Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

SÜHREVERDÎ Ebû Hafs Ömer b. Muhammed

Mutasavvıf, Sühreverdiyye tarikatı kurucusu, müfessir ve muhaddis (ö. 632/1234)

Ebû Hafs, Ebû Abdullah künyeleri ve Şihâbuddîn, Şeyhu’l-islâm ve Şeyhu’ş-şüyûh lâkaplarıyla meşhûrdur. Hz. Ebû Bekir soyundan geldiğinden el-Bekrî, et–Teymî ve el–Kuraşî nisbeleriyle anılır. Eflâkî Ebû Bekir soyundan olmak münâsebetiyle onun Mevlânâ ile akrabâ olduğunu söyler (Menâkıbü’l-ârifîn, I,45). Pek çok âlim ve sûfî yetiştiren seçkin bir âileye mensuptur. Babası Ebû Câfer Muhammed, amcası Ebu’n–Necîb Ziyâuddîn Abdulkahir ve büyük dedesi Ammûye lâkabıyla meşhûr Abdullah b. Sa’d, Sühreverdî nisbesiyle anılan âlim ve sûfî kişilerdi. Babası Bağdat’ta Nizâmiyye medresesinde okudu. Es’ad el-Mihenî’den fıkıh icâzeti alarak bir süre aynı medresede müderrislik ve Kasr câmiinde vâizlik yaptı. Sühreverd kadısı iken bir iftirâ sonucu idâm edildi. Ebû Hafs  o sırada altı aylık bir çocuktu. Amcası Ebu’n-Necîb, hayatına yön veren en mühim hocasıdır. Avârifu’l–maârif’te ondan sık sık bahseder. Halep’te idâm edilen «Sühreverdî-i Maktûl» Şihâbuddin Yahyâ b. Habeş ile lakap ve nisbelerindeki benzerlik sebebiyle zaman zaman karıştırılır.

İran’ın Irak-ı Acem bölgesinin Cibâl eyâletinde Zencan’a bağlı Sühreverd’de doğdu (1 Şaban 539 / 27 Ocak 1145). Memleketinde ilk ilimleri öğrendikten sonra on altı yaşlarında Bağdat’a amcasının yanına gitti. Orada amcasından ve onun himâyesinde muhtelif kimselerden okudu. Amcası 563/1168’de vefât ettiğinde Şihâbüddin yirmi dört yaşlarındaydı. Ebu’n- Necîb’in Âdâbu’l-mürîdîn adlı eseri, Avârifu’l-maârif’in en önemli kaynakları arasındadır. Sühreverdî Şafiî fıkhını amcasının arkadaşı Ebu’I-Kasım b. Fadlan (ö.565/1169) ve Ebu’l-Muzaffer Hibetullah eş-Şibli (ö.563/1167)’den  tahsil etmişdir. Bunlardan başka Ebul-feth  İbnü’l-Battî   (ö.564/1168),  Ma’mer b.  el-Fâhir (ö.  564/1168), Ebû Zür’a el-Makdisî (ö.566/1170), Ebû’l-fütûh et-Tâi (ö.555/1160) gibi âlimlerden hadîs, fıkıh ve diğer ilimleri tahsil etti. Amcasının arkadaşı Kadiriyye tarîkatı pîri Abdulkâdir Geylânî (561/1165)’den istifade etti. Avârif’te ondan nakillerde bulunur. Önceleri ilm-i kelâma meyletti ise de Abdülkadir Geylânî’nin işâretiyle bu ilim ile meşgul olmayı bıraktı. Avârifu’l-maârif’in muhtelif bölümlerinde kelamcıların görüşlerine yer vermektedir. İ’lâmü’l-hüdâ ve akîdetu ehli’t-tuka adlı eseri, akaid ve kelâm kitabı görünümündedir. Abdulkadir Geylânî ve amcasının vefâtından sonra Basra tarafına giderek   gönlünü teskin edecek bir mürşid aradı. Basra’da bir müddet Ebû Muhammed Abd (veya Abdullah) el–Basrî (ö.572/1176)’nin sohbetlerine devam etti. Basra körfezinde Abbâdan’da «abdâl» diye anılan erenlerle görüştüğü ve Hızır’la sohbetlerde bulunduğu rivâyet edilir. Yine orada Ebu’s-Suûd el-Bağdâdi (ö.579/1183)’nin sohbetlerine katıldı. Uzunca bir süre halveti ihtiyar ederek nâfile oruç, namaz ve zikirle meşgul oldu. Yaşı kemâle erdikten sonra amcasının Dicle nehri kenarındaki tekkesinde ve 590/1194 yılında Makber mahallesinde vaaz ve irşâda başladı. Etkili konuşmaları sâyesinde geniş bir kitlenin hüsn-i kabûlüne mazhar oldu ve pek çok kimse kendisine intisâb etti. Devrin halîfesi en-Nâsır li-dînillâh ile Merzebâniyye tekkesinde uzun uzun baş başa görüştükleri rivâyet edilir. Halîfenin onu kendi adına yaptırdığı tekkeye şeyh yaptığına bakılırsa derin bir saygı ile bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Nâsıriyye, Bistâmiyye ve Me’mûniyye tekkelerinin şeyhliği Sühreverdî’ye âiddi.

