Altınoluk Dergisi, 2002 – Subat, Sayı: 192, Sayfa: 007
Seher, gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığının birbirine karıştığı; tanyeri ağarmasından önceki vaktin adıdır. “Sahûr” kelimesi de Arapça’da aynı kökten olup seher vakti yenilen yemek anlamına kullanılır. Bu açıdan seherle sahûr arasında bir ilgi vardır.
Kur’an-ı Kerim’de “gece” istirahat vakti olarak tayin edilmiş olmakla birlikte (bk. Nebe;78/10) gece ibadetini teşvik eden ve uyanıklığı öven pek çok âyet-i kerime vardır. Onlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
– “Ey örtüsüne bürünen Peygamber, geceleyin kalk, gecenin birazını veya yarısını; ya da yarıdan biraz azaltıp biraz çoğaltarak ibâdetle geçir. Kur’an’ı yavaş yavaş, güzel güzel, tertil üzre oku! Çünkü biz sana ağır bir yük yükleyeceğiz. Gecenin neş’esi daha etkili, sözü daha güçlüdür. Sana gündüzün de bir iş vardır. Rabbı’nın adını an ve mâsivâdan kesilip O’na yönel!” (el-Müzemmil. 73/1-8) Bu ayet-i kerimede Allah Teala, Rasûlünü geceyi ihya etmeye teşvik ettiği gibi, geceleyin okunan Kur’an’ın kalbde daha etkili ve akılda daha kalıcı olduğunu haber vermektedir. Bu, bir bakıma geceleyin dikkatin daha diri, gönlün daha berrak, zihnin daha aydınlık olduğunun bir ifadesidir. Gece zikrinin masivadan tam anlamıyla kesilip Hakk’a yönelmeye müessir olduğunun tesbitidir.
– “Fil-hakika Rabbın biliyor ki sen muhakkak geceleyin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birin kıyamda geçiriyorsun. Yanındakilerden (ashâb ve ailenden) bir grup da kalkıyor. Allah sizin bundan fazlasını beceremeyeceğinizi bilir. Bu yüzden sizi bağışlar.” (el-Müzemmil,73/20) Bu ayetle gecelerini ihya edenlerin amelleri, Allah Rasûlü’nün amelleriyle bir tutularak övülmüştür. Geceleyin kalkışın nebevî ve rabbânî bir haslet olduğuna dikkat çekilmiştir.
– “Bizim âyetlerimize iman edenler o kimselerdir ki kendilerine öğüt verildiğinde secdelere kapanır ve Rablarını hamd ile tesbih ederler ve asla kibirlenmezler. Geceleyin yanlarını yataklarından uzaklaştırarak korku ve ümitle rablerine dua ederler.” (es-Secde, 32/15-16) Bu ayetteki uyarı daha ilginç, o da: Geceleyin Allah rızası için kalkanların, asla kibre düşmemeleri, korku ve ümid dengesini korumaya çalışmalarıdır.
– “Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun bükenlerle inkâr edenler bir olur mu?” (ez-Zümer, 39/9) Bu ayetten; geceleyin kalkarak Allah’a ibadet edenle gece boyunca uyuyan gafilin asla bir olmayacağı anlaşılmaktadır.
– “Rahman’ın kulları, gecelerini Rabları için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.” (el-Furkan, 28/64) Rahman’ın rahmetine ulaşmanın yolu geceleri kıyam ve secde ile O’na en yakın olacak anı yakalayabilmektir.
– “Geceleyin sana mahsûs bir namaz olarak teheccüd kıl! Umulur ki Rabbın seni makam-ı mahmud’a erdirir.” (el-İsra,17/79) Bu ayete göre Hz. Peygamber için teheccüd namazı vâcib hükmündeydi. Bu hüküm, ümmet için en azından “müekked sünnet” olarak görülmüştür.
– “Ey Rabbimiz, seher vaktinde istiğfar edenleri bağışla ve cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân, 3/17) Cehennem azabından halas olmanın en etkin yollarından biri seher vakti istiğfardır.
– “Muttakiler cennetlerde, pınar başlarındadır. Rablarının kendilerine verdiklerini alacaklardır. Onlar bundan önce ihsan ehli kimselerdi. Geceleri pek az uyurlar ve seher vakitlerinde istiğfâr ile meşgul olurlardı. Mallarından isteyen ve istemeyen ihtiyaç sahipleri için hak ayırırlardı.” (ez-Zâriyât, 51/15-19) Bu ayette cennete ulaşmak için bir önceki ayete ilave olarak az uyumak ve malından infak sayılmaktadır. Hem de isteyen ve isteyemeyen ihtiyaç sahiplerine.
-“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyiniz.” (el-Bakara, 2/45) ayetinin tefsirinde namazdan maksadın gece namazı olduğu açıklanmaktadır. Yani Allah Teala nefsle cihadda, iç düşmana karşı sabırda gece namazı ile yardım alınmasını emretmektedir. Çünkü gece namazı sadece Allah’tan huşu duyan mütevazı kullara ağır gelmeyen zor bir ibadettir. Bu zorluğu sebebiyle bunu işleyenlerde ucübe düşmemek için ümid ve korku dengesi öne çıkmaktadır.
