin bir belde, Kâbe harem toprağı olmuştu.
Harem içinde insan, Safâ ve Merve tepeleri arasında oğlu İsmail’e su arayan Hâcer’in heyacânını, Zemzem başında suyu bulmanın sevincini yaşayan annenin mutluluğunu soluklamaktadır. Minâ’da şeytan taşlarken İbrahim, İsmail ve Hâcer’in kendilerine tuzak kuran şeytanı taşlamaları hatırlanmakta ve o sünnet ihyâ edilmektedir. Hem de şeytana küçümsediği Âdem’in yaratıldığı toprak menşeli bir taş atılarak haddi bildirilmektedir.
Ayrıca Allah Rasûlü’nün 63 yıllık ömrünün 53 yılını geçirdiği bu topraklarda Kâbe’yi putlardan temizlemek üzere verdiği mücâdele gözler önüne gelmektedir. Allah Rasûlü’nün putlardan arıtıp haccetmeye uygun hâle getirdikten sonra yaptığı vedâ haccında Kâbe etrafında deve üstünde tavaf ederkenki heyecanı, sây esnasındaki dinçlik ve coşkusu yaşanmaktadır.
Nihayet insan, Allah Rasûlü’nün Arafat’ta toplanan 125 000 sahabiye Cebel-i Rahme’den irâd buyurduğu insan hakları evrensel beyannamesi niteliğindeki hutbeyi dinler gibi olmaktadır. Orada insanlığa ilân edilen gerçekler yüreklere nakşolunmakta, Arafat’tan ayrılırken Allah Rasûlü’nün ashâbına söylediği şu sözler gönüllere düşmektedir: “Burada beni dinleyenler sözlerimi burada bulunmayanlara ulaştırsınlar. Umulur ki burada bulunup da dinleyenlerden bulunmayıp da duyanlar sözlerimi daha iyi anlarlar” Hacda bulunanlar bu sözü kendisine verilmiş bir emanet gibi düşünüp hac dönüşü çevrelerine ve ulaşabildikleri herkese taşımalıdır. Çünkü 125 000 kişilik sahâbi ordusu öyle yapmış ve bu sözleri yeni yüreklere ve yeni ufuklara taşımak için Orta Asya içlerine, Afrika’ya, Endülüs’e ve İstanbul’a kadar koşmuşlardı.
Hac eden insan zaman tünelindeki yolculuğunu geçmişten geleceğe de çevirerek âhiret yurduna doğru kanat açmakta ve ölmeden evvel ölmenin sırrına ermeye çalışarak bir âhiret provası yapmaktadır. Arafat meydanını Arasât meydanı gibi düşünüp dîvân-ı ilâhide hesap vereceğini düşünmeli beyaz kefeniyle âdeta ba’sü bâde’l-mevti; öldükten sonra dirilmeyi yaşamalıdır. Ölüm terbiyesi insana Müslüman olarak ölmeye hazırlık sağlar. Çünkü insan nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse de öyle haşrolunur. Bu dünyada nihâi gaye Müslüman olarak ölmektir.8
Hacc mektebinde ihram ile kendisine meşrû ve helâl olan şeyleri süreli olarak yasaklayan insanoğlu aslında irâde eğitiminin en yükseğine talib olmaktadır. Helâl ve meşru şeylere bile Allah için tenezzül etmediğini; tercihini Allah’ın rızasından yana koyduğunu; dünya ve mâsivânın kendisini ilgilendirmediğini ifâde etmiş olmaktadır.
Hacc menâsikinin fiziki zorluklarıyla mali güçlükleri insanı ruhi olarak olgunlaşmaya ve arınmaya yöneltmektedir.
Allah Teâlâ Kur’an’da Safâ, Merve, kurban ve diğer hacla ilgili işâret ve alâmetleri “şeair” ve sembol olarak adlandırmakta9 Allah’ın şeâirini tazim etmenin kalplerin takvâsından olduğuna işaret etmektedir.10 Bu âyetler ve hacdaki bazı emirler bir açıdan sembolik anlam taşımaktadır. Özellikle şeytan taşlama, nefsi taşlamayı, traş olma dünya ile kalbi bağı kesmeyi, kurban nefsi, dünyayı ve masivayı kurban etmeyi sembolize etmektedir. Kâbe’nin etrafında tavâf, sevgilinin yüzünü görmek isteyen âşıkın sevgilisinin evinin etrafında dolaşmasını andırmaktadır. Emirlerin her birinde bir derinlik ve ince mânâ vardır. Bu emir ve hükümler hacc boyunca insanı eğitmeye yönelik duygular aşılamaktadır.
Hayvanlara ve yeşillere zarar vermeyi yasaklayan ihram yasağı ise ziraata elverişli olmayan o vâdide çevre bilincini aşılayan ve ekolojik dengeyi ilâhî bir emirle muhafaza etmeyi emreden bir hükümdür.
Dünyada en büyük servet, Allah’ın rızâsına ermek; “el kârda gönül yârda” anlayışı ile sayılı nefesleri tamamlamaktır. Hac mektebi, insana bunları talim etmektedir. Bu mektepte başarılı olmak için iyi bir talebe olmayı göze almak; yüksek bir ilgiye, seviyeli bir bilgiye sahip olmak gerekmektedir. Hac mektebi süresi içinde iyi değerlendirilebilirse insanları dindarlık sürecine taşımada; takvâ duygusuna erdirmede çok önemli bir fırsattır. Yüreklere Kâbe hasreti, ölüm terbiyesi, peygamber sevdası eken bir hac yaşamak için bu ibâdeti ciddiye almak gerekmektedir. Çünkü ciddiye alınan mebrur bir hac insanı dünyada huzur ve mutluluğa, ahırette hem rızâullaha ve hem de likaullaha erdirir.
Suud hükûmetinin insanı ve insani değerleri ciddiye almaz gözüken tavrı Müslümanları kendi içlerinde üzdüğü gibi dış dünyaya karşı da küçük düşürmektedir. Her yıl Minâ’da yaşanan olaylar sorumsuzluk örneğidir. Şâfi mezhebine bağlı insanların Minâ’da taşlama süresince konaklamaları farz hükmünde bir vâciptir. Bunlara yer gösterilememesi, o insanların taşlama mekânlarında ve yollarda gecelemeleri sonucunu doğurmakta ve daralan yollar da bu facialara davetiye çıkarmaktadır. Niyazımız son olaydan ders alınıp gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Hacc organizasyonunu ülkemiz adına üstlenen Diyanet Teşkilatına büyük sorumluluklar düşmektedir. Her geçen yıl hizmet çıtasını yükseltmeye çalışan Teşkilat’ın istişare ile daha iyi noktalara geleceğini ümid ediyorum.
Dipnotlar: 1) el –Ankebût, 29/45. 2) el –Müminûn, 23/2. 3) el –Bakara, 2/83. 4) et-Tevbe, 9/103. 5) el –Bakara, 2/197. 6) Al-i İmran, 3/96 7) İbrahim 14/37. 8) el-Bakara, 2/132; Al-i İmran 3/102 9) el-Bakara, 2/158; el-Maide, 5/2; el-Hacc, 22/32,36 10) el-Hacc, 22/Hacc, 22/32