en-Nâsır döneminde Fütüvvet teşkîlâtının organize edilmesi çalışmalarında öncülük ettiği gibi hilâfet merkeziyle beylikler arasında bazı elçilik görevlerinde bulundu. Şam’daki Eyyûbî sultanı Melik Eşref Mûsâ’ya elçi olarak gidişinde çok iyi karşılandığı ve kendisine hiç bir elçiye yapılmayan hüsn-i muâmele gösterildiği söylenir. Ancak 614/1217 yılında 400.000 kişilik bir orduyla Bağdat’ı almak üzere yola çıkan Harezm sultânını bu fikrinden vaz geçirmeye muvaffak olamadı. Mevsimin kış olması sebebiyle yağan kar, ordunun telef olmasına sebebiyet verince Harezm sultânı Bağdat’ı işgal etmekten vazgeçerek geri döndü. Sühreverdî 618/1221 yılında halîfeden aldığı mesajı Konya’daki Selçuklu sultânı Alâeddin Keykubat’a götürdü. Bu yolculuğu sırasında Malatya’da «Necm Dâye» lâkabıyla meşhûr, Necmeddîn Ebû Bekir b. Muhammed Râzî (ö.654/1256) ve Konya’da Mevlânâ ve babası Bahâeddin Veled ile görüştü.

628/1230 yılında hac için Mekke’de bulunduğu sırada Sultanu’l-âşıkîn lâkabıyla meşhur İbnü’l-Fârid Ömer b. Ali ile görüştü, karşılıklı bilgi alışverişinde bulundular. İbnü’l-Fârid’ın oğulları ve Mısırlı Ziyâeddin İsâ b. Yahyâ el-Ensârî es-Sebtî kendisinden tarîkat hırkası giydi. M.Mustafa Hilmi, Sühreverdî’nin şiirlerinde remiz, mazmûn ve tarz olarak İbnü’l-Fârid etkisinin göze çarptığını ve şarap motifleri (er-Remzü’l-hamrî) kullanıldığını söylemektedir.

Son zamanlarında gözlerini kaybetti ve kötürüm oldu. Buna rağmen evrâdını terketmediği gibi, müridlerinin yardımıyla cuma vaazlarına çıkmaya devam etti. 632 Muharrem’inin ilk gününde (26 Kasım 1234) vefât etti. Cenazesi ertesi gün büyük bir cemaatla kılınarak Verdiyye semtindeki türbeye defnedildi.

Tarîkatların teşekkül döneminde yaşadığı için ilk tarîkat kurucuları ile çağdaştır. Abdülkadir Geylânî (ö.561/1165)ve İbn Arabî (ö.638/1240) ile görüştü. Mevlânâ’nın babası Bahâeddin Veled 617/1220 yılında Bağdat’a geldiğinde Sühreverdî ve kalabalık bir halk kitlesi onu karşılamaya çıktılar. Hz. Ebû Bekir neslinden olduklarından birbirlerini akrabâ sayıyorlardı. Çağdaşlarından Evhadüddîn Kirmâni (ö.635/1238)’den pek hoşlanmazdı. Onu Ahmed el-Gazzâli ve Aynu’l-kudât Hemedânî’nin fikirlerini benimsediği için bid’atçi sayardı.

