Altınoluk Dergisi, 2003 – Ocak, Sayı: 203, Sayfa: 014
İnsanı kuşatan sosyal ve fiziki çevrenin üçüncüsü zamandır. Zaman âlemin varoluşundan sona erişine kadar geçmiş, gelecek ve ikisi arasındaki “hâl” dediğimiz ânlardan ibarettir. Zaman; dehr, vakt ve ân gibi kavramlarla da ifâde edilir. İnsana verilen ömür sermayesi, ister nefeslerle sınırlı olsun, isterse vakitle belirlenmiş olsun, zaman idrâkinin cereyan ettiği en önemli alandır. İnsan, hayatı bir zaman ve vakit ölçüsü ile idrak etmektedir. Bu yüzden hayat, zamanı kullanma ve değerlendirme ameliyesi sayılabilir.
Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân medeniyetleri olarak ikiye ayırmaktadır. Mekânı temel alan ve onu merkezine yerleştiren Batı medeniyeti daha çok somut ve sınırlı bir dünya kurmuştur. İslâm ise merkezine zamanı alan bir medeniyetin sahibidir. İslâm’da her şey zaman önceliklidir. İbâdetlerde de, günlük yaşantıda da bu böyledir. İslam’da ibâdet gün ve saatleri, iş ve mesâî vakitleri zaman öncelikli olarak programlanmaktadır.
Namazda zamandır aslolan. Namazın vakti girmeden namaza âid mekânın bir esprisi yoktur. Çünkü vakit girince namaz her yerde kılınabilir.
Oruç vakit öncelikli, yılın belli bir ayına münhasır ve zaman dilimleriyle belirlenmiş; imsâk ile iftar vakitleri arasında bir ibâdettir.
Mâli bir ibadet olan zekât için de zenginliğin üzerinden bir yıl geçmesi, tekrarı için de zenginliğin sürmesi gerekmektedir. Yıl geçmeden kişiye tekrar zekât farz olmaz.
Hac ise zamanla mekânın eşit ağırlıkta idrâk edildiği bir ibâdettir. Evet, hac için bir mekân zorunluluğu vardır ama, ancak bu mekânda belli bir zamanda vakfe yapılmakla hac tamamlanır. Haccın kazâsı yoktur. Hatta memleketinden bütün zorluklarını göğüsleyerek hacca çıkan bir kimse, zamanı önemsemeden hareket eder ve arefe günü Arafat vakfesine yetişemezse “hacı” olamaz. Ertesi sene tekrar haccetmek zorundadır. Zamanı bu kadar önemseyen bir din, bütün zorlukları yenecek ve irâde sahibi güçlükleri başaracak insanlar yetiştirir. Zaman merkezli medeniyetin önemi buradadır.
Kur’an’da Allah Teâlâ, zaman dilimleri sayılan gündüz, gece, kuşluk vakti ve ikindi vaktine; ya da zamanı belirleyen takvimlere esas olan güneş ve aya yemin etmekte ve bir bakıma bu konuya dikkat çekmektedir. Zaman aslında kulluk ve imtihan gayesiyle yaratılan insanoğlunun âhiret güzergahı üzerinde geçmek zorunda olduğu sanal bir tüneldir. Zaman tüneli insanın, kendisinin farkında olmasına yarar. Âhiret, bu farkında olma bilinciyle kazanılır. Nitekim Kur’an’da Allah Teâlâ, Tekâsür Sûresinin son âyetinde: “Sonra kasem olsun ki o gün size verilen her nimetten sorgulanacaksınız.” buyurulduktan sonra onu takib eden Asr sûresinin ilk âyetinde Allah “asr”a yemin etmektedir. Asr bir zaman dilimidir. Peşi sıra gelen âyette ise insanlığın zararda olduğundan bahsedilmektedir. Yani zamanla ziyan birbiriyle çok yakından irtibatlıdır. Hatta kimi müfessirlere göre bu zarar insanın zamanı kullanımı konusundaki zararıdır.
