Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

MUHAMMEDÎ AHLAK

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ

“Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.”[1]

Neydi Allah Rasulü’nün ahlakı? Hayat arkadaşlarından dinleyelim:

Hz. Aişe der ki: “O’nun ahlakı Kur’an’dı.”

Hz. Hatice; ilk vahiy geldiği zaman onun ahlakını şöyle anlatmıştı: “Sen yakınlık bağlarına riâyet eder, fakirleri ve yoksulları kollarsın. Hiç kimsenin hakkına tecavüz etmezsin.”

Hz. Peygamber’in ahlakının en bariz vasfı hakta sebatkâr oluşuydu. Zor ve dar zamanlarda bile asla haktan ayrılmamış olması onun en önemli vasfıydı. Nitekim Mekke fethine kadar 21 yıl zulme katlandı ve sürekli affetti. Eskiden testere ile doğranan Yahya (a.s.) gibi mağdur ve mazlum peygamberler vardır.

  • Adâlet ve insaf sahibiydi.

Hiç kimseye kaldıramayacağı yük yüklemezdi, şahsı adına kimseyi azarlamazdı. On yıl kadar kendisine hizmet eden Enes r.a. şöyle diyor: On yıl süreyle Rasulüllah s.a.’e hizmet ettim, bana yaptığım şeyden dolayı “neden bunu böyle yaptın”, yapmadığımdan bir şeyden dolayı “bunu neden yapmadın” diye asla azarlamadı.

Mahzûmilerden bir kadın hırsızlık etmişti, had uygulanmaması için Üsame’yi şefaatçi kılmışlardı. O buna çok üzülmüş ve: “Allah’a yemin olsun ki Muhammedin kızı Fatıma hırsızlık edecek olsa, ona da had cezası uygulamaktan çekinmezdim.” buyurdu.

  • Kerim ve cömertti.

Herkese ikram ederdi.

Keçilerini sağarken gelen bir adamın talebi üzerine keçilerini ona bağışlamıştı.

Ebu Zer’e hitaben: “Uhud dağı kadar altınım olsa üç gün geçmeden bunları dağıtmak isterdim.”

Bazen birinden bir şey satın alır, tekrar ona onu hediye ederdi.

Üzerinde görülen ve beğenilen eşyayı beğenene verirdi.

Özellikle Ramazan’da yağmur yüklü bulutlar gibi cömertti, herkese daha çok iyilik ederdi.

  • Eşitlik severdi, müsâvâtı önemserdi.

İslam’ın gerçekleştirdiği en yüce toplumsal devrim; Eşitliktir. İnsanlara hür – köle, asil – sıradan insan, fakir – zengin, siyah – beyaz ayrımı yapmadan eşit davranırdı.

Kölelere iyi muamele ederdi. Mekke fethinde ezan okumak için Kâbe’nin damına Bilal’i çıkarmıştı.

Zeyd’i ve oğlu Üsame’yi kumandan tayin etmişti.

İnsanlara kölelerine yediğinden yedirmeyi, giydiğinden giydirmeyi emrederdi.

 

 

  • Tevazu sahibiydi.

Ev işlerinde eşlerine yardımcı olurdu. Ayakkabılarını tamir eder, elbisesinin söküğünü diker, koyunlarını sağardı.

Mecliste bulduğu yere otururdu.

Bir gün huzurunda titreyen bir adama: “Korkma, ben kral ya da melik değilim. Güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” demişti.

  • Doğru sözlüydü.

Muhammedü’l-Emindi.

Eminliği yüzünden müşrikler bile ona: “Biz sana yalancısın diyemeyiz” demişlerdi.

Hicrette yanında bulunan pek çok emanet eşyayı, sahiplerine vermek üzere, Hz. Ali’ye teslim etmişti.

“Allah’a andolsun ki Allah bu dini tamamlayacak. Hatta atlı bir kişi Allah’dan  koyunlarına kurt saldırısı endişesinden başka; bir endişesi olmadan San’a’dan Hadramut’a gelecektir.  Fakat siz sabırsızlanıyorsunuz.”

Huneyn’de ganimet mallarını adalet ile dağıtımı.

  • Ahde vefâlıydı.

Hudeybiye musalehası esnasında anlaşmanın mürekkebi kurumadan Ebû Cendel, Mekke’den Müslüman olduğu için bağlandığı zincirleri kırarak huzuruna gelmiş ve: “Merhamet ya Rasülallah!” diyerek, kendisine ve Medine’ye iltica talebinde bulunmuştu…

  • Zühd ve kanaat ehliydi.

Günlerce yiyecek yemediği olurdu. Evinde ateş yanmadığı, bir çorba pişmediği zamanlar vardı.

Ebû Hureyre (r.a.)’nin açlıkla imtihanı,

Fedek arazisinden dört deve yükü yiyecek geldi bunların dağıtılmasını Bilal’e emretti.

Bir gün mutadı hilafına ikindi namazından sonra cemaatin yanında ayrılıp saadet-hanesine gitti, döndüğünde “Evde bir miktar altının bulunduğu hatırıma geldi, onun dağıtılmasını söyledim.” buyurdu.

İrtihal hastalığında kıvranırken bile, evinde bir miktar altını bulunduğunu hatırladı: “Muhammed geride altınlar bırakarak mı Allah’a kavuşacak?” dedi.

Bir defasında kızı Fatıma altın gerdanlık takmıştı da o kızına : “Ya Fatıma, Muhammed’in kızı boynuna ateşten bir halka takmış denilmesini ister misin?” buyurmuştu.

Hz. Aişe annemiz iki altın bilezik takmıştı, bunu gören Allah Rasulü şöyle buyurdu: “Böyle şeyler Muhammed ailesine yakışmaz.”

Bu dünya garip yolcuların uğrağıdır.

Zühd ve fakr duygusu Peygamberimiz’in en büyük özelliğiydi.

  • Af ve bağışlamayı severdi.

Ebû Süfyan ve Hind’i bağışlaması, Vahşî’yi affı

Allah Rasulü Necd gazvesinden dönmekteydi, bir ağacın altında istirahate çekilmişti, yanında kimse yoktu, bunu fırsat bilen bir bedevi Peygamberimiz’in ağaca asılı kılıcını alarak ona hamle yaptı ve Peygamberimiz’e: “seni şimdi benim elimden kim kurtarır?” dedi. Peygamberimiz yattığı yerden doğrularak: “Allah!” dedi, bedevinin kılıcı elinden düştü, Peygamberimiz kılıcı alarak: “Şimdi benim elimden seni kim kurtarır?” diye sordu, o da “hiç kimse” diyerek cevap verdi. Peygamberimiz onu affederek “benden merhametli olmayı öğren” buyurdu.

Sürâka hicrette onu öldürmeye kastedenlerdendi.

  • Allah Sevgisi

Bir vaiz vaazında, bir hatip nutkunda Allah sevgisinden aşk-ı ilahiden en beliğ ifadelerle, en tatlı sözlerle bahsedebilir. Fakat Peygamberimiz’in hayatı Allah sevgisinin en mûtenâ örnekleriyle doludur. Bütün halk gecenin sükûtu içinde tatlı tatlı uykuda iken o secdeye varırdı.

Vâris-i Nebi olacak velide bulunması gereken özellikler:

  • Kendisi ile Rabb’ı arasındaki sırları muhâfaza,
  • Kerameti riyâya alet etmemek,
  • Allah’ın yaratıklarının eziyetlerine tahammül, ama insanlara yük olmamak,
  • İnsanları huylarına ve meşreblerine göre idare edebilmek.

[1] Kalem, 68/4