Huccetü’l-muhaddisîn lâkabıyla meşhur Muhammed b. Saîd el-Ma’dûl (ö.633/1236), Sühreverdî’den hadîs aldı. İbn Nokta (ö.629/1232), ez-Ziyâ el-Makdisî (ö.643/1245), Zekiyyüddîn Ebu Abdullah Muhammed b. Yûsuf el-Birzâli el-İşbilî (ö.632/1234) ve İbnu’n-Neccâr namıyla mâruf Ebû Abdullah Muhammed b. Mahmûd el-Bağdâdî (ö.643/1245) onun talebeleri arasındadır. “el-Kusî” namıyla meşhur Şihâbüddîn Ebu’l-mehâmid İsmail b. Hâmid el-Ensârî el-Hazrecî (ö. 653/1255), Ebû’l-ganâim b. Allân (ö.630/1233) ile Ebû’l-Abbâs el-Eberkuhî diye bilinen Ahmed b. İshak da ondan hadîs rivâyet edenlerdendi. İmam Nevevî’nin hocası Hafız Zeyneddin sohbetine katılıp hadîs dinleyenlerdendir. et-Tergîb ve’t-terhîb sâhibi Münzirî, Sühre­verdî’den icâzet aldığını ve bu icâzetlerden birinin 618/1221 tarihini taşıdığını belirtmektedir. Ebû’l-Abbas el-Vasıtî (ö.694/1295) ondan hadîs ve fıkıh okudu. Sühreverdî’den hadîs dinleyip sohbetine katılanlardan Ebu’l-mehâmid ez-Zencânî (ö.674/1275) ondan Avârifu’l-maârif okudu. Ebû’1-fadl el-Hilâtî (ö.675/1276) adıyla tanınan Muhammed b. Ali b. el-Hüseyn, Sühreverdî’den hadîs dinledi. Sa’d b. Muzaffer el-Mutahher (ö.637/1239) fıkıh okudu. Afrika’nın Tevzer kasabasından İbn Meymûn el-Kaysî (ö.686/1287) önce fıkıh ve hadîs okudu, daha sonra tarîkat hırkası giydi. Sühreverdî’nin sohbetlerine katılıp tarîkat hırkası giyen ve ondan feyz alanların sayısı binlerle ifâde edilmektedir. Kemâleddin Isfahânî (ö.635/1237) adıyla ünlü Ebu’l-fadl İsmail b. Cemaleddîn Abdurrezzak, yazdığı şiirlerini genellikle Harezm sultanlarıyla Fars atabeklerine takdim ederdi. Sühreverdî’ye intisabından sonra uzun bir süre inzivâ hayatı yaşadı ve Sühreverdî’nin vefâtından sonra tekrar Isfahan’a döndü.

İzzüddin İbn Abdüsselâm (ö.660/1262) onun yetiştirdiklerindendir. Sühreverdî’den tasavvuf aldığı, Kuşeyrî Risâlesi okuduğu bilinmektedir. Bostan ve Gülistan şâiri Sa’di Şirâzi (ö.691/1292), Moğol zulmünden kaçmak ve tahsil yapmak maksadıyla geldiği Bağdat’ta Şihâbuddin Sühreverdî ile görüştü.

Sühreverdî’nin «İmâmüddîn» lâkabıyla meşhur oğlu Ebû Ca’fer Muhammed b. Ömer es-Sühreverdî (655/1257) tarîkatı sistemleştirerek Bağdat’taki nüfûzunu devam ettirdi. İbnü’l-Cevzî, İbn Asâkir, İshak b. Nühâs gibi zevâttan hadîs aldı. Babası gibi diplomatik seyahatler yaptı. Avârifü’l-maârif ve Âdâbü’l-mürîdîn isimli eserlerden istifâde ile Zâdü’l-müsâfir ve edebu’l-hâdır adıyla ta­rîkat âdâb, usûl ve erkânı ile ilgili bir eser kaleme aldı. Bu eser, tarîkatın şeyh ve halîfeleri elinde Avârif’ten sonra önemli bir kaynak olmuştur. Bir nüshası Köprülü  1603/2  (vr.11b-58a)   bulunmaktadır.

Bahâuddîn Zekeriyyâ el-Multânî (ö.  661/1262) tarîkatın Hindistan ve Pakistan taraflarında yayılmasını sağlayan zâttır. Yetiştirdikleri arasında Fahreddin Irakî (ö.688/ 1289) ve Emir Hüseynî Herevî (ö.718/ 1318) gibi ünlüler de vardır. Necîbu’d-din Ali b. Buzguş eş-Şirâzî (ö.678/1279) Sühreverdiyye’nin «Buzguşiyye» veya «Necîbiyye» kolunun kurucusudur. Oğlu Abdurrahman Buzguş (ö. 716/1316) Avârifu’l-maârif’i Farsça’ya terceme etti.

ESERLERİ

1- Avârifu’l-maârif:  En önemli eseridir. Avârif, tarîkat dönemi ilk mahsûllerinden sayılır.

