Altınoluk Dergisi, 2002 – Mart, Sayı: 193, Sayfa: 013
Derviş Yunus der ki, dünya yalandır,
Güvenme malına, malın talandır,
Seherde âşıka uyku haramdır,
Uyuma der bana; Sultân-ı enbiyâ,
Hiç yatma der sana; Sultân-ı enbiyâ
Sûfîlere göre uyku tabiat muktezâsı, maddî ve nefsânî bir şey olduğu için gaflet hâli sayılır. Çünkü uyku halinde kul Hakk’ı düşünüp zikredemez. Ama uykuya temiz bir zihin ve berrak bir kalp ile giren kimse, uykusunu gaflet kirinden kurtarmış olur. Yatarken temiz bir kalb ile kendisi ve bütün müslümanlar için tevbe ve istiğfar eden; gönül dünyasında bir kimseye zarar vermek, bir günah işlemek gibi bir düşünce bulundurmayan; abdestli olarak yatağa giren ve Allah’ı zikrederek uykuya dalan kimsenin sabaha kadar yatağı mescid, uykusu da ibadet sayılır. Böyle bir sâlik uykudan uyandığında gönülden Allah’a yönelir, düşüncesini Allah’a, dikkatini O’nun emirlerine teksif eder ve zikirle meşgul olur.
İnsan zihni, teksif ve sürekliliğin etkisindedir. Nitekim narkozla bayıltılan hastalar, adeta videoda durdurulan kaset gibi, uyudukları sırada zihinleri her ne ile meşgul ise, uyanırken onu tekrarlamaktadırlar. Nasıl uzaktan kumanda ile durdurulan videodaki kaset, tekrar çalıştırıldığı yerden devam ederse zihin ve kalp de öyledir. Bu yüzden uykuya geçiş hali çok önem arzetmektedir. Nitekim engin gönüllü Hak âşıkları der ki: “Kendisinin mânevî durumunu merak eden kimseler, uyandığında aklına gelen ilk düşüncenin ne olduğuna baksın. Çünkü kabirden kalkış uykudaki gibi ölmeden önceki hal ile irtibatlıdır. İnsan uyuduğu sıradaki düşüncelerle uyandığı gibi, öldüğü andaki inanç ve düşüncelerle haşrolacak ve hesâbı ona göre görülecektir.”
Yatma seherde / Uğrarsın derde
Söyle her yerde / Elhamdülillâh
Sâlik seherî olmalı, tanyeri ağarmadan önceki seher vaktini ganimet bilmelidir. Gecenin son üçte biri sayılan seher vaktini uykusuz geçirenlere “seherî” denir. Seherî sâlik, geceleyin kalktığı teheccüd namazından sonra bir süre istiğfâr, tevhid, zikir, tesbih ve salât ü selâm ile meşgul olur. Gece namazı ve ardından bir süre istiğfâr ve evrad ile meşguliyet senâ ve teşvik edilen önemli bir husustur. Nitekim Allah Rasûlü: “Bir koyun sağacak kadar bir süre de olsa geceleyin kalk ve namaz kıl!” 1 Koyun sağacak kadar zaman, iki veya dört rekat namaz kılacak bir zaman olarak açıklanmıştır.
Ebû Zer anlatıyor: Allah Rasûlü’ne sordum: “Gecenin hangi vaktinde kılınan namaz daha faziletlidir?” Buyurdu ki: “Gecenin eksilmeye başlayan yarısındaki namaz.”2
Bir başka rivayette, “Gecenin son vaktinin namazına sarıl! Çünkü o, meleklerin şahidlik ettiği namazdır.” 3ifâdeleriyle seher vakti kılınan namazda gece ve gündüz meleklerinin hazır bulunduğuna işaret edilmektedir.
Hadis kaynaklarının verdiği bilgiye göre Allah Rasûlü seher vakti horoz sesini duyunca kalkardı.4
Seher vakti veya tanyerinin ağarması sırasında uykunun insanı esir almasından kurtulmanın yolunu Allah Rasûlü şöyle bir benzetme ile açıklamaktadır: “İnsan uyuduğu zaman şeytan onun boynuna üç düğüm atar. Kişi uykudan uyandığında oturup besmele çekince bu düğümlerden biri çözülür. Kalkıp abdest aldığında ikincisi, iki rekat namaz kıldığında ise üçüncüsü çözülür. Böylece kul dinç ve kalbi huzurlu sabaha çıkar. Aksi halde tenbel ve berbat bir halde güne başlar. 5
Sabah namazına kalkamayacak kadar gafletle uyuyan kimsenin kulağını şeytanın kirlettiğini 6 ifade buyuran hadis-i şerif, seher dinamizmi ve sabah zindeliğinin güneş doğmadan kalkmakta olduğuna dikkat çekmektedir.