Allah Teâlâ hazretleri gecenin feyiz ve bereketine dikkat çektiği gibi, Hz.Peygamber’i, onun şahsında ümmeti ve genel mânâda müslümanları geceleri ihyâ etmeye ve seherlerde istiğfâr ile meşgul olmaya çağırmaktadır. Hz.Peygamber (a.s.) bu emre imtisal ile geceleri teheccüde kalkarak ayakları şişinceye kadarkıyamda dururdu ve “gelmiş, geçmiş bütün günahları bağışlanmış bir Peygamber olarak kendisini bu kadar yormaması” uyarısında bulunulduğunda şöyle buyururdu: “Şükredici bir kul olmayayım mı?”
(Buhâri, Tefsiru sûre(48), 2; Müslim, Münâfikin, 81; Buhârî, Teheccüd, 6, Rikak, 20; Tirmizi, Salât, 187)
Geceyi ibâdet ve tâatla ihyâ etmenin şükre vesile bir amel olduğu bundan daha vâzıh bir biçimde ifâde edilemez. Hz. Peygamber’in bundan başka gece ibâdetini öven ve seher vakitlerinde istiğfar ile meşgul bulunmaya tavsiye eden bir çok hadis-i şerifi bulunmaktadır. Onlardan bazıları şunlardır.
– “Gecede bir vakit vardır ki Müslüman bir kul bu vakti denk getirir ve o saatte Allah’tan ne gibi hayır dilerse Allah onu verir.” (Buhari, Talâk, 24; Müslim, Müsâfirin, 166)
– “Kişinin gece yarısı kıldığı iki rekat namaz bütün varlığı ile dünyadan hayırlıdır. Eğer ümmetime zor geleceğinden korkmasaydım bu iki rekat namazı onlara farz kılardım.” (Buhârî, Teheccüd, 10)
– “Gece namazına devam edin, zira bu, sizden önceki sâlihlerin sünnetidir. Gece ibâdeti Allah’a yakınlık vesilesi, günahlara keffârettir. İnsanı, bedenî hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizî, Deâvât, 101; İbn Hanbel, VI, 126)
– “Gece namaz kılmak alışkanlığında olan kimse uyanamadığı zaman aynen namaz kılmış sevâbı kazanır, uykusu da kendine sadaka olur.” (Ebû Dâvud, Tatavvu’, 30)
– “Farzlardan sonra en fazîletli namaz gece namazıdır.” (Müslim, sıyâm, 203)
Diğer bir kısım hadislerde de Allah Rasûlü gece namazına kalkan ve eşini kaldıran erkek ile kendisi kalktığı gibi kocasını kaldıran kadınlara Allah’ın rahmet etmesini dilemekte bu tür kimseleri zâkirlerden saymaktadır. (Bk. Ebû Davud Tatavva’, 18 ve Nesâî Kıyâmu’l leyl, 5, 17)
Bir başka hadiste de; uyanamadığı için evrâdını yerine getiremeyen kimsenin sabah ile öğle arasında bunu yapması halinde, gece yapmış gibi ecir alacağı (Müslim,) rivâyet edilmektedir.
Gecenin bir yorgan gibi insanı kuşatan derinlik ve mistik hazzı insanların gönül ve duygu dünyalarını harekete geçirdiğinden gece hep hazine gibi görülmüş, tasavvuf ricâli eserlerinde gece bahsine ayrı bir değer vermişlerdir. Tasavvuf klasiklerinden Kûtü’l-Kulûb müellifi Ebû Tâlib Mekkî, eserinin 12-14. bablarını gece ibâdetine ayırmıştır. Gazzâlî, İhyâ’da I. Cildin son bölümünde “İhyâ-i leyâl” bahsinde geceyi anlatmaktadır. Sühreverdi de Avârifu’l-Maârif’inin 45-48. bölümlerini bu konuya tahsis etmiştir.
Genelde bedenin râhat etmesi için yirmi dört saatlik günün üçte birinin uyku ve istirahatle geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bu sekiz saatin altısı gece, ikisi de gündüz olursa daha uygun olur. Ancak gecelerin uzunluk ve kısalığına göre bunda tasarruf edilebilir. Tasavvuf anlayışında mürid irâde ve sağlam niyeti sâyesinde uykuyu daha aşağılara da çekmelidir.
Bir kısım sûfilere göre, uyku sekiz saatten az olursa dimağa zarar verir ve bu durumda bedenin sıkıntıya düşmesinden korkulur. Uykunun yerini Allah ile ünsiyet duygusu alırsa uykusuzluk zarar vermez. Kalbinde ilâhi ve mânevi neşe olanlara uzun geceler kısa gelir. Nitekim şâir:
Dostla geçen bir sene, sâniye gibidir.
Onsuz geçen bir sâniye seneye denktir.
