Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Günümüzde Din Eğitimi

Altınoluk Dergisi, 1998 – Kasim, Sayı: 153, Sayfa: 017

Günümüzde Din Eğitimi

Din eğitimi, nebevî bir iştir; üstadları ve pirleri peygamberler olan bir hizmettir. Bu yüzden din eğitimini bir öğretim ve bilgilenme olayı olarak görmek yerine onu, sevgi ve güven ortamında dokunan bir ilgi kumaşı olarak görmek gerekir.

Din eğitiminin “ümmet-i davet”e yönelik da’vet boyutu bizim yazı konumuzun dışındadır. Bizim konumuz “ümmet-i icâbet” sayılan müslümanlara İslâmî kimlik ve kişilik kazandırmakla ilgilidir. Bunun üç boyutu vardır:

1- Ortam Hazırlama

2- Zamanlama

3- Hedef Kitleye Ulaşma

1- ORTAM HAZIRLAMA

Ortam deyince hem fizik, hem de sosyal ortam hatıra gelmektedir. Fizik ortamla sadece câmi, okul, salon gibi yerleri kasdetmiyoruz. İnsanlara ulaşılabilecek her yer din eğitiminin fizik ortamıdır. Eğitimde fizik ortam kadar sosyal ve manevi ortam veya atmosfer de önemlidir. Bu yüzden din eğitimcisi önce bu ortamı hazırlamalıdır. Ortamın ma’nevî ve sosyal olanı, sevgi ve ilgi ile oluşacak bir husustur.

Genel anlamda eğitimde ve özel olarak din eğitiminde insanları etkilemede konuşulan söz ve konuşma tarzından çok sosyal ortam ve ma’nevî atmosfer daha etkilidir. İnsanlar birbirlerini, sözleri kadar tavır ve davranışlarıyla ve karşısındakilere verdikleri güvenle etkilerler. Bu yüzden din eğitimi verecek kişinin nebevî bir takım sıfatlara sahip olması ve bu eğitimin ortamını oluşturması gerekir. Bu ortamı oluşturmanın temel şartı, bu eğitimi verecek kişinin gönlündeki aşk ve heyecandır. Sâhip bulunduğu inanç değerlerini başkalarına taşıma kaygısıdır. İnsanlara ulaşma arzusu ve kendine güvenidir. Henüz gönlündeki problemleri çözmemiş, kendini aşamamış bir insanın başkalarına birşey vermesi beklenemez. Nitekim Allah Teâlâ: “Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de ettiler.” (el-Bakara, 2/285) âyetiyle ilk inanan insanın bizzat Hz.Peygamber olduğunu; onun bu imanı taşıması sayesinde insanlara ilâhî mesajı ulaştırabildiğini belirtmektedir. Bu heyecana ve güçlü bir irâdeye sahip kimseler bu ortamı hemen kurabilirler.

Eğitimde manevi ortamın önemi sebebiyledir ki, İslâmî anlayışta ümmet bir âile gibi görülmüş ve dînî eğitim âilenin sıcak ve güven ortamında verilmek istenmiştir. Hz. Peygamber “Ben size göre babanız yerindeyim” (Ebû Dâvud, Tahâre, 4) buyurmakta; Allah Teâlâ Hz. Peygamber’in hanımlarının ümmetin anneleri olduğunu (el-Ahzâb, 33/6) ve müminlerin kardeş olduklarını (el-Hucürât, 49/10) belirtmektedir. Bu hadis ve iki âyetin ifâde ettiği anlama göre ümmet, Hz. Peygamber’in baba, hanımlarının anne konumunda olduğu büyük bir âiledir. Bir Batılı mütefekkirin dediği gibi âile, insanların olduğu gibi göründüğü; olduğundan fazla görünmek lüzûmunu hissetmediği bir güven ortamıdır. Ailede herşey sevgi ve güven ortamında bir paylaşıma dayanır. Hz. Peygamber de bunu yapmıştır. Bir âilenin ferdleri olarak gördüğü ümmetini sohbet ortamında eğitmiştir. Din eğitiminin verileceği ortam böyle bir ortam olmalıdır.

Sohbet ortamı, aslında din eğitimi için en sıcak ve insanların birbirlerinin tesirlerine en açık olduğu ortamdır. Çünkü insanlar bulundukları ortamlardan etkilenme özelliğine sâhiptirler. Hele hele insanların kendi istek ve arzularıyla katıldıkları ortamlar bu bakımdan son derece verimli vasatlardır.

Bu ortamı hazırlamanın yolu insanlarla iletişim kurmaktan, ziyâretten, ikrâmdan, ilgi ve sevgiden geçer. Hz. Peygamber’in peygamberlikle görevlendirildiği ilk yıllarda ilâhî mesajı duyurmak için bir yemek vererek kendi âile ve akrabasına İslâm’ı anlatmak için ortam hazırlaması bunun en güzel örneğidir. Bugün yaygın din eğitiminde bu uygulamadan yararlanmak mümkündür. Nitekim bu yöntem bugün en modern ticârî kurumlar tarafından mal tanıtımı ve ticârî ilişkiler için bile sıkça kullanılmaktadır. “Kalbe giden yol mideden geçer” sözü herhalde bu anlamda söylenmiş olmalıdır.