2- Nuğbetu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’an: Sühreverdî’nin tasavvufî tefsiridir. Eserin müellifi hayatta iken yazılan ve baş tarafında Sührever­dî’nin elyazısıyla bir icâzetnâme bulunan nüshası, Süleymaniye – Beşirağa (Eyüp) 24’te kayıtlıdır. Bu icâzetnâmenin Ziyâeddin adlı bir zâta verildiği anlaşılıyor. Ancak bazı yerleri hayli yıpranan icâzet sayfasında icâzetnâme sahibinin tam adı okunamıyor. Sadece bir adının da İbn Ebi’l-Habeş olduğu görülmektedir. 333 varak tutarındaki bu muhtasar tefsirin, icâzetnâmede “intihab yoluyla yazıldığı” ifâde edilmektedir. Sühreverdî bu eserinde zâhirî mânâya ağırlık vererek yer yer tasavvufî-işârî tefsîre de girişmektedir. Tefsîr incelendiğinde Fatiha’dan başlamak sûretiyle âyetlerin belli bir sıra dâhilinde, fakat yer yer atlanarak tefsîr edildiği görülmektedir. Meselâ Bakara sûresinin son iki âyetinin sâdece «Âmene’r – Rasûlü» lâfzı yazıldıktan sonra bu âyetlerin nüzûlü ile ilgili bilgi verilmiş, fakat tefsîri yapılmamıştır. Yine en son sûre olan Nâs sûresinde sâdece «vesâvis», «hannâs» gibi terimlerin îzâhıyla yetinilmiş, başka tefsîre hatta âyetleri tam olarak yazmaya bile gerek duyulmamıştır. Eser, 610/1212 yılında istinsâh edildiğine göre, bundan birkaç sene önce yazılmış olabileceği bunun da müellifin vefâtından en az 24-25 sene önceye tekâbül ettiği anlaşılmaktadır. Bu eserle ilgili Yaşar Düzenli tarafından bir doktora çalışması hazırlanmış ve eserin başlangıçtan tevbe sûresine kadar tahkîki yapılmıştır.

3- Reşfu’n-nasâyihi’l-îmâniyye ve keşfu’l-fadâyıhu’l-Yûnâniyye: Yunan felsefesine ve onu benimseyen İslâm filozoflarına karşı yazılmış bir eserdir. Sühreverdî, bu eserini Gazzâlî’nin yolunu izleyerek filozofları tenkid için kaleme almıştır. Gerek muhtevâ, gerekse üslûb bakımından Tehâfütu’l-felâsife’ye benzerse de onun kadar güçlü değildir. Devrin halîfesi en-Nâsır li-dînillâh’ın bu eserden çok istifâde ettiği söylenir. İstanbul-Köprülü kütüphânesi, 728 (vr. 162) ve Bursa Ulu cami Tas. 95 numarada kayıtlıdır. Muînuddin Yezdî (ö.789/1387) tarafından Farsça’ya çevrilmiştir.

4- İrşâdü’l-mürîdîn ve mecdu’t-tâlibîn: Tasavvuf ve tarîkat âdâbına dâir ikinci eseridir. Eserin, Süleymaniye-Şehid Ali Paşa 1397/1’deki nüshası, 49 varaktır.

5-  İ’Iâmü’l-hüdâ ve akîdetü erbâbi’t-tuka: Mukaddimede Mekke’de yazıldığı belirtilen tasavvuf ve ilm-i kelâma dâir, on bölümden oluşan bir eserdir. Süleymaniye Nafiz Paşa 428/2’deki nüshası Abdülhamid b. Mes’ud es- Sivâsî tarafından istinsâh edilmiş (713/1312) ve müellif nüshasıyla mukâbele gördüğü kaydı düşülmüştür. Süleymaniye Bağdatlı Vehbi Ef. 2023/10, Murad Buhârî, 210/2 ve Nafiz Paşa 770 numarada nüshaları vardır.

6- er-Rahîku’l-mahtûm: Esrâr-ı ilâhiyye’ye dâir kaleme aldığı bir eseridir. Eserin Süleymaniye H. Mahmud Ef. 2682/1’deki 31 varaktır. Halet Ef. 814/8’de ve Şehid Ali Paşa 1377/3 ve Bayezid- Veliyüddin Ef. 1821’de yazmaları vardır.

