Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz

Câmi Merkezli Medeniyet

Altınoluk Dergisi, 2008 – Ekim, Sayı: 272, Sayfa: 012

İslam, doğuşundan itibaren hayatın merkezine mâbed ve mescidi yerleştirerek câmi merkezli bir medeniyet oluşturan bir dindir. Bu dinin Yüce Peygamberi, Mekke’de putlarla dolu olan Kâbe’den mâbed olarak yararlanamayınca Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın evini mabed ittihâz etmişti. İlk Müslümanlarla orada buluşur, gelen vahyi paylaşır, vahyin aydınlığında gönüllerini îmâr eder, Mekke şirk toplumundan üzerlerine sinen şirk ve küfür tortularını temizleyerek onları arındırırdı.

Medine’ye hicret sırasında Kuba’da ilk mescidi, ardından Medine’de Mescid-i Nebî’yi inşâ eden Allah Rasûlü önce dini ve îmânı korumayı, sonra bu îmân ikliminde toplumu dönüştürmeyi ve yepyeni bir tevhid ehli inşa etmeyi hedeflemişti. Aslında din ve îmânı korumanın başlıca üç yolu vardır:

a- Emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak,

b- Mâbed, mescid ve câmi gibi müesseseler kurup toplumu dönüştürerek,

c- Din ve îmâna âit eğitim ve öğretimi yaygınlaştırarak.

Bu tasnifte din ve îmânı korumanın müesseseler yoluyla yapılabilecek olanına en güzel örnek câmilerdir. Allah Teala, Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe îmân eden, namaz kılan ve zekât verenler îmâr eder.” 1 buyurmakta ve müminleri mescid ve mâbed îmârına; müesseseler kurmaya teşvik etmektedir.

Mâbed ve mescidlerin îmârı, biri maddî, diğeri mânevî olmak üzere iki türlü olur. Maddî imâr, mâbedlerin fizikî inşâsı, korunup bakılmasıdır. Âyetin ihtivâ ettiği mânâda bu anlam vardır. Allah Rasûlü (s.a): de “Kim Allah için bir mescid binâ ederse, Allah da onun için cennette bir köşk binâ eder.”2 buyurarak inananları mescid inşâ işine çağırmaktadır.

Mâbedlerin mânevî îmârı, câmi içinde dînî hizmetleri yürütecek görevliler ve câmileri dolduracak cemâat yetiştirmektir. “Câmi mi önce cemâat mi?” tartışması her devirde gündeme gelmişse de genel kabûle göre aslolan, cemâattir. Cemâati olan bir din, mânen mâmûrdur. Maddî olarak mâbedini her an îmâr edebilir. Ama sadece mâbedi kalmış, cemâati tükenmiş bir din vîrandır. Dolayısıyla âyet-i kerimede Allah’ın mâbedlerini îmâr konusundaki teşvik, öncelikle mânevî îmâr noktasındadır.

Mabedler, Yüce Yaratıcı’nın adının îlâ edildiği ve dînî ibâdetlerin kâmil mânâda yaşandığı mekânlardır. Bu yüzden Allah Teâlâ: “Allah’ın mescidlerinde Onun adının anılmasını yasaklayan ve onların harâb olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır.”3 buyurur.

Câmilerde ibâdeti engellemek ve oraların mâbed fonksiyonunu icrâ etmesine mâni olmak ne kadar büyük bir zulümse, câmilerde görev yapacak din hadimleri yetiştirmemek ve cemaat teminine gayret göstermemek de aynı oranda bir zulümdür. Mâbedin veya herhangi bir binânın harâb olmasına çalışmak sadece fizikî binâsını yıkmakla olmaz. Câminin içini boşaltmak, boşaltılmasına seyirci kalmak, mâbedi harâb olmaya terk etmek demektir. Nitekim içinde insanların yaşamadığı evler, içinde insan yaşayan evlerden çok daha çabuk yıpranır ve harâb olur. Mâbedler de böyledir. Cemâatin şenlendirmediği mâbed yıkılmaya terk edilmiş demektir. Bu yüzden âyette geçen “harâb olmasına çalışan” ifâdesinin içinde câmiye devamla cemâat olmayan ve cemâat bulmayan kimseler de dâhildir.

Âyet ve hadislerin teşvik ettiği câmi inşâ emri, on beş asırlık İslam coğrafyasında, İslam’ın şeâiri/sembolleri sayılan câmilerin inşâsının temel sebebi olmuştur. Doğudan batıya, kuzeyden güneye her devirde yapılan ve günümüze kadar ayakta kalan câmiler, İslâm mimârîsinin şâhikalarıdır.

