Altınoluk Dergisi, 2004 – Kasim, Sayı: 225, Sayfa: 050
AB İçinde Din Hizmetleri
III. Din Şûrası 20-24 Eylül 2004 tarihleri arasında Ankara’da toplandı. I. Din Şûrası 1993’te, II. si 1998’de toplanmıştı. Din Şûrası, Diyânet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunca Şûra Sekreteryası tarafından yürütülmektedir. III. Din Şûrasına 250 civarında alanının uzmanı, bilim ve din adamı, araştırmacı ve davetli katıldı. Bu yılki şûrada AB ekseninde din hizmetleri arîz amik görüşüldü. Şûra Üyeleri, genelde Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri ile onlar tarafından belirlenen 20 ilim ve din adamı, 10 müftü, 5 vaiz, 5 imam hatip lisesi müdürü, ilâhiyat fakültelerince belirlenen üyelerden oluşmaktaydı. III. Din Şûrası 20 Eylül Pazartesi günü saat 11:00’de Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Devlet Bakanının katılımıyla protokol konuşmalarından sonra çalışmalarına başladı. Başkanlık divanının teşkilini müteakip üç komisyon ayrı ayrı salonlarda çalışmalarını sürdürdü. Oluşturulan komisyonlar şunlardı:
1- AB sürecinde din hizmetleri komisyonu
2- AB sürecinde din eğitimi komisyonu
3- AB sürecine sosyal hayat ve din komisyonu
Komisyonlar bir başkan ve yardımcısı ile iki raportörden oluşan divanın başkanlığında çalışmalarına devam etti. İlk üç gün boyunca süren ilgili komisyon çalışmalarının sonuçları Perşembe günü Şûra genel kurulunda görüşüldü. Tartışmaların ardından ortaya çıkan görüşler, nihâî karar metnine girmek üzere Başkanlık Divanınca redakte edildi. Kararlar Şûrâ genel kurulunda üyeler tarafından oylandıktan sonra Cuma günü basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Diyânet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun yaptığı açıklama ve bilgilendirmeden sonra karar metni başkan yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez tarafından okundu.
III. Din Şûrası’na öncekilerden farklı olarak AB ülkelerinde görev yapan Din Müşavir ve Ataşelerinin yanı sıra sözkonusu ülkelerde bulunan sivil toplum kuruluşlarından da temsilciler çağırılmıştı.
Şûrânın ana ekseni AB süreci ve Din Hizmetleri olduğu için gündem bu konular etrafında yoğunlaştı. Özellikle AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız hakkında kullanılan “Gurbetçi, Yurt dışındaki işçiler, Almancılar” gibi kavramlar yerine “AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlar ve soydaşlar” ifâdeleri benimsendi.
AB ülkelerinde din hizmetlerinin sivil örgütler tarafından gerçekleştirildiği göz önünde bulundurularak kurulan DİTİB ve ATİB gibi kurumların güçlendirilmesi ve bu meyanda diğer sivil örgütlerin de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın rehberliğinde örgütlenmesinin önemine vurgu yapıldı.
AB’ye giriş müzakerelerinin başlaması sürecine yaklaşılması sebebiyle dînî konularda bilgi alışverişinde bulunmak ve din ile ilgili konuları yakından takip etmek üzere AB nezdinde Diyânetin bir büro açması fikri benimsendi.
11 Eylül sonrası dünyada İslâm’a ve Müslümanlara yönelik haksız saldırı ve eleştirilere cevap niteliğinde İslâm’ın terörle bağdaştırılması çabaları kınandı. İslâmı bilmemekten kaynaklanan bu tür haksız eleştirileri önlemek için hiç değilse muhtelif Batı dillerinde İslâmî konulara dair yayınlar yapılmasının gereği vurgulandı.
AB’de yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızın özellikle üçüncü nesilden itibaren kimliklerini koruması ve onların farklı inanç guruplarıyla barış ve uyum içerisinde yaşamasına katkı sağlamasının önemine dikkat çekildi.
AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın özellikle din eğitimi alanında hak ve sorumluluklarının kendilerine öğretilmesi ve bu konuda karşılaşılan sorunların aşılmasında Diyânet İşleri Başkanlığının yardımcı olması üzerinde duruldu. Diyanet teşkilatının bu tür hizmet sorumluluklarını yerine getirmek üzere birtakım yapısal değişikliklere ihtiyacı olduğu açıktır.