Âriflerden biri der ki : “Allah Teâlâ seherlerde uyanık olanların kalbine nazar eder ve onları nûr ile doldurur. Bu kalpler hikmet menbaı olur ve aydınlanır. Ardından bu nûr ve hikmet gafillerin kalplerine yayılır.”
Şam sufileri gece ibadeti ve açlığa verdikleri önem sebebiyle “ehlü’l-leyl ve’l-cûiyye” diye anılırlardı. Bu ekolün öncülerinden Ebû Süleyman Dârânî der ki: “Geceyi ibâdetle geçirenlerin, gecede buldukları lezzet, hevâ ehlinin oyun ve eğlencede buldukları lezzettten daha üstündür.”
Bir sûfî şöyle der: “Dünyada geceleri boyun büküp Allah’a yalvaranların münâcatından başka, cennet ehlinin nimetlerine benzeyen hiçbir şey yoktur. Çünkü geceyi ibâdetle geçirenlere münacatlarının tadı, âcilen verilmiş bir ecirdir.”
Rivâyete göre Allah Teâlâ geçmiş peygamberlerden birine vahyederek sevdiği kullarının özelliklerini sayarken şöyle buyurmuştur: “…Onlar kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi akşam olunca gecenin gelmesini arzularlar. Gecenin karanlığı bastırıp, her sevgili sevgilisiyle başbaşa kaldığında onlar bana ibâdet için yüzlerini yere sürerler. Bana münâcâtla nimetlerimi ikrar ederler. Feryâd, figan ve ilticâlarla geceyi ihyâ ederler. Ben de onlara üç ihsanda bulunurum. 1- Gönüllerine bir nûr veririm. Bu sâyede onlar, benim kendilerine haber verdiğim gibi beni anlatırlar. 2- Yedi kat semâ ve yeryüzü onların mizanlarına konmuş olsa, Ben az bulurum. 3- Zatımla onlara yönelirim. Benim zatımla kendisine yöneldiğim dostuma ne vereceğimi kim bilebilir ki?
Geceleyin Rabbı ile başbaşa kalarak münâcatta bulunan samimi mü’minin elde ettiği ilâhi nûr, gündüzün bütün saatlerine yayılır. Yâni bir bakıma gündüzü gecesinin himâyesinde olur. Çünkü onun kalbi ilâhi nurlarla dolmuştur. Gündüz yapmış olduğu hareketleri geceleyin elde ettiği bu nûr kaynağından beslenir. Nitekim “Gece namazı kılanın yüzü gündüzleri parlak ve aydınlık olur.” buyrulmuştur. (İbn Mâce, İkame, 174)
Tasavvuf ricâli, geceleyin teheccüde kalkmayı mâneviyat âleminin önemli bir ateşleyicisi gibi gördüklerinden eserlerinde geceleyin teheccüde kalkmayı kolaylaştıracak hususlara da ayrı bir önem vermişlerdir. Nitekim Avârif müellifi, eserinde gece kalkmaya yardımcı olacak hususları şöyle sıralamaktadır:
1- Güneş batarken abdest tazeleyip akşam ile yatsı arasını namaz, Kur’an tilâveti ve zikirle geçirmek,
2- Yatsı namazından sonra mâlâyânî sayılacak dünya kelâmından uzak durmak,
3- Alışkanlıkları, özellikle nefsin hoşuna giden ve rahat uyumayı sağlayan alışkanlıkları değiştirmek,
4. Mideyi yemekle doldurmamak, akşamları daha az yemek,
5. Yatağa abdestli ve teheccüde kalkmak niyyetiyle girmek.
Seher vakti, Allah Teâlâ’nın dünya semâsına rahmet ve mağfiretiyle tecelli ettiği bir zaman dilimi (bk. ibn Mâce, İkâme, 191; İbn Hanbel, II, 423) olduğundan ibâdet, zikir ve tefekkür zamanı kabul edilmiştir. Seher vakti aynı zamanda şairlerin, ediblerin ilham saatidir. Şairler şiirleri; âşıklar aşk terennümleri; tevbekârlar tevbeleri için hep bu saati seçerler. Ayrıca seher vakti bülbüllerin sazda, güllerin niyazda olduğu, rızıkların taksim olunduğu vakittir.
“Kalbi Dünya İşgal Etmesin”
“- Dünya muhabbetiyle kalbinizi işgal edip de Cenâb-ı Hakk’ın ibâdetinden zikir ve muhabbetinden ta’til etmeyiniz.”buyurulmuştur. Yine:
“- Bir kimse uykudan uyanır uyanmaz seherde her şeyden evvel dünyayı düşünürse Cenab-ı Allah onun işini perişan edip rahatını selbeyler”, buyurulmuştur.
Sabah namazı zamanı, seher vakti Cenâb-ı Hakk’a ibadet, duâ ve niyaz zamanı olduğu halde mü’minin bunları terk ile dünya endişesi ve muhabbetiyle kalbini meşgul etmesi bir nev’i Cenâb-ı Hak’tan kalben yüz çevirmesi demek olmuş oluyor.
(Mahmud Sami Ramazanoğlu, Musahabe-6, Sf., 30)