Ardından gelen âyetlerde sayılan kurtuluş reçeteleri zamanın kullanım alanlarıdır. Ancak zaman, insanların çok azının farkında olduğu ama çoğunun hovardaca savurduğu önemli bir ömür sermayesidir. Nitekim Allah Rasûlü: “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kadrini bilmez. Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır.” (Buhârî, Rikak, 1, İbn Mâce, Zühd, 15) buyurur.
İnsan bu dünyada ne kazanacaksa sıhhat ve değerlendireceği boş zaman ile kazanacaktır. Kazançsız heder edilen her an, ömür sermayesinden bir ziyan ve hüsrandır. Bu yüzden nefesler çok kıymetlidir. Alınıp verilen her nefes, insanın ebedi hayatı için kâr ya da zarardır. Özellikle son nefes, “hüsn-i hatime” çok önemlidir. Çünkü itibar son nefesedir. Belki de ömür sermayesinin tek amacı son nefesi kurtarmaktır. Bunun yolu da her nefesi son nefes bilinciyle yaşamak ve zamanı imanla kuşanmaktır. Allah Rasûlü’nün “her namazı son namaz gibi kılmayı” emreden hadis-i şerifi aslında bu mesajı vermektedir. (bk. İbn. Mâce, Zühd, 15; İbn Hanbel, V, 412). İnsan zamanı ne kadar iman ve ibâdet bilinciyle kuşanabilirse son nefes için tedbir almış sayılır. Çünkü Allah Rasûlü: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz.” (krş. Müslim, Cennet, 83-84) buyurmaktadır.
İçinde bulunulan an, en kıymetli zamandır. Çünkü ân geçmiş ile geleceğin kesişme noktasıdır. Değerli olan da o noktadır. Geçen geçmiş, gelecek ise meçhûldür. Nitekim şâir der ki:
Mazî hayâl, manzar-ı âtî henüz adem,
Hâl oynatır şuûrumu, bilmem nedir bu dem?
Bir ân imiş meâli kitab-ı vücûdumun
Ömrüm şu gam-güsârım olan satr-ı mürtesem
Bir Arap şâiri de şöyle der:
Zamanı bizimle ölüme doğru giden bir gemi gibi görüyorum
Gemi akıp gidiyor ama, onun hareketlerini göremiyorum
Evet, zaman denizin engin sularında süzülüp giden bir gemi gibi akıyor ve bizleri sessizce ölüme taşıyor. Herhalde Yahya Kemâl bu anlayıştan ilhâm ile Sessiz Gemi şiirinde şunları söyler:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli
Aylarca sonsuz ufka bakar gözleri nemli.
İnsanların en büyük mes’elelerinden olan insanın içinde bulunduğu ânı değerlendirmesi konusunda Hz. Mevlânâ da kaygılıdır. Nitekim o da Mesnevî’de der ki:
Ey cânımın cânı ey benim cânânım,
Aklını başına al da şu içinde bulunduğun ânın kıymetini bil!
İmam Şâfî hazretlerinin: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile meşgul eder” sözü, aslında zamanı yönetmenin nefsin tuzağına düşmemek için önemli olduğuna dikkat çekiyor. Nefs, kötülüğü emreden özelliği sebebiyle insana sürekli tuzak kurmaktadır. Akıp giden zaman nefsin kurduğu tuzaklarla doludur. Günümüz insanının zaman yönetimi diye gündemine aldığı zamanı kuşanma konusu süfilerin de “İbnü’l-vakt” (zamanın çocuğu) kavramı ile ifade ettikleri bir alandır. Sufilerin kaygısı hep son nefes ile ilgilidir ve içinde bulunulan her anı o anın gerektirdiği tavır, davranış ve amellerle karşılamaktır. Zaman konusundaki bu duyarlılık her nefeste son nefesi yaşama bilinci kazandırır. nmam Şâfî hazretlerinin: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile meşgul eder” sözü, aslında zamanı yönetmenin nefsin tuzağına düşmemek için önemli olduğuna dikkat çekiyor.