Câmilerin Fonksiyonları

Allah Rasûlü döneminde Mescid-i Nebî’nin manevî îmâr açısından icrâ ettiği fonksiyonları şöyle sıralayabiliriz:

1- Mâbed / İbâdet Merkezi

Mescid-i Nebî’nin ilk inşâ amacı ve ilk fonksiyonu ibâdet mahalli oluşudur. Yeryüzünün her tarafı namaz kılmaya elverişli kılındığı halde cemâatin bereketi sebebiyle mescid ve câmilerde birlikte namaz teşvik edilmiştir. Kur’an-ı Kerim mescidlerin mâbed fonksiyonuna şu âyetle işâret etmektedir. “Bir takım evler/mâbedler vardır ki Allah bu evlerin yücelmesine ve içlerinde adının zikredilmesine izin vermiştir. Orada sabah akşam öyle kimseler zikreder ki, onlar ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı erlerdir.”4

Kur’an’da: “Fitne amacıyla kurulan Dırar mescidinde namaz kılmaya çağıran münâfıkların dâvetine icâbete hazırlanan” Allah Rasûlü’nü bu konuda uyaran bir âyet vardır. Bu âyette mescidlerin takvâ esası üzerine kurulması gereken mâbedler olduğuna işaret edilmektedir:“Dırar mescidinin içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescid (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha hayırlıdır. Onda temizlenmeyi seven insanlar vardır. Allah temizlenenleri sever.” 5

Kur’ân’ın beyânına göre Allah, insanları birbirine musallat kılarak mâbedlerin ayakta kalmasını temin etmektedir. Nitekim ayette buyrulur: “Eğer Allah bir kısım insanları diğer bir kısmıyla def’etmeseydi mutlaka, içlerinde Allah’ın ismi çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine/dinine yardım edene mutlaka yardım eder.” 6

2- Eğitim ve Öğretim Merkezi

Mescid-i Nebî’nin mâbed dışındaki en önemli fonksiyonu eğitim ve öğretim merkezi olmasıydı. Allah Rasûlü, ashâbını mescidinde eğitirdi. İnen ayetlerin ışığında yeni dînin temel değerlerini öncelikle bilgi olarak ashâbına tâlim eder, ardından bu dînin ibâdet ve ahlâk esaslarını benimseme noktasında sohbetleriyle onları yönlendirirdi. Sahâbîler, meyvelerin güneşten aldığı ısı ve enerjiyle olgunlaşması gibi Allah Rasûlü’nün sohbetinde yetişirlerdi. Özellikle “suffa ashâbı” adıyla bilinen sahâbîler daha yakın bir ilgi ve takip ile ihtiyaç anında muallim olarak istihdam edilmek üzere eğitilirlerdi. Allah Rasulü, ashâbının ilim ve irfanla meşgul olmasından çok hoşlanırdı. Nitekim, bir defasında mescide girdiğinde ashabından bir kısmını duâ ve zikirle, diğer bir kısmını ise ilim ve irfan ile meşgul görmüş ve ilimle meşgul olan ashâbının yanına oturarak: “Ben muallim olarak gönderildim.”7 buyurmuştu.

3- Devlet Merkezi

Hz. Peygamber Medîne’de nübüvvet göreviyle birlikte devlet başkanlığını da yürüten bir konumdaydı. Bu yüzden bütün siyâsî, idârî ve diplomatik hizmetleri mescidde görürdü. Vâlîleri, kumandanları, vergi tahsildarlarını burada tâyin eder, kendileriyle burada görüşürdü. Dış devletlerin temsilci ve elçilerini burada kabul ederdi. Her türlü siyâsî ve idârî toplantı bu mekânda yapılırdı.

4- Adalet Merkezi

Medîne’de yaşayan Müslüman ve Yahudi toplumları, kendi hukuk sistemlerine göre yaşıyorlarsa da her türlü adlî problemleri mescidde görüşülüp karara bağlanır, cezâî müeyyideler burada uygulanırdı. Her türlü talep ve şikâyet buraya ulaşırdı.

5- Danışma Meclisi

Ashab dünya ve ahirete müteallık her türlü müşkilini burada ya kendi aralarında ya da Allah Rasûlü ile görüşerek meşveret ederdi. Sahâbîler şahsî, âilevî ve ictimâî problemlerini burada çözerdi.

6- Konaklama Yeri

Asr-ı saâdette evi ve yuvası olmayan sahâbîlerin barınma yeri Mescid-i Nebî’nin sofasıydı. Gerek misafir olarak gelen taşralılar gerekse Medine’de yaşayan evsiz Müslümanlar burada barınırlardı. Özellikle ashâb-ı suffa, bu mekânın leylî/yatılı talebeleri gibiydi.

