Altınoluk Dergisi, 2005 – Mart, Sayı: 229, Sayfa: 044
IBS Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği ile Felaketler Bölgesinde…
Güney Asya’da yaşanan yüzyılın en büyük afetinin ardından tüm dünya bölge insanının yardımına koşmak için seferber oldu. Ülkemizden de başta Kızılay olmak üzere belediyeler ve pek çok sivil toplum kuruluşu bu seferberliğe katıldılar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgeye gezisi ise ayrı bir heyecan oluşturdu. Bu geziye işadamları, sivil toplum temsilcileri ve basın mensupları katıldı. Geziye katılan sivil toplum kuruluşlarından biri de kısa adı IBS olan İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği idi. Geziye IBS adına katılan Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ve Abdurrahman Topbaş beylerden hem izlenimlerini aldık hem de dernek olarak bölgeye yapacakları yardımların mahiyetini dinledik…
Televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler, fotoğraf kareleri yüzyılın en büyük doğal afetine ilişkin belli ölçüde de olsa fikir veriyor. Ancak bölgede yaşanan insanlık dramının boyutlarını tam olarak ifade etmediği muhakkak. Siz bölgeyi yakından görme fırsatı buldunuz. Öncelikle nasıl bir manzarayla karşılaştığınız sorusuyla başlayalım.
– Şüphesiz medyaya yansıyan görüntüler belli bir fikir veriyor ancak felaketin ulaştığı boyutu ne sözlerle, ne de fotoğraf kareleriyle tarif etmek mümkün değil. 26 Aralık Pazar sabahı, denizden saatte 300 km hızla gelen 10–15 metre boyundaki dev dalgaların karayı şiddetli bir şekilde vurması sonucu adeta bir küçük kıyamet yaşanmış. Karadan 10-15 km içeriye doğru giren dalgalar önüne aldığı her şeyi yok etmiş. Köyleri, kasabaları adeta silip süpürmüş. Tüm yapıları, palmiye ağaçlarını bile kökünden sökerek kilometrelerce sürükleyip un ufak etmiş. Tsunami o denli büyük bir tahribata neden olmuş ki yıkılan binaların yerinde enkaz diye bir şey göremiyorsunuz.
Felaketten en çok etkilenen bölge Ace. Burası yaklaşık 42 milyon nüfusu barındıran Sumatra adasının batı bölgesinde yer alıyor. 4,5 milyon insanın yaşadığı özerk bir bölge konumunda. Coğrafi yapısı tsunami dalgalarını engelleyecek şekilde olmadığı için son derece büyük tahribata maruz kalmış. Devasa dalgaların dövdüğü bölgeyi gerek uçaktan gerekse karadan gezdiğiniz zaman dehşet verici bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Atom bombası atılsa bu denli tahribat yapar mıydı bilemiyorum. Gözünüzün gördüğü her yer tabiri caizse hak ile yeksan olmuş vaziyette. Özellikle sahile yakın yerlerindeki binaların betonarme olmaması tsunami dalgalarının tahribatını artırmış. Kimi deniz araçlarını karadan kilometrelerce içeride görebiliyorsunuz.
Kur’an-ı Kerim ve hadis şeriflerde tasvir edilen Nuh Tufan’ı gibi bir manzara ile karşı karşıya idik adeta. Nuh aleyhisselamın oğlunun “dağlara kaçar kurtulurum” dediği gibi bu felakette de dağlara kaçabilenler kısmen kurtulabilmişler.
Ace’den sonra en çok etkilen yerlerden biri Puchet adası. Coğrafi yapısının daha korunaklı olması sebebiyle Ace’deki kadar bir yıkımla karşılaşmamışlar. Burası da halkının çoğu Müslüman olan bir bölge. Gezip gördüğümüz kadarıyla enkazı hemen hemen kaldırmışlar, yaralarını sarmışlar… Puchet adası otantik tatil yerlerinin yanı sıra camileriyle, medreseleriyle aynı zamanda tipik bir islam ülkesi…
Felaketten etkilenen Maldivler de 1200 adadan oluşan bir adalar ülkesi. Yine 12. yüzyılda bir Müslüman seyyahın sayesinde buradaki ada halklarının tamamı İslamiyeti seçmiş. Bu adalarda da önemli insan kaybı olmuş. Tamamı Müslüman 270 bin kişilik nüfusa sahip adada dışarıdan gelenler ile üç bin kişi tsunami felaketinde ölmüş. Ülke nüfusu gözönüne alındığında üç bin rakamı önemli bir sayı. Bölge adalardan oluştuğu için lojistik desteğin ulaştırılması noktasında çok sıkıntı çekiliyor. Kara yollarının büyük tahribata uğraması yardımların ya hava ya da deniz yoluyla ulaştırılmasına imkan veriyor. Mayıs ve Ekim ayları arası kış, sürekli yağmur yağıyor. Ekim’den Mayıs’a kadar da yaz.