Din hizmetleri ve özellikle din eğitimi konusunda dil problemi Şûrânın görüştüğü önemli maddelerden biriydi. Çünkü ikinci ve üçüncü nesilden sonra AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız ve soydaşlarımız ciddî bir dil problemi yaşamaktadır. Türkçe’yi zor kullanabilen bu nesillere yaşadıkları ülkenin dilinden din eğitimi verecek eleman bulunamamaktadır. Türkçe eğitim veren öğretmenlere ülke yönetimlerinin sıcak bakmaması ve çalışma izni vermemesi keyfiyeti de buna ilâve edilince artık bu ülkelerde yaşayan insanlarımızın din eğitimi sorununu çözebilmenin tek yolu kalıyor, o da o ülkelerde doğup büyümüş ve o ülkelerin dilini bilen gençlere Türkiye’de ilahiyat eğitimi vererek onları tekrar yaşadıkları ülkelere geri göndermek. Bunun için YÖK’ten kontenjan almaktan Türkiye’ye intibak süreçlerine kadar bir dizi problem var. Ayrıca döndüklerinde bu gençlerin din görevlisi ya da öğretmen olarak istihdamları için hem ülkelerinin resmi makamları nezdinde, hem de oralarda bu hizmetlere katkı sağlayacak STK’lar nezdinde çalışmalar yapılması gerekiyor. Çünkü 500-1000 Euro civarında bir gelir ile din hizmeti vermeye kimse talip değil. Bu yüzden din görevlilerimizin sosyal standartlarının o ülkelerin genel şartlarına yükseltilmesi gerekiyor. Değilse bir süre sonra AB ülkelerinde binlerce cami imamsız ve cemaatsiz kalabilir.
AB ülkelerinde yaşayan soydaş ve vatandaşlarımızın önemli problemlerinden biri de “aidiyet” bilincidir. Bu yüzden bayramların birlikte kutlanması, bunun için ramazan ve kurban günlerinin tatil sayılması konusunda çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır. Özellikle çocuklar ve kadınlar dînî açıdan sahiplenilmeli, dînî mekanlardan yararlandırılmalıdır. Kadınların problemleri için daha çok sayıda kadın din görevlisine ihtiyaç vardır. Kadınların dînî hayata ilgileri nazarı itibara alındığında camilere devâmına engel ortamlar izâle edilmelidir.
Türkiye’den yurt dışına gönderilen Diyânet personeli ile diğer din görevlilerimizin ciddi bir intibak süreci yaşadıkları gözlemlenmektedir. Bu açıdan AB ülkelerine gönderilecek elemanların gidecekleri ülkelerin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre bir eğitim sürecinden geçirilmesi lâzımdır. Özellikle dil ve kültür yönünden eksikliklerin izâlesiyle beşerî münasebetler eğitimi almaları konusuna vurgu yapıldı.
İletişim araçlarının gücü ve etkinliği her geçen gün artmaktadır. Bu açıdan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik tv programlarının süresi ve sayısı arttırılmalı ve medyanın gücünden yararlanma yolları aranmalıdır.
Diyânet İşleri Başkanlığı ve Diyânet Vakfı Türkiye merkezli dînî yayınlar yapmaktadır. Söz konusu yayınların başkanlığın yurt dışı temsilciliklerince mahallinde yapılması ve Türkiye birikiminin bu ülkelere sunulması önemli bir kazanım olacaktır. Bu maksatla başta Kur’an’ı Kerim olmak üzere muhtelif dînî kitapların Batı dillerine çevrilmesi gerekmektedir. Ayrıca Diyânetin bu tür yazılı ve görsel yayınları gerçekleştirmek üzere bir merkez kurmasına ciddî anlamda ihtiyaç vardır. Bu amaçla İslâm tarihi ve kurumları hakkında belgesel filimler, edebî ve sanat eserleri hazırlanması hususu da göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle müzik ve sanatın egemen olduğu günümüzde dînî ve millî motifler taşıyan müzik ve sanat eserleri ayrı bir önem taşımaktadır.
Şûrada vurgu yapılan konulardan biri de vatandaşlarımızın mânevî ihtiyaçlarının karşılanması konusunda Ahmed Yesevî, Mevlânâ, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre gibi tasavvufî şahsiyetlerin dînî ve ahlâkî örnek hayatlarıyla görüş ve düşüncelerinden yararlanma konusuydu. Bütün dünyada özellikle 11 Eylülden sonra Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin en çok satan kitap olduğu dönemde III. Din Şûra’sının bu birikime atıfta bulunması anlamlı olmuştur.