7- Spor ve Gösteri Merkezi

Asr-ı saâdette başka mekan olmadığı için her türlü askerî eğitim orada yapılır ve her tür spor ile yabancı heyetlerin gösterileri de Mescid-i Nebî’de izlenirdi. Nitekim Habeşistan’dan gelen bir kılıç kalkan ekibinin gösterileri Mescid-i Nebî’de icrâ edilmiş, Hz. Âişe vâlidemiz de Hz. Peygamber’in arkasında O’nun ridâsına bürünerek bu ekibin gösterilerini seyretmişti.8

Asr-ı saâdette bu şekilde şahsî ve ictimâî hayatın merkezi haline gelen câmi, İslam medeniyet tarihi boyunca bu fonksiyonunu sürdüre gelmiştir. Nitekim asr-ı saâdetten sonra kurulan ve gelişen eğitim öğretim kurumları medreseler, askeri eğitim alanları olan kışlalar, sosyal dini hayatın parçası haline gelen tekke ve zaviyeler ile ticari hayatın merkezi mesabesindeki bedesten, çarşı ve pazarlar, câmi merkezli olarak gelişmiştir. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde medreseler, câmilerin etrafında topluma ışık saçan müesseseler olarak örgülenmiştir. Köyler, câmi ve musalla merkezli olarak kurulmuştur.

Büyük câmilerin etrafında mutlaka medrese hücreleri tesis edilerek erbab-ı ilmin câmi merkezli yetiştirilmesine özen gösterilmiştir. Câmilerin yanına açılan imâret/aşevi ve kütüphane ile şifâhâneler, mescidlerin ne derecede hayatın merkezinde olduğunu göstermektedir. Bugün Mısır gibi bazı Kuzey Afrika ülkelerinde hâlâ câmilerin etrafında hastane ve çocuk yuvası gibi kurumların bulunması câminin bu fonksiyonunun söz konusu ülkelerde devam ettiğini göstermektedir.

Câmilerin taş yapılar olarak sağlam ve son derece estetik inşa edilmesinin yanında, hayat mekanı sayılan evlerin ve diğer binaların ahşap ya da topraktan yapılmış olması, İslam tarihindeki câmi merkezli medeniyet anlayışının çok önemli bir göstergesidir. Çünkü câmi merkezli medeniyet mekan öncelikli değil, zaman öncelikli bir medeniyetin doğmasını sağlamıştır. Câmilerin etrafında oluşan sosyal yapı, hayatlarını minârelerden okunan ezana göre düzene koymakta, hayatı onunla tanzim etmektedir.

Günümüzde câmilerin fonksiyonları, değişen fizik mekan anlayışıyla birlikte azalmış; mâbed ve dînî eğitim-öğretim merkezi olmak üzere aşağı yukarı iki fonksiyona râci kalmıştır: Bu yüzden günümüzde İslam dünyasında câmiler daha çok mâbed özellikleriyle öne çıkmaktadır. Câmiler günde beş vakit namazın kılındığı ve minârelerinden ezan-ı Muhammedî’nin yankılandığı mekanlardır. Özellikle minârelerindeki kandillerin kandil gecelerinde ve Ramazan’da saçtığı ziyâ ile mahyaların sunduğu mesaj, câminin mâbed ve dâvet fonksiyonunu îfâ etmektedir.

Günümüzde özellikle ülkemizde câmiler, mâbed fonksiyonunun yanında Kur’an-ı Kerim okuma, dînî bilgi öğrenme amacıyla yaygın eğitim veren bir müessese niteliğindedir. Bu yüzden câmilerde isteyenlere namaz vakitleri dışında belli bir plan dâhilinde din eğitimi verilebilmektedir. Özellikle yaz aylarında câmiler genç yavrular için Kur’an eğitim merkezi özelliği taşımaktadır.

İslam’ın şiârı konumundaki câmi, minâre ve mâbedler bulundukları coğrafyanın hangi medeniyete âid olduklarını gösteriyorsa da o medeniyetin devâmı, câmi veya mâbedlerin mânevî îmârıyla mümkündür. Bu yüzden bugün mâbed dikmek ve câmi inşâ etmek noktasında Müslümanların gayretlerini takdîr etmemek mümkün değildir.

Câmilerin maddî ve fizikî îmârı, mânevî îmârın da göstergesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman estetik bir değeri olmayan gecekondu hüviyeti arzeden bir câmi, mâbed fonksiyonunu icrâ etse bile medeniyet fonksiyonunu icra edemediğinden o yörede yaşayan insanlara bu anlamda bir özgüven vermez.

Önemli olan câminin taş ve beton binasını dikmek değil, içini cemâatle şenlendirip mâbed özeliğini korumaktır. Bu da câmiyi, bütün fonksiyonlarını icrâ edecek bir konumda tutmakla, hayatın merkezine almakla olur.

Dipnotlar: 1) et-Tevbe, 9/18; 2) Buhari, Salat, 65; Müslim, Mesacid, 24; 3) el-Bakara, 2/114; 4) en-Nur, 24/36-37; 5) et-Tevbe, 9/107-8; 6) el- Hacc, 22/40; 7) İbn-i Mace, Mukaddime, 17; 8) Buhârî, Salât, 69.