Srilanka da tsunami mağduru bir başka bölge ülkesi. Türkiye, burada Kızılay vasıtasıyla 500 adet konut yapımını üstlenmiş. 20 milyon nüfuslu ülkede Müslümanların oranı yanılmıyorsam %7’ler civarında.
– Felaketin ardından bölge halkının çok ciddi bir şok yaşadığı muhakkak. İnsanların haleti ruhiyesine dair neler gözlemlediniz?
– Felaketin üzerinden yaklaşık bir ay geçmiş olmasına rağmen, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere tüm halk üzerinde maddi ve manevi derin yaralar açmış yaşanan felaket. Bunu çok net bir şekilde görebiliyorsunuz Ancak gerçekten de çok calibi dikkat, insanların yüzlerinde buruk bir tebessümü de görüyorsunuz. Belki bunu bölge insanına has bir durum olarak yorumlamak mümkün. Çok güzel bir tevekkül ve teslimiyet içerisindeler. Bakıyorsunuz evladını, eşini, dostunu kısaca her şeyini kaybetmiş insanların her şeye rağmen yüzlerinde tebessüm eksilmemiş. Endonezya, Malezya’daki insanlarda gördüğümüz bu özelliği yalnız Srilanka’da göremedik. Srilankalılar sanki daha tedirgin bir görüntü çiziyorlardı.
Bölge insanına ilişkin olarak dikkatimizi çeken bir başka özellik ise verilen yardımlara karşılık gösterdikleri istiğna. İnsanlar nezih bir şekilde uzatılanları uzatıldığı kadarıyla alıyor. Hatta “buyurun” demezseniz dönüp bakmıyor bile. Üstelik çok ihtiyaçları olmasına rağmen.
Deprem sonrası değil deprem öncesi de büyük fakirlik içerisindelermiş. Ağaç direkler üzerine bina edilmiş üstleri saz dediğimiz otlarla örtülü, duvarı, penceresi olmayan son derece mütevazı evlerde barınıyorlarmış. Tabi şimdi o evlerden dahi mahrumlar.
– Aceh, Osmanlının uzaktaki dostu olarak bilinen bir bölge, yöre insanının Türkiye’ye yönelik ayrı bir muhabbet beslediği biliniyor. Bu anlamda ne gibi izlenimler edindiniz? Örneğin Başbakanın gezisi bölge insanınca nasıl karşılandı? Nasıl ilgi gördü?
– Bizim gördüğümüz ve görmekten mutlu olduğumuz şey onların yüzlerindeki Türkiye dostluğu, İslam kardeşliğine gösterdikleri sıcaklık. Türkiye’den gelen herkese çok sıcak ilgi gösteriyorlar. Bu sayın Başbakanın ziyaretinde de çok net bir şekilde görüldü. Onların ifadesiyle “Hilafatı Osmani” imajı hala canlı. Türkiye’den birisi geldiği zaman ilk sordukları “hilafatı Osmani”den misiniz ?” sorusu oluyor. Gerçekten Türkler, onların gönlünde tarihi bir dost. Hal ve tavırlarından size karşı olan muhabbetlerini hemen hissediyorsunuz. Acılı yüreklerine rağmen yıllar sonra kardeşini gören bir insanın heyecanıyla Türk insanına son derece sıcak bir alaka gösteriyorlar. Oradaki tarihi değerlere sahip çıkmış olmaları Osmanlıya ve Türkiye’ye karşı duydukları muhabbeti gösteren bir başka delil adeta.
– IBS olarak gerçekleştirilen yardım faaliyetlerine geçersek. Bölgeye yönelik olarak nasıl bir çalışma başlatıldı, şimdiye kadar neler yapıldı ve ileriye yönelik yapılması düşünülen çalışmalar var mı?