Tâbiîn neslinin büyüklerinden ve tasavvufun ilk üstadlarından Hasan Basrî hazretlerine bir adam: “Üstadım, geceyi sağlık içinde geçirdiğim, geceleyin kalkmayı çok arzuladığım ve hazırlık yaptığım halde bir türlü kalkamıyorum.” diye dert yandı. Hasan Basrî şu cevabı verdi: “Günahların seni buna bırakmıyor. Sen gündüzün, gece ibadetine engel olacak günahlarından uzak durmaya bak! Çünkü kullar işledikleri günahlarından ötürü gece ibâdetinden mahrum bırakılırlar.”
Ebu’l-Hüseyn Nûrî de şöyle der: “İşlediğim bir günah yüzünden, yedi ay süreyle gece ibâdetinden mahrum kaldım. “Bu günah hangisiydi?” diye soranlara şu karşılığı vermişti: “Ağlayan bir adam gördüm ve bu adamın riyâkâr olduğu sû-i zannına kapıldım. Sonunda böyle bir cezaya uğradım.”
Yine büyüklerden birisi, kalbinin üzerine çekilen gaflet perdesi sebebiyle feyz kapısının kapandığını ve geceleri evrad ve dersini yapamadığını söyler ve derdi ki: “Bu benim işlediğim günahımın cezasıdır.”
Seher vaktinde kalkmayı zorlaştıran şeylerin başında, dünya işlerine çok kafa yormak gelmektedir. Dünya ilgisi, kalbi meşgul ettiği gibi organları da yormakta ve bitkin düşürmektedir. Midenin çok dolu olması, lüzumsuz ve boş laflarla meşguliyet ve harama dalmak, seherin sırrına gölge düşürmektedir. Şüpheli şeylerle beslenmek, haram ve günahta ısrar ise işi iyice zorlaştırmaktadır.
Gece kalkmayı kolaylaştıran şeylerin başında helâl yemek; tevbe ile istikamet üzre olmak, azab endişesi ve cennet ümidi gelmektedir.
Tasavvuf literatüründe kulun Hak ile olan gündüz vaktine muhâdese, gece vaktine de müsâmere denir. Bu vakit içinde sâlik Rabbıyla başbaşadır ve âdetâ mânen O’nunla mükâleme hâlindedir. Hak’tan onun gönlüne birtakım ilhâm ve tecellîler olmakta; gönlü bu güzelliklerle dolmakta, sâlikten de Hakk’a birtakım niyaz ve yakarışlarla duâlar yükselmektedir. Gündüzün aydınlığı sebebiyle, sâlikin Hak ile beraberliği, münâcât ve mülâkâtı keşf üzre, gecenin karanlığı sebebiyle bu mülâkât setr ve sırrîlik üzredir. Sûfîler, geceleyin meydana gelen ve müsâmere denilen muhabbet ve dostluğun, gündüz zâhir olan ve muhâdese denilen dostluktan daha mükemmel olduğuna kânîdirler.
Müsâmere aynı zamanda Allah Rasûlü ile alâkalı bir haldir. Hak Tealâ, onun kendisiyle olacağı bir vaktinin bulunmasını murâd edince, onu bir gece Mekke hareminden alıp tâ “Kabe Kavseyn” makamına yükseltti. Hak Tealâ kendisine münâcât, sırrî bir mülâkât için, hitâb ve sözünü işittirmek amacıyla Cebrâil ve Burak’ı onun emrine tahsis etti. O şanlı peygamber, bütün bu azamet makamlarını kat’edip yüce zâtın mülâkâtıyla müşerref olunca hayret vâdisinde idrâkten âcizliğe düştü ve: “Ben, Seni senâ etmekten âcizim. Seni ancak Senin senâ ettiğin şekilde senâ ediyorum.” dedi.
Bu mülâkat işte böyle bir gece vaktinde olmuştur. Çünkü gece dostların halvet vakti, yani başbaşa kalma zamanıdır. Gündüz ise kullara hizmet vaktidir. Kul ve köle statüsünde olanlar, belirlenen sınırları aşınca hizaya çekilirler. Ama sevgililer için sınır yoktur. Onlar, haddi tecavüz etti diye kınanmazlar. Çünkü dostun yaptığı dosta, sevgilinin yaptığı sevgiliye hoş gelir.
Gecenin sükût dili, dervişin sır kulağına ibâdet çoşkusu telkîn etmektedir. Seherin bereketi, bu sükût ile söylenen sırdadır.
Dipnotlar: 1– (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 18-19; Zebidî, İthafu’s-saâde V, 476) 2– (krş. İbn Hanbel, Müsned, V, 179) 3– (Müslim, müsafirin, 294; Nesâî, mevâkit, 35; İbn Mâce, ikâme, 148; İbn Hanbel, Müsned, III, 300, 315) 4– (bk. Buhârî, teheccüd, 7; Müslim, müsafirin, 131; Nesâî, kıyâmü’l-leyl, 8; İbn Hanbel, Müsned, VI, 110, 147, 203) 5 – (bk. Buharî, teheccüd,12; Müslim, müsafirin, 207; Ebû Dâvud, tatavvu’, 17; İbn Mâce, ikâme, 174) 6– (bk. Buharî, teheccüd,13; Müslim, müsafirin, 205; Nesâî, kıyâmu’l-leyl, 5; İbn Mâce, ikâme, 174)