AB sürecinde Türkiye’deki bir takım hizmetlerin sivil toplum kuruluşları aracılığı ile gerçekleştirilmek istendiği görülmektedir. Vakıflar ve dernekler kanunları AB normlarına göre uyum yasaları çerçevesinde yenilenmiştir. Bunlar nazar-ı itibara alındığında gerek AB ülkelerinde gerekse Türkiye’de sivil toplum kuruluşları öne çıkmaktadır. Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın yerel imkanlardan daha iyi yararlanmalarını sağlamak amacıyla eğitim, sağlık ve bakım ihtiyaçlarını karşılamak üzere ana okulu, kreş, huzur evi, özürlülere yönelik rehabilitasyon merkezleri açılması teşvik edilmelidir.
AB ülkelerinde aile kurumunun ciddi şekilde yara aldığı bilinmektedir. Bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın aile kurumları ve yuvalarını sürdürmeleri çok önemli bir husustur. Bu açıdan evliliği teşvik ve yuvayı geliştirmek amacıyla evlilik danışma merkezleri ile ana baba okulları kurulması zarureti öne çıkmaktadır. Din Şûrası bu konuya da atıfta bulunmuş ve bu maksatla çalışmalar yapılması fikrini benimsemiştir.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kendi ülkeleriyle olan gönül bağlarını sürdürmeleri önemlidir. Bu açıdan inanç turizmi çerçevesinde geziler düzenlenmesi anlamlı olacaktır. İstanbul, Bursa, Edirne, Konya ve Urfa gibi tarihi özelliği olan yörelere iyi yetişmiş rehberler eşliğinde düzenlenecek gezilerin çok faydalı olacağı kesindir. Bu konuda Diyânet Vakfı ile STK’lar işbirliği yaparak turlar düzenleyebilir.
AB ülkelerinde yapılan câmi ve külliye tarzı yapıların hem dînî-sosyal amaca hizmet edecek nitelikte olması, hem de bulunduğu ülkenin estetik durumuna ve sosyal hassâsiyetlerine uyum göstermesi mühimdir. Vatandaşlarımıza bu konuda model projeler sunulması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Çoğu zaman bulundukları yerin mimârî dokusuna ve sosyal şartlarına uyum hedeflemeden yapılan binalar tepki çekmekte ve kültürleri karşı karşıya getirmektedir.
Türkiye’den Avrupa’ya giden vatandaşlarımız ilk gidişlerinde biraz para kazanıp geri dönmek üzere gittiler. Değişen ve gelişen şartlar onları o ülkelerin vatandaşları hâline getirdi. Önceleri Türkiye’ye getirilen cenazelerin artık oralarda defnedilmesi söz konusudur. Bu ihtiyaç nazarı itibara alındığında Müslüman mezarlıkları oluşturma zamanı gelmiş durumdadır. Bu konuda da somut adımlar atılması gerekmektedir.
AB üyeliği devlet politikası olarak Türkiye’nin gündemine girdiğine göre gerek AB ülkelerinde gerekse ülkemizde sosyal hakların yükseltilmesi ve AB normlarına ulaşılması umulur.
Diyânet İşleri Başkanlığı III. Din Şurâsı, 37 maddeden oluşan sonuç bildirgesiyle şura sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı. Önceki şuraların her ikisinde 42’şer maddelik sonuç bildirgeleri vardı. Bu şûrâda Başkanlık, uygulaması imkânsız; temennîden ibâret kalacak kararlardan çok uygulama zemini bulacak kararlar alınmasına vurgu yaptı. Böylece bu şûrâ öncekilere göre daha uygulanabilir kararlardan oluşan şurâ oldu. Vâkıa şurâ kararlarının pek çoğu yeni kurumların kurulmasını ve Diyânet’in bir takım yapısal değişiklikler yapmasını gerekli kılacak türden kararlardır.
Şûrâlar genellikle bakanlık, başbakanlık ve kurumların hizmetleriyle ilgili uzmanlardan aldığı bilimsel danışmanlık çalışmalarıdır. III. Şurânın, sunulan 40’ı aşkın tebliğ ve beş gün süren performansıyla Diyanet’e ve din hizmetlerine bir katkı sağlamış olması inanç ve ümidiyle alınan kararların tatbike mâkes bulmasını diliyoruz.