– Kısa adı IBS olan İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği olarak, gerek 1999 Marmara Depremi, gerek Azerbaycan-Karabağ Savaşı ve Kosova krizlerinde elde ettiğimiz tecrübeler ışığında felaketin hemen ardından ilk yaptığımız iş Başbakanlık Acil Durum Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonu ve bilgisi dâhilinde bölgeye öncü bir ekip göndermek oldu.
Eğitimini Malezya’da tamamlamış ve bölgeyi tanıyan Mustafa Tutkun arkadaşımızın öncülüğündeki ekibimiz orada bir alan taraması yaptı. Hazırladıkları rapor ve istişarelerimiz çerçevesinde öncelikli olarak yetimlerin korunması ve sahiplenmesi konusunu gündemimize aldık. Çünkü felaket bölgesindeki mağdurların başında çocuklar geliyordu. Sadece Açe bölgesinde 35.000 çocuk ailesini kaybetmiş. Kamplardan sadece birinde 700 civarında yetim çocuğun kaldığını tespit ettik. Çocukların temel ihtiyaçlarının öncelikle giderilmesinin yanı sıra bir takım suiistimallere karşı da korunması gerekliliğinden hareketle ilk etapta onların barınma problemini ortadan kaldırabilmek için oradaki eğitim kurumlarıyla irtibata geçtik. Mevcut yetimhanelerden iki tanesinin iaşesi başta olmak üzere diğer ihtiyaçlarını giderme noktasında yardımcı olmaya başladık. 200 kadar yetimi bulunan iki okulun iaşesini ve masraflarını üstlendik.
Yetimlerin haricinde, pirinç, şeker, içme suyu v.b. gibi yöre halkının temel gıda ihtiyaçları konusunda yardımlarımız oldu. Kurban Bayramı münasebetiyle 500 civarında kurban kestik. Denizlerde hala insan cesetlerinin bulunmasından dolayı oranın din adamları balıkların o cesetlerden beslenme ihtimalleri bulunduğunu gözönüne alarak balıkların yenmemesini istemişler. Bizim kestiğimiz hayvanlar bu sebeple bir hayli faydalı oldu.
Bu arada derneğimizin Birleşmiş Milletlerin Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili ECOSOC – NGO birimine üye kabul edilmesi bizim oradaki faaliyetlerimizi yürütmemizde ciddi bir katkı sağladı. Çünkü özellikle sahil kesiminde kara yolu tamamen tahrip olmuş durumda. Pek çok köye ve ilçeye ancak helikopterle ulaşılabiliyor. Bu bölgelere yardımı ancak BM helikopterleriyle yapabiliyorsunuz. Biz de bu imkanı kullanmaya başladık.
Yetimler dışında hedeflediğimiz bir diğer konu da iskan alanlarının belli olmasından sonra barınma konusunda yöre halkına yardımları başlatmak. Daha önce ifade ettiğimiz gibi şehrin dışarısındaki evler, oranın iklimine uygun son derece mütevazı, çok kolaylıkla inşa edilebilen evler. Uzun Hindistan ağaçlarının bol olması nedeniyle kereste bulma noktasında bir zorluğun olmaması işleri daha da kolaylaştırıyor.
Başlangıç olarak çok ciddi miktarlarda yardım yapmadık. Çünkü daha önceki tecrübelerimizin bize gösterdiği üzere bu tür felaketlerden sonra dünyanın hassasiyeti iki üç ay sürüyor. Bu dönemde çok ciddi yardımlar geliyor. Bizim düşüncemiz uluslar arası yardımların o ilk hızını kaybetmeye başlayacağını düşündüğümüz mart ayında, yardımlarımızı daha da artırmak. Pek çok STK bir dönem orada faaliyet gösterdikten sonra geri dönüyorlar. Bölge halkının bize söylediği bir şey var, “bu yetimler şimdi de yetim, bir yıl, iki yıl sonra da yetim aman ilginizi alakanızı kesmeyin” şeklinde. Biz de bu düşünceyle uzun soluklu ama kaldırabileceğimiz güç nispetinde bir yardım kampanyası yapmayı düşünüyoruz.
İleriye dönük olarak öncelikle yetimhane sayısını en az 10’a çıkararak, takriben 1000 yetimin bakımını üstlenmek istiyoruz. Buna ilaveten ihtiyaç sahiplerine düzenli olarak gıda ve giysi dağıtımı yapmayı, su arıtma tesisi kurmayı ve gezici sağlık ekibi organize etmeyi hedeflemiş bulunuyoruz.
– Başlatmış olduğunuz kampanyaya alaka nasıl peki?
