Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Temkin Ehli

Altınoluk Dergisi, 2005 – Temmuz, Sayı: 233, Sayfa: 006

Temkin, tâat ve ibâdetlerde istikâmet üzere karar kılmak, kulun bulunduğu mânevî makama iyice yerleşmesi demektir. Tutulan yolda kulun yalpa yapmadan yürümesi, taşkınlık ve şaşkınlığa bâdî olacak davranış ve tutumlardan uzak durmasıdır. Mânevî duyguları içine sindirmesidir. Temkinin zıddı telvindir. Telvin, kulun mâneviyat yolunda terakkî ederken bir hâlden diğer hâle geçmesi, bir makamdan diğer makama intikalidir. Yaşanılan yeni hâller ve ulaşılan yeni makam sebebiyle gönülde meydana gelen değişkenliktir.

Allah dostları mutlaka bu iki halden birinde olurlar. Özellikle cezbe ve aşk yolunun meftunu şuttâr meşrebliler telvin ehli kabul edilir. Nitekim Yunus Emre’nin şu şiirinde telvin ehlinin bir halden bir hale geçişi şöyle anlatılır: Allah bana öyle bir gönül verdi ki, daha “hâ” demeden hayran olup şaşkınlığa düşerim. Gönlüm etkiye çok açıktır. Bir an gelir neşelenir, bir an gelir hüzünle ağlarım. Bir an cahil olur, hiçbir şey bilmez hale gelirim. Bir an hikmetlere dalar, eski Yunan hekimi Calinus ile Lokman Hekim gibi ehl-i hikmet kesilirim:

Hak bir gönül verdi bana

Hâ demeden hayrân olur

Bir dem gelir şâdî olur

Bir dem gelir giryân olur

Bir dem gelir cehâlette kalır

Hiç nesneyi bilmez olur

Bir dem dalar hikmetlere

Calinus u Lokman olur

Telvinde kişinin karakterinin ve nefsinin arzu ve isteklerine de cevap verecek şekildeki iniş ve çıkışı vardır. Telvinde kâh cem halini yaşayan bir coşku, kâh fark haline dönüp nefsiyle baş başa kalma hali vardır.

Temkinde ikilikten kurtulma söz konusudur. Kendini görme yerine Hakk’ı müşahede, başkalarının farkında olma yerine hepsinden geçme Müteâl olana erme söz konusudur. Temkin aslını korumak ve yaratılış sırasında verilen sözü hatırlamaktır. “Andını hatırla”ifadesinde saklı Allah ile yapılan ahde vefâdır temkin.

Temkin ehli, kendisini zihnini, gönlünü meşgul eden her türlü gaflet çağrılarına aldırış etmeden teyakkuz halindedir. İstikâmet üzre olmakla temkin ehli olmak arasında bir irtibât vardır. Nasıl istikâmet gönlü Allah’a bağlamak ve Allah dışındaki her şeyden soyutlanmak demekse temkin de kullukta temekkün yani ona yoğunlaşıp yerini sıkı ve sağlam yapmaktır.

Temkin ehli, zorluk ve sıkıntılarda daima sabır binitine binip yol alır. Sabır ve temkin birleşince gönülde yakîn peydâ eder. Sabrı ve yakîni sağlam olan temkin ehli, Rabbımızın sınama ve deneme emrine boyun eğen ve dünya imtihanına hazırlıklı olandır.

Temkin itminandan daha yüksek bir duygu ve haldir. İtminana erip gönlünde imanın lezzetini yaşayan, tavır ve davranışlarında temkin ehli olur. Kalbi iman ve teslimiyet üzre sâbit kadem olur.

Temkin, tasavvuf literatüründeki vusûldür. Hakk’a ermektir. Bu makamdaki birinin kalbi âdetâ mânevî makamına mekân olmuş demektir.

Temkin ehli olmak için:

1- Kulun yöneliş gâyesini iyi tâyin etmesi,

2- Bu iş için lâzım olan yolu ve usûlü bulması

3- O usûlle yola koyulması gerekir.

Bulunacak yolun geniş ve suhûletli olması, insanların başarısını artırır. Çok dar ve marjinal yollar, izlenmeye imkân vermez. Bulunan yolun bütün kolaylık ve genişliğine rağmen müstakîm olması şarttır.