7- Risâle es-Seyr ve’t-Tayr: Tecellî, seyr, tayr ve sülûk konularını anlatan iki varaktan ibaret küçük bir risâledir. Nafiz Paşa 428/3; Bağdatlı Vehbi 2023/9; Köprülü, 1589 ve Bursa Ulu Cami Tas. 65/5’te yazmaları vardır.

8- Vesâyâ: Sühreverdî’nin oğluna ve müridlerine yaptığı vasiyetnâmelerden oluşan birkaç varaklık bir risâledir. Süleymaniye Nafiz Paşa 428/4, Şehid Ali Paşa 1396 ve Köprülü 329/5’te yazmaları olan bu risâle, Muhammed Şirvânî tarafından Farsça’ya terceme edilerek Câvidân-hıred dergisinde (Yıl 2, sayı 2) neşredilmiştir. Bu terceme ayrıca Abdülmümün Isfahânî tarafından yapılan Avârif tercemesinin baş tarafında yayınlanmıştır.

9- Cezbu’l-kulûb ilâ muvâsalati’l-Mahbûb: Sühreverdî’nin tasavvufa dair kaleme aldığı bu eseri 1328 H. de halepte basılmıştır.

10- Evrâdu’s-Sühreverdî: Sühreverdî’nin tertiplediği duâ mecmûadır. İstanbul kütüphanelerinde müstakil nüshasına rastlayamadık. Ancak talebelerinden Ali b. Ahmed el- Gurî tarafından şerhedilen bir nüshası H. Selimağa kütüphanesi 550/2’dedir ve toplam 237 varak civarındadır.

11- Sünûhu’l-fütûh bi-zikri’r-rûh: Sühreverdî’nin dört-beş varaklık bu risâlesinin Köprülü 1605/6 (vr. 3b- 41) nüshası Risâle fi’s- sülûk diye kayıtlıdır. Ancak eserin genellikle rûh, nefs, istiğrak, vücûd, havâtır ve sünûhât gibi konuları incelediği ve başlıklara «fütûh» adı verildiğine bakılırsa bunun, Sünûhu’l-fütûh olduğu anlaşılmaktadır. Eser, İbn Arabî’nin el- Fütûhatü’l- Mekkiyye’sini andırmakla birlikte ona göre çok küçük bir risâledir.

12- Fütüvvetnâme: «Fütüvvet» hakkında Farsça bir risâledir. İstanbul kütüphanelerinde yazma nüshasına rastlayamadık. Risâle, Murtaza Savvâf ve Henry Corbin tarafından Resâil-i Civânmerdân içinde (s. 89- 166) neşredilmiştir (İran 1353/ 1973).

13- el-Es’ile ve’l-Ecvibe: Asrın şeyhleriyle halîfe ve müridlerinin kendisine sorduğu sorulara yazılı olarak verdiği cevaplardan meydana gelen 35 varak civarında bir eserdir. Eserin bir nüshası Mısır-Emane, 1762’de bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA

1. Ahmed Ateş, Bahâuddin, İ.A, II, 224- 225
2. Ahmed Atıyyetullah, el-Kamusu’l-İslâmî, Kahire 1975, V, 364- 366
3. B.M. Weischer, Kirmânî, EI, (Ing.), V, 166
4. Brockelmann, GAL, I, 436-437; Suppl., I, 780-781 vd., 788-789
5. Câmi Abdurrahman, Nefehâtü’l-üns (trc. Lâmiî Çelebi), İstanbul 1289,  s. 472, 513, 514, 528- 530, 583, 670- 674
6. CI, Huart, Kemaleddin İsmail, İ.A, VI, 570- 571
7. C. Van Den Bergh, İ.A, XI, 88- 90
8. Dâra Şikuh, Sefînetü’l-evliyâ, Kanpur 1884, s. 114- 115
9.  Düzenli, Yaşar, Şihâbuddîn Sühreverdî ve Nuğbetü’l-Beyân fi tefsîri’l-Kurân Adlı Eserinin Tevbe Sûresine Kadar Tahkîki,  M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1994 (Basılmamış Doktora Tezi)
10. Eflâkî, Menâkıbu’l-ârifîn (nşr. Tahsin Yazıcı), Ankara 1947, I, 14, 45
11. Harîrizâde M. Kemaleddin, Tibyânu vesâili’l-hakik, Süleymaniye, İbrahim Ef. 433, II. 152 a-b
12. Hocazâde Ahmed Hilmi, Hadîkâtü’l-evliyâ’dan Sühreverdîyye Silsilenâmesi, İstanbul 1317, s. 25- 30
13. H. Corbin, La Philosophic Shababaddin Sohrawardi el-Maktul, Paris 1935
14. H. Masse, Irakî Fahreddin, EI (İng.), III, 1269- 1270
15. İbn Hallikân, Vefeyâtü’l- a’yân, Beyrut 1977, II, 201- 205, 345; III, 446, 448
16. İbn Kesir, el- Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut 1982, XII, 244, XIII, 138 vd.
17. İbn Tağriberdî, en-Nücûmu’z-zâhire, Kahire 1375, VI, 285
18. İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, Beyrut ts. X, 255
19. İbnü’l-Esir el-Cezerî, el-Lübâb fî tehzîbi’l ensâb, Beyrut, ts., II, 159
20. İbnü’1-İmâd, Şecerâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, Beyrut ts., IV, 153-154, 290; V, 154
21. İbnü’n-Neccâr, el-Müstefâd min zeyli Tarih Bağdad, (nşr. Kayser Ebû Ferah) Haydarâbâd 1978, IV, 209, 210
22. Kamer-ul Huda, Şihabeddin Ömer Sühreverdî, Hayatı, Eserleri, Tarikatı (Çev. Tahir Uluç), İstanbul 2004
23. el-Kâşî İzzuddin Mahmûd, Misbâhu’l hidâye, Tahran 1323, s. 23
24. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, Tahran 1967, II, 1177
25. el-Kıftî, Ahbâru’l-ulemâ, Mısır 1326, s. 2- 6
26. Mirsâdü’l-ibâd (nşr.M.Emin Riyâhî), Tahran 1365, s. 22-23
27. M. Mustafa Hilmi, İbnu’l- Fârid Sultanu’l-âşıkîn, Kahire 1963, s. 70- 71
28. el-Münzirî Zekiyüddin, et-Tekmile lî-vefeyâti’n-nakale (nşr. Beşşâr Avvâd Ma’ruf), Beyrut 1981,  III, 380-381
29. es-Sem’ânî, el-Ensâb, Beyrut 1976, VII, 197
30. Semerkandî Aruzî, Tezkiretu’ş-şuarâ (nşr. Muhammed Ramazânî), Tahran 1338, s. 115
31. es-Sübkî Abdulvehhâb, Tabakatü’ş-şâfiiyyeti’l-kübrâ, Mısır ts. VII, 322 vd., 339; VIII, 6-15, 43, 80, 147, 209-256, 338, 340, 370-371
32. Süleyman Ateş, İşârî Tefsir Okulu,  Ankara 1974, s. 160- 162
33. es-Sühreverdî Şihâbuddin Ömer, Avârifu’l-maârif, (Fersçaya çeviren: Ebû Mansur Abdulmümin Isfahânî, nşr. Kasım Ensârî), Tahran 1364, s. 18, 23- 26, 578
34. Şa’rânî, et-Tabakatü’l-Kübrâ, I, 140
35. Şehid Ali Paşa, 1397/1, vr. 5 b- 6 a
36. Ülken Hilmi Ziyâ, İslâm Felsefesi, İstanbul 1983, s. 188- 207
37. Vassâf Hüseyin, Sefîne-i Evliyâ, Süleymaniye Yazma Bağışlar, 2305, I, 234- 235, 238-239
38. Yakut Ebû Abdullah, Mu’cemu’l-buldân, Beyrut ts., III, 289-290
39. Yakut Ebû Abdullah, Mu’cemu’l-udebâ, Beyrut ts., XIX, 311-320
40. Yörükan Yusuf Ziyâ, «Nur Heykelleri ve Sühreverdî», Mihrâb Dergisi, 1922- 1923
41. Zebîhullah Safâ, Gencîne-i Sühan, Tahran 1363, III, 48- 60, 128-140; V, 59-62
42. Zebîhullah Safâ, Tarih-i edebiyat der- Îran, Tahran 1364, III, 751
43. ez- Zehebî Ebû Abdullah Muhamed b. Ahmed (ö. 747/1374), Tarîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l meşâhir ve’l-a’lâm, Beyrut 1988, IV, 96- 99
44. ez- Zehebî, (ö. 748/1374), Alamu’n-nübelâ, Beyrut 1985, XIII, 48- 49; XX, 420, 481-487; XXII, 195, 197, 233, 347, 348, 374, 375, 377; XXIII, 55-57, 68-70, 126-134, 288- 289
45. ez- Zehebî, el-İber fî haberi men gaber, Beyrut 1985, IV,181