– Hamdolsun ciddi manada bir ilgi ve alakanın olduğunu görüyoruz. Tabi felaketin ilk günlerinde yardım sever insanımızdaki bu hassasiyetler harekete geçirilememiş olabilir. Bir takım mülahazalar yardımların istenilen seviyede olmasının önüne geçti. Ama zamanla gerek felaketin boyutlarının ortaya çıkması gerekse özellikle Ace bölgesiyle olan tarihsel bağların gündeme gelmesi yardım kampanyasına alakayı hızla artırdı.
– Kızılay Türkiye’de her doğal afetten sonraki yetersizliğinden dolayı yoğun eleştirilere muhatap olan bir kurumumuz. Ancak Kızılay’ın orada önemli bir takım hizmetler gördüğü ve bölge insanı tarafından takdir edildiği haberleri medyaya yansıyor. Siz nasıl buldunuz Kızılay’ı ve diğer STK’ların çalışmalarını?
– Gerçekten de Kızılay orada varlığını hissettiren uluslararası kurumlar arasında önemli bir yere sahip. Çok ciddi ve dediğiniz gibi yöre halkı tarafından takdirle karşılanan hizmetler yürütüyor.
Bu arada izin verirseniz Kızılay ve STK’lara ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmak isterim. Sivil toplum kuruluşlarının çalışma esası gönüllülük üzere olmalıdır. Kızılay’ın görüntüsü ise gönüllü bir kuruluş olmaktan çok bir devlet kuruluşu niteliğinde. Hantal yapısı nedeniyle zaman zaman eleştirilere muhatap olmakta. Ama her şeye rağmen Kızılay Türkiye’nin önemli bir kurumudur. Dolayısıyla bu kurumları tahrip edip yok saymak bence büyük kayıp olur. Geçmişi eski bir sayfa gibi kapatıp yeni bir sayfa açarak biraz daha gönüllük esasına dayanarak, biraz daha halkı içine alarak yeni bir açılım sağlayabilirse bu değerli kurumumuzu yeniden kazanmış oluruz…
– Son olarak yardımların daha da artması noktasında okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
– Kimi ifadelere göre 500 bin insan afette ölmüş. İnsanlar her şeylerini kaybetmişler. Felaketten kurtulabilenler ise çok büyük bir dramla karşı karşıyalar. Özellikle de çocuklar. Hükümet yetkilileri sürekli çocuk kaçakçılığı ve organ mafyasına karşı uyarılar yapıyor. UNICEF yetkilileri, çocuk kaçakçılarının alenen reklâm yaptıklarını dahi söylüyorlar. Bu sıkıntının yanı sıra, felaketi fırsat bilen bazı misyoner teşkilatları bölgeyi kuşatma altına almışlar. Bir habere göre merkezi ABD’de bulunan misyoner örgütü World Help, Endonezya’nın Müslüman Banda Aceh bölgesinden 300 kadar “tsunami yetimini” Cakarta’daki bir Hıristiyan çocuk esirgeme kurumuna götürmüş.
Tüm bu gelişmelerden ötürü oralara Müslüman ülkelerden yardımın gitmesi çok önemli. Bu hem insani hem islami vazifemiz. Hele ki sık sık depremler yaşayan bir ülke olarak bizlerin çok daha duyarlı olmamız gerekiyor. Küçük çaptaki yardımlarımızın dahi çok büyük önemi var.
IBS’in Faaliyetlerine Katılım
Halkın katılımının daha yoğun olması amacıyla, İstanbul Valiliği’nin 14.01.2005 tarih ve 1079 sayılı izniyle, Türkiye genelinde bir yıl süreli yardım toplama kampanyası başlatıldı. Yardımda bulunmak isteyen hayırseverler derneğimizin aşağıdaki banka hesap numaralarına para yatırabilirler. Ayrıca felaket bölgesinde çalışmak için, derdini anlatacak kadar İngilizce bilen gönüllülere ihtiyaç duymaktayız. Daha geniş bilgi almak isteyenler derneğimizin +90 (216) 342 85 99 nolu telefonunu arayabilirler.
Albaraka Türk Üsküdar Şubesi : YTL: 35000456-1 USD: 35000456-2 EUR: 35000456-3
Halkbankası Üsküdar Şubesi : YTL: 16000059 USD: 53000046 EUR: 2P000034
Vakıfbank Üsküdar Şubesi : YTL: 2041602 USD: 048000267452 EUR: 048000178335