“İnsanoğlu ihsâna mağlûbdur” sözünün ifâde ettiği gibi insanın ihsan ve ikramla şahsiyetleri zedelemeden, çevresinde bir sevgi halkası oluşturması mümkündür. Nitekim bazıları “Sevmek vermektir” diyerek vermenin sevgi ortamını oluşturmadaki etkisine işâret etmişlerdir. Ancak burada ikram ve ihsanda bulunulan insanlara karşı son derece saygılı davranmak, onlara hizmeti minnet bilmek, yaptıklarını minnete kurban etme hatasına düşmemek gerekir. İhsânın her zaman maddî birşeyler vermek sûretiyle olması da gerekmez. Çünkü ihsân kelimesi “hüsn” (güzellik) kökünden olduğu için her türlü güzel muâmele ve güleryüzlü davranış, bu kapsama girer. Din eğitimcilerine kazandırılması gereken en önemli özellik nebevî bir haslet olan tebessüm ve hüsn-i muâmeledir. Yüzü gülen ve davranışları tutarlı bir eğitimci, diğerlerine göre dâima daha şanslıdır.

Din eğitimcisinin eğitim ortamı hazırlayabilmesi için kendisini sevdirmesi ve ilişkilerinde güven vermesi gerekir. Bunun yolu da bıkmadan ve usanmadan insanlara ulaşmaya çalışmaktır. Kur’an ve âyetlerdeki tekrarlar, Hz. Peygamber’in tebliğ ve eğitimdeki ısrarlı tavrı bunu telkin etmektedir. Din eğitimcisinin birşeye hakkı yoktur O da: İnsanlara kırılmak ve onları terketmek. Bugün ticâret ve ekonomide pazarlama psikolojisi ile ilgil çalışmalarda da vurgulanan “müşterinin daima haklı olduğu ve her müşteriye ulaşıp mal satmanın yolunun bulunduğu” ilkesidir. Eğitimde ve din eğitiminde bu ilke önem arzetmektedir.

Din eğitimcisi işinin uygulaması açısından, benzetmek istemiyorum ama, bir bakıma pazarlamacı konumundadır. Nasıl pazarlamacılar müşterilerinin tek tek ayaklarına giderek veya evlerde ve benzeri ortamlarda insanlara bütün sempatik tavırlarıyla mallarını satmaya çalışıyorlarsa, din eğitimcisi bunun daha fazlasını maddi karşılık beklemeden yapacaktır. Nitekim dünyanın en vahşî toplumundan en medenî insanlarına kadar kişiliğini dokuyan Yüce Peygamberimiz’in başarısının en temel vasıfları devamlılık ve ısrar ile her insana ulaşılabilecek bir yol araması ve buna uygun ortam hazırlamasıdır.

Din eğitiminde sevgi ve güven ortamı oluşturacak önemli meziyetlerden biri de kusur örtücü olmak, hoşgörülü davranmak ve hataları yüze vurmamaktır. Hiç kimse kusurunun yüzüne vurulmasından, ayıplanıp küçük düşürülmesinden hoşlanmaz. Bu tür davranış sahipleri toplumda sevgi ve saygı görmez.

Beraberlik ve aynı mekânı paylaşma, ortak işler yapma sevgiyi artıran unsurlardan biridir. Nitekim “Tevhîd-i ef’âl tevhîd-i kulûba vâbestedir” sözü bunu ifâde etmektedir. Aynı işi yapan, aynı mekânı paylaşan insanlar zamanla birbirlerini sevmeye başlarlar. “Gözden ırâk olan gönülden ırak olur” sözü, mefhûm-i muhalifiyle göze yakın olanın gönle de yakın olacağını göstermektedir. İslâm’da cemaatle namazın hikmetlerinden biri belki de bu tür bir sevgi ortamı oluşturmasıdır. Aynı safta omuzları ve ayakları birbirine değerek aynı ma’bûdun önünde namaz kılanların gönüllerindeki buz dağları erir. Onun yerini ılık sevgi meltemleri alır.

2- ZAMANLAMA

Din eğitiminde zamanlama ve zamanı iyi kullanma son derece önemlidir. Çünkü zaman, insanın elindeki kullandıkça tükenen en kıymetli hazînedir. İnsanların eğitim açısından telkîne daha açık oldukları zamanlar vardır. Bunlar mübârek gün ve geceler başta olmak üzere insan hayatının önemli değişikliklerine sahne olan doğum, ölüm, evlenme-boşanma ve hastalık ânı gibi zamanlardır.

Mübârek gün ve geceler hedef kitlemiz tarafından eğer önceden biliniyorsa iş kolaydır. Nasıl olsa bunun için bir ön hazırlık var demektir. Eğer bilinmiyorsa önce bunun duyurulması ve toplanan insanlara bugünün öneminin kısaca tanıtılması gerekir. Hemen ardından ise, asıl konuya geçilmeli, dinin güzellikleri örnekleriyle ve hayatla irtibatlandırılarak sunulmalıdır.

Mübârek gün ve gecelerde en etkili eğitim yöntemlerinden biri ziyâret ve hediyeleşmek, inanan insanları belli yerlerde toplayıp onlarla tebrikleşip kaynaşmaktır.

İnsan hayatında meydana gelen değişikliklere sahne olan ölüm, doğum ve evlenme gibi zamanlar ise din eğitimcisi için çok daha önemlidir. Çünkü pekçok kişi ve âile, din ve din adamı ile ancak böyle zamanlarda karşılaşabilmektedir. Çeşitli telkinlerle din ve din adamı hakkında şuuraltında menfî bir kanâat sâhibi olan kimseler, sosyal zorunluklarla katıldıkları bu dînî ortamlarda telkine açık konumdadır. İyi bir din eğitimcisi böyle zamanları bilinçle değerlendirebilir. Burada aslolan güzel davranış, sevinç ve acıyı paylaşma; hizmete mukabil sunulan zarfı çeşitli hayırlara yöneltebilmektir. Bunu başaran din görevlisi etkili konuma geçmiş demektir. Böyle bir vesile ile tanışılan kişilerle dostluk ve ilgi; mektup, kart ve telefon irtibâtı sürdürülerek, mübârek gün ve gecelerde ziyâretlerle pekiştirilebilir.

Kişilerin bizzat kendilerinin veya yakınlarının hasta olduğu zamanlarda aranıp hal hatırlarının sorulması eğitimde zamanlama açısından avantajlı vakitlerdir

Bir de eğitimde insanların aktif veya pasif olduğu zamanlar vardır. Gecenin karanlığının çöktüğü zamanlar, gündüzün aydınlık vakitlerine göre telkine ve eğitime daha uygun görülmüştür. En güçlü duyu organı olan gözün çevreyle irtibâtının azaldığı, daha çok kulak ve gönül ikliminin harekete geçtiği gece, aynı zamanda peygamberlere de vahyin en çok geldiği zaman birimidir. Nitekim: “Gerçekten gece kalkışı daha oturaklı ve gece okuması daha etkilidir.” (el-Müezmmil, 73/6) âyeti bu gerçeği ifâde etmektedir. Tiyatroların, piyes ve benzeri ideolojik amaçlı faaliyetlerin daha çok geceleyin icrâ edilmesi de bu sebeple olsa gerekir. Bu itibarla din eğitimcisi eğitimde zamanlama konusunda özellikle uzun kış gecelerinin bereketli ortamlarından yararlanmalı ve bunun için özel programlar yapmalıdır. Ders, sohbet türü, çaylı, yemekli veya meyveli bu tür programlar eğitimde zaman unsurunu da yanına katarak çok etkili olacaktır.

3- HEDEF KİTLEYE ULAŞMA

Bu başlık altında sunacağımız konu, din eğitiminin hitâbet, vaaz, sohbet ve ders gibi usûllerinden biriyle sunulması meselesidir. Din eğitimi için gerekli olan sevgi ve güven ortamını hazırlayan, onlara ulaşmak için zamanlamayı da tamamlayan din eğitimcisinin üçüncü merhalesi hedef kitleye ulaşmaktır. Dini öğretimin bir bakıma uygulaması demek olan bu aşama, ilk merhaleler başarı ile tamamlanmışsa biraz daha kolaydır. Bu merhalede eğiticinin yapacağı, konuyu açık ve berrak bir dille takdim etmektir. Konuşma sırasında tasannu’ ve yapmacık tavra kaçmadan meseleyi anlatmaktır. Kısa ve özlü cümleler kullanmaktır. Kur’an üslûbunda olduğu gibi yer yer kıssalar ve örnekler nakletmektir. Konuyu sadece bir bilgi işi görmeden, alınacak dersleri ve konunun hayatımızdaki yerini canlı bir biçimde sunmaktır. Önemli ve mesaj niteliği taşıyan cümleleri slogan gibi tekrar etmektir. Anlatılan bilgilerin içi boş zarf gibi kuru nakillerden ibâret olmamasına dikkat etmek ve ona duygu unsuru katmak, heyecan yüklemektir. Ancak bütün bunların tam bir tabiilik içinde olmasına büyük bir özen gösterilmelidir. Konuşma ve sohbetin uzun olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü kısa ve örnekli konuşmalar daha kalıcı olur. Sesi güzel olan din eğitimcilerinin konuşmalarını aşr-i şerif, ya da ilâhî ve kaside türü şeylerle süslemeleri etkiyi daha da artıracaktır. Konuşma ve hitâbette duânın ve duâ cümlelerinin de ayrı bir yerinin bulunduğu unutulmamalıdır. Şunu da unutmamak gerekir ki kalıcı konuşmak parlak cümleler ve yaldızlı ifâdelerle yapılan konuşmalardan çok samimi ve tabii bir üslûb içnde yapılan konuşmalardır.