Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Habib A’cemi

Altınoluk Dergisi, 1986 – Eylul, Sayı: 007, Sayfa: 026

HABİB Acemî, künyesi Ebû Muhammed, nisbesi el-Fârisî ve el-Acemî’dir. Aslen İranlı ve ana dili Farsça. Bu yüzden el-Fârisî veya, el-Acemî diye maruf. Basra’da yaşadı. Önceleri tefecilikle uğraşan bir sermayedardı. Her gün alacak tahsiline çıkardı. Para alamadığı zamanlarda borçludan ayak kirâsı alırdı. Bir gün yine bir borçlusunun evine gitti, fakat evinde bulamadı. Borçlunun hanımından ayak kirâsı istedi. Kadın:

– Kocam evde değil, bende sana verilecek birşey de yok. Sadece biraz bayatlamış bir koyun boynu var. İstersen onu vereyim. Habib, teklifi kabul etti, boyunu aldı ve bir başka borçludan da odun ve ekmek alarak evine getirdi. Hanımına ateş yaktırdı ve çömleğin içine eti koydurdu. Et kaynamaya başlayınca bir de ne görsünler çömleğin içi sâfi kan. Habib’in rengi uçtu, yüreği hopladı. Hanımı da:

– Tefeciliğin belâsından ne hale uğradık, deyince yüreğine ateş düştü. Hasan Basri’nin meclisine vardı ve tevbe etti. Fırat nehrinin kenarında bir zaviye yaptırdı. Gündüzleri Hasan Basri’nin meclisinden ilim tahsil ederek, geceleri tamamıyla ibâdetle geçirirdi.

– Ticareti niye terkettin? diye soranlara:

– Kefil ve vekilim olan Yüce Mevlâ güvenilir bir zattır, diye cevap verdi.Sordular:

– Allah’ın rızası nerdedir? şöyle cevap verdi:

– Nifak lekesi bulunmayan kalbde….

Devrin ulemâsından bir grubun yanına vardı. Onun geldiğini gören âlimlerden biri:

– Ona bir sual soralım bakalım, dedi. Bir diğeri:

– Bunlar acaip bir taifedir, pek sual sormaya gelmez, dedi. Habib yanlarına gelince birisi sordu:

– Beş vakit namazdan birini kaçırarak kazaya bırakan kişi, hangi namazı fevt ettiğini hatırlayamazsa ne yapmalıdır? Habib şöyle cevap verdi:

– Bu ancak, gafil bir kalbin işidir. Gafil bir kalbide edeplendirmek lâzımdır. Bu yüzden böyle birinin beş vakit namazın hepsini kaza etmesi gerekir.

Anlatırlar ki;

HASAN BASRİ bir gün Habib Acemî’yi ziyarete geldi. Habib misafirine arpa aşı ve biraz tuz ikram etti. Hasan Basri bunu yiyorken kapıda bir dilencinin sesi duyuldu. Hane sahibi Habib misafirinin önündeki aşı kaptığı gibi dilenciye koştu. Hasan Basri buyurdu ki:

– Ya Habib, sen salih bir kişisin. Ama biraz ilmin olsa daha da iyi olurdu. Misafirin önündeki yemeğin kaldırılmasının muvafık olmadığını bilirdin, dedi.

Anlatıldığına göre;

HACCAC-I ZALİM’İN adamları Hasan Basri’nin peşine düştü. Hasan Basri hazretleri de onların şerrinden emin olmak için Habib Acemî’nin zâviyesine girdi. Haccac’ın adamları da gelip Habib’e sordular:

– Hasan nerede? Habib cevap verdi

– İçerde, zâviyenin içinde. Bu lafı duyan askerler içeri daldılar. Hasan’ı aradılar fakat bulamadılar. Dışarı çıkınca da Habib’e

– Siz, Haccac’ın bu muâmelesine müstahaksınız: çünkü yalan söylüyorsunuz, dediler. Habib dedi ki:

– Hasan içerde, siz onu göremediyseniz kabahat benim mi?

Bu sefer askerler tekrar içeri girip arama yaptılar. Yine de bulamayınca çıkıp gittiler. Onlar gidince Hasan Basri, zâviyeden dışarı çıkıp Habib Acemî’ye şöyle seslendi:

– Neden üstadını himaye etmedin de gelenlere yerini söyledin. Habib şöyle cevap verdi:

– Üstadım, benim doğru söylemem sayesinde kurtuldunuz. Şayet yalan söylemiş olsaydım her ikimizde helâk olurduk. Bu sefer Hasan Basri hazretleri, sordu:

– Ne okudun da onlar beni görmediler?

-Ayetelkürsi, Amenerrasülü ve İhlâs sûrelerini okudum ve tam bir teslimiyetle dedim ki, “Yarabbi Hasan’ı sana emanet ediyorum.” Ve Rabbım korudu.

* * *

AŞK şarabını içmiş, masivadan geçmiş bir Hak sevdalısı idi. Hakk’ın cemal tecellilerini müşahede.ve Hakk’ın zikri onu herşeyden alıkoymuştu. Nitekim evinde otuz yıl hizmetine bakan bir cariye vardı. Bu süre içinde onun yüzüne tam olarak hiç bakmamıştı. Bu yüzden bir gün dışarıya çıkarken karşılaştığı cariyesine şöyle seslendi:

– Hey kadın bana cariyemi çağırır mısın?

Cariye hayretler içinde cevap verdi:

– Cariyeniz benim,otuz yıldan beri hizmetinizdeyim, nasıl tanımıyorsunuz? Habib Acemî buyurdu ki:

Otuz yıldan beri O’ndan başkasına nazar etme cür’etini kendimde bulamadığım için senin yüzüne de bakamadım.

* * *

Buyurdu:

“Boş oturmayınız, zira ölüm ensenizde.”

“Çocukların cevizle oynadıkları gibi İblisde âlim ve zâhid kılıklılarla oynuyor.”

“İnsan için gerçek mutluluk, öldüğünde günahlarının da kendisiyle birlikte ölmesidir.” 

Dipnotlar : Hılyetül-evliya Vl-149-155; Keşfül-mahcûb Terc.; 183-184 Sıfatü’s-safve;    111/315-321 / Tezkiretül-evliya 59-66 el-Kevâkibud-dürriye, 1/100 vd.