Temkinde âriflerin yolu, varlık nûruyla hûzur hâline ermektir. Murâkabe ya da ihsân kavramıyla karşılanabilecek bu yüksek temkin hali, kalbin Allah’a yönelip bütün himmetini toplaması, kendi muradından uzaklaşıp sadece O’nun muradına boyun eğmesidir. Böyle bir ârif, halkın kaybettiklerini bulmuştur. Bu buluşun nûru ârifin organlarından, harekât ve sekenâtından dışarı taşar. Konuşursa da susarsa da onu nûr kaplar. Kalbini Hakk’ın isim ve sıfatlarının nûru istila eder. O sıfatlara imandan ve onların tadını tatmaktan kalbinde bir nûr hâsıl olur. İşte âriflerin yüzünden lemeân eden nûr, o nurdur.

Temkin ehli yerlere ve göklere sığmayan Yüce Rabbının gönlüne yerleştiğini; O’nun kendine şah damarından daha yakın olduğunu hissetmeye başlar. Önemli olan kulun bu hissedişidir. Çünkü Allah, kuluna olan yakınlığa ısrarla vurgu yapmaktadır. Onda problem yok. Problem kulun Allah ile olan yakınlığındadır.

Temkin ehli Allah dostları, aşırılıktan uzak, denge unsuru insanlardır. Kimseye kaldıramayacağı yüksek coşku enerjisi yükleyip hoplatmadıkları gibi, dini hassasiyet gerektiren alanlarda da suskun kalmazlar. Her zaman gerektiği kadar konuşur, gerektiğinde susar, ama daima ictimâi bir aksiyonun içinde yer alırlar.

Temkin onların nazarında korkusuzluk ya da ölçüsüz davranışlar değil, tedbirli ve ölçülü hareketlerdir. İnsanların kafasında problem üretecek anlamsız sözler yerine problemlerini çözecek, rahatlatıp sükûnete erdirecek davranışlardır.

“İhtiyat ve tedbir korkaklık değildir” onların lügatinde. Pısırıklık ve uyuşukluk da tedbir değildir onların anlayışında. Herşeye ve herkese hak ettiği kadar ilgi gösterip değer vermek, ama en büyük değeri sevgililer sevgilisi Allah’ın rızasına adamak onların temkinlerinin en bâriz özelliğidir.

Bundan altı sene önce âhiret yolculuğuna uğurladığımız ve bugün kendisini rahmetle andığımız Hacı Musa Topbaş Efendi de ehl-i temkin bir insandı. Temkin ehli olmanın ve istikametle temkini buluşturmanın güzel yüzüne yansıyan, nûrâni sözlerine akseden lâhûtî bir cemâli vardı. Yüzündeki melâhat, gözlerindeki keskinlik ve ciddiyet insanı vakarla kuşatır, derûnî bir saygı uyandırırdı. Onun anlayışında her insan ayrı bir âlemdi ve o yüzden muhteremdi. Onun kalbindeki temkinin gönül dünyasında oluşturduğu sekînet ve huzur hali gönüllere huzur duygusu verirdi. Konuşsa da sussa da yanında bulunmak ve onunla aynı meclisi paylaşmak ayrı bir pozitif enerji verirdi insana. Temkin ve istikametinin amel ve aksiyon olarak meydana getirdiği enerji, yüreklere ayrı bir motivasyon sağlardı.

Onun dar ve zor zamanlarda asla ümidsizliğe düşmeyen ruh halinin temelinde engin temkin duygusunun önemli bir yeri vardı. Ağır hasta yatağında yattığı dönemlerde bile hizmet heyecanıyla söylediği sözler, yüreğinin nasıl aşkla kıpır kıpır ettiğini gösteren ifadelerdi.

Mal, mülk, şöhret ve her türlü imkan, Allah yolunda kullanıldığı zaman güzel şeylerdir şüphesiz. Ama sadece dünyalık ve geçici hazlara ve zevklere adanmış mal ve mülkün onun gözünde hiçbir değeri yoktu. İmkanlarını yüreğindeki temkin duygusunun bir tezahürü olarak çok değişik alanlardaki hizmetlere dağıtarak yönlendirirdi.

İnsanî münasebetlerinde de aynı temkin ve dengeyi müşahede etmek mümkündü. Toplumun her kesiminden insanla görüşür ilgilenirdi. Görüşmeleri, sohbetleri aynı minval üzereydi. Gündelik hayatındaki düzen, tertip ve disiplin de âdeta gönlündeki temkinin, zihnindeki dengenin ve ruhundaki itidalin bir tezahürüydü. Onu bir temkin önderi olarak her zaman hasretle arayacak ve